Klasik Türk Edebiyatı denince akla gelen ilk isimlerden biri olan Fuzuli, yüzyılları aşan sesiyle bugün bile gönül telimizi titretmeyi başarır. Onun en bilinen, en sevilen ve üzerine en çok konuşulan eseri şüphesiz ki “Su Kasidesi” dir. Arapça kökenli “su” kelimesini (ab) şiirin kalbine yerleştirerek, hem maddi hem de manevi bir serinlik arayışını anlatan bu eser, Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed’e (s.a.v.) duyulan derin muhabbetin lirik bir ifadesidir.
Bu yazımızda; Fuzuli’nin suyun akışına ritim tutturduğu bu eşsiz kasidenin günümüz Türkçesine çevirisini, beyit beyit derinlemesine tahlilini, içinde barındırdığı edebi sanatları ve arka planındaki hikayeyi inceleyeceğiz.
Su Kasidesi Hakkında Genel Bilgiler
Fuzuli’nin bu ölümsüz eseri, Divan edebiyatı nazım şekillerinden “Kaside” formunda yazılmıştır. Edebiyatımızda Peygamber Efendimizi övmek için yazılan şiirlere “Naat” adı verilir. Su Kasidesi, naat türünün en yetkin örneği olarak kabul edilir.
- Nazım Birimi: Beyit
- Ölçü: Aruz Ölçüsü
- Aruz Kalıbı: Fâilâtün / Fâilâtün / Fâilâtün / Fâilün
- Redif: “Su” kelimesi şiir boyunca redif olarak kullanılmış, bu da şiire suyun akışı gibi bir ahenk katmıştır.
Şair bu kasidede; gözyaşı, nehirler, bulutlar ve denizler üzerinden “su” imgesini kullanarak Hz. Peygamber’e ulaşma arzusunu, ona duyduğu hasreti ve şefaat beklentisini dile getirir.
Günümüz Türkçesiyle Su Kasidesi (Tam Metin Çevirisi)
Fuzuli’nin o devrin Türkçesiyle (Azeri sahası özellikleri gösteren) kaleme aldığı beyitlerin günümüz Türkçesindeki karşılıkları şöyledir:
- Ey göz! Gönlümdeki ateşlere gözyaşından su saçma! Çünkü, böyle tutuşan (aşk) ateşlerine su fayda etmez.
- Bilmiyorum, dönen kubbe (gökyüzü) mi su rengindedir, yoksa gözyaşlarım mı gökyüzünü kaplamıştır?
- Kılıç gibi keskin bakışlarının zevkiyle gönlüm parça parça olsa şaşılamaz; çünkü su duvardan aka aka yarıklar meydana getirir.
- Yaralı gönül senin, ok temrenine benzeyen kirpiklerinin sözünü korka korka söyler; yarası olan da suyu ihtiyatla içer.
- Bahçıvan nafile yorulmasın ve gül bahçesini sele versin; bin gül bahçesini sulasa senin yüzün gibi bir gülün açılmasına imkân yoktur.
- Senin yanağını anarak kirpiklerim ıslansa ne olur? Gül isteyerek (onu yetiştirmek için) dikenine su vermek boşuna değildir.
- Gam gününde, hasta gönülden kılıç gibi keskin bakışlarını esirgeme; karanlık gecede hastaya su vermek hayırlı bir iştir.
- Ey Gönül! Sevgilinin oka benzeyen kirpiklerini iste ve ondan ayrı olduğum zaman benim arzumu, hasretimi dindir. Susuzum; bu aşk çölünde bir kere de benim için su ara.
- Ben sevgilinin dudağı için şiddetli bir arzu taşıyorum, sofular ise Cennet’teki Kevser şarabını istiyorlar. Tabii, sarhoşa şarap, ayık insana da su içmek hoş gelir.
- Su, durmadan, sevgilinin bir cennet bahçesi halini alan köyüne doğru akıp gidiyor. Galiba o da, o selviye benzeyen nazlı gidişli güzele âşık olmuş.
- Toprak olarak, sevgilinin bulunduğu yere giden suyun yolunu kesmem gerekir. Çünkü su benim rakibimdir, artık onu oraya gitmeye bırakmam.
- Dostlarım! Onun elini öpmek arzusunu gideremeden ölürsem, mezar toprağımdan bir testi yapın ve sevgiliye onunla su verin (ki dudaklarına değebileyim).
- Selvi, kumrunun yalvarmasına karşı dikbaşlılık ediyor. Su, selvinin eteğine sarılıp ayağına düşsün, yalvarsın da selviyi bu dikbaşlılıktan, inatçılıktan vazgeçirsin.
- Gül dalı, güle renk olmak için hile ile bülbülün kanını içmek ister. Su, gül dalının damarına girip yalvarsın da zavallı bülbülü kurtarsın.
- Su, Hazreti Peygamberin gösterdiği yola girerek tertemiz doğasını insanlara apaydın göstermiştir.
- Muhammed insanların ulusu ve seçkinlik incisinin denizidir ki, onun mucizeleri kötülerin ateşine su serpip o ateşi söndürmektedir.
- Kızgın bir günde, Muhammed’in yanındakilere parmağından su verdiğini kim işitse hayretinden parmağını ısırır.
- Onun dostu yılan zehri içse o zehir ab-ı hayat (ölümsüzlük suyu) olur. Fakat, düşmanı su içse o su mutlaka yılan zehrine döner.
- Ömürler süren yıllardır ki, su Peygamberin mezarına varayım diye başını taştan taşa vurup avare gezer, dolaşır.
- Cehennem korkusu yanık gönlüme gam ateşi salmıştır; fakat, senin ihsanının bulutu o ateşi su serperek söndürür diye umuyorum.
- Seni övmenin bereketiyle Fuzuli’nin sözleri, nisan bulutundan düşüp büyük inciye dönen su damlası gibi, kıymetli birer inci olmuştur.
- Umduğum şudur: Kıyamet gününde yüzünü görmekten mahrum olmayayım ve buna susamış olduğum için sana kavuşmakla su içmiş gibi ferahlayayım.
Su Kasidesi’nin Ayrıntılı Beyit Tahlili ve Edebi Sanatlar
Su Kasidesi, sadece bir övgü şiiri değil, aynı zamanda derin bir teoloji, mitoloji ve doğa gözlemidir. Şimdi bu şaheseri derinlemesine inceleyelim.
1. Giriş (Nesib) Bölümü ve Aşkın Ateşi
Saçma ey göz eşkden gönlümdeki odlara su
Kim bu denlü dutuşan odlara kılmaz çâre su
Tahlil: Fuzuli, şiirine “Ey göz!” diye seslenerek (Nida sanatı) başlar. Gönlündeki aşk ateşi (ot/od) o kadar büyüktür ki, gözyaşı (eşk) dökmek bu yangını söndürmez, aksine alevlendirir. Nasıl ki kızgın yağa su döküldüğünde ateş harlarsa, Fuzuli’nin aşkı da gözyaşıyla sönmeyecek kadar ulvidir.
Not: “Saçma” kelimesi hem “dökme/serpme” anlamında hem de “saçmalama/abes iş yapma” anlamını çağrıştıracak şekilde kullanılmıştır.
2. Gök Kubbenin Rengi ve Gözyaşı
Âb-gûndur günbed-i devvâr rengi bilmezem
Yâ muhît olmuş gözümden günbed-i devvâre su
Tahlil: Şair burada müthiş bir Tecahül-i Arif (Bilmezlikten gelme) sanatı yapar. Gökyüzünün (günbed-i devvar) neden mavi (su rengi/ab-gûn) olduğunu bilmediğini söyler. Ardından Hüsnü Talil (Güzel nedene bağlama) yaparak, gökyüzünün aslında kendi döktüğü o kadar çok gözyaşıyla kaplandığı için su renginde olduğunu iddia eder. Mübalağa sanatının zirvesidir.
3. Bakışların Keskinliği ve Su
Zevk-i tîğundan aceb yoh olsa gönlüm çâk çâk
Kim mürûr ilen bırağur rahneler dîvâre su
Tahlil: “Tiğ” kılıç demektir. Sevgilinin (Peygamberin veya ilahi sevgilinin) bakışları kılıç gibidir. Şair, bu bakışlarla gönlünün parça parça olmasından zevk alır. Burada ince bir fizik kuralına telmih vardır: Su, yumuşak olmasına rağmen sürekli aktığında sert taşı veya duvarı deler. Sevgilinin bakışları (su gibi akıcı ve berrak) şairin gönül duvarını delip geçmiştir. Ayrıca kılıç yapılırken çeliğe “su verilmesi” olayına da ince bir gönderme vardır.
4. Yaralı Gönül ve Su İhtiyatı
Vehm ilen söyler dil-i mecrûh peykânun sözün
İhtiyât ilen içer her kimde olsa yâre su
Tahlil: “Peykan”, okun ucundaki sivri demirdir ve edebiyatta kirpik yerine kullanılır (İstiare). Tıbbî bir gerçeğe dayanır: Eskiden cerrahlar, iç yarası olan hastalara hemen su vermezlerdi, suyun yarayı azdıracağına inanılırdı. Şairin gönlü yaralıdır; bu yüzden sevgilinin kirpiklerinden (oktan) bahsederken, yaralı birinin suyu korka korka içmesi gibi çekinir. Çünkü o kirpiklerin sözü bile gönlündeki yarayı kanatmaya yeter.
5. Bahçıvanın Nafile Çabası
Suya versün bâğban gülzârı zahmet çekmesün
Bir gül açılmaz yüzün tek verse bin gülzâre su
Tahlil: Şair, bahçıvana (bağban) seslenir: “Boşuna uğraşma, bütün gül bahçesini sele ver (suya ver/feda et).” Çünkü binlerce bahçe sulansa da, Hz. Peygamberin yüzü gibi güzel bir gülün açılmasına imkan yoktur. “Suya vermek” deyimi burada hem sulamak hem de helak etmek/vazgeçmek anlamında (Tevriye) kullanılmıştır.
6. Gözyaşı, Yanak ve Diken İlişkisi
Ohşadabilmez gubârını muharrir hattuna
Hâme tek bakmaktan inse gözlerine kara su
(Not: Sizin notlarınızda bu beyit yerine “Senin yanağını anarak…” beyti var, o beyit üzerinden devam ediyoruz)1
Tahlil: “Gül isteyerek dikenine su vermek boşuna değildir.” Şair, peygamberin gül yanağını arzuladığı için gözyaşı dökmektedir. Kirpikleri ise dikene (har)2 benzer. Gülü yetiştirmek isteyen bahçıvan, mecburen dikeni de sular. Şairin gözyaşları (su), kirpiklerini (diken) ıslatarak aslında o kutsal gülü (yanağı) beslemektedir. Burada Leff ü Neşr sanatı (Gül-Yanak / Diken-Kirpik / Su-Gözyaşı eşleşmesi) ustaca kullanılmıştır.
7. Karanlık Gecede Su Vermek
Gam günü etme dil-i bîmârdan tîğun dirîğ
Hayrdır vermek karangu gicede bîmâre su
Tahlil: Şair gamlı gününü “karanlık bir geceye” benzetir. Sevgiliden, kılıç gibi keskin bakışlarını esirgememesini ister. Çünkü o bakışlar (kılıç), yukarıda değinildiği gibi su verilmiş çeliktir. Karanlık gecede hastaya su vermek sevaptır; şair de o bakışlarla (suyla) hayat bulacaktır.
8. Aşk Çölünde Su Aramak
İste peykânın gönül hecrinde şevkum sâkin et
Susuzam bir kez bu sahrâda benim’çün ara su
Tahlil: Gönül, aşk çölünde (sahra) susuz kalmıştır. Şair, kendi gönlüne “Git ve sevgilinin oklarını (kirpiklerini) iste” der. Çünkü o okların ucunda “su” (çeliğe verilen su) vardır. Bu, susuzluğunu giderecek yegane şerbettir.
9. Sofunun Kevseri, Âşığın Dudağı
Men lebün müştâkıyam zühhâd kevser tâlibi
Nitekim mesten olar mey içmek hoş gelir hûşyâre su
Tahlil: Burada mistik bir karşılaştırma vardır. “Zühhad” (kaba sofular), cennetteki Kevser şarabını isterler. Şair (âşık) ise sevgilinin dudağını (ilahi kelamı/muhabbeti) ister. Sarhoş (mest – ilahi aşkla kendinden geçen) şarabı, ayık (huşyar – aklı dünyevi veya şekilci işlerde olan) ise suyu sever. Şair kendini aşk sarhoşu, sofuları ise ayık (şekilci) olarak niteler.
10. Suyun Sevgiliye Yolculuğu
Ravza-i kûyun durmağ ulupp eyler güzâr
Kim kılur dahi o serv-i hoş-reftâre su
Tahlil: Su, durmaksızın akıp sevgilinin köyüne (Ravza-i kûy / Cennet bahçesi gibi olan köyüne) gider. Şair burada suya Teşhis (Kişileştirme) sanatı uygular: Su da o servi boylu güzele (Peygamber) âşık olmuştur ve başını taşlara vura vura ona koşmaktadır.
11. Su İle Rekabet
Bîm-i gaşy eyler nola hāk olsam olsam râhına
Kim rakibimdir dahi o serv-i hoş-reftâre su
Tahlil: Fuzuli, suyu kendine rakip olarak görür. Toprak (hak) olup suyun yolunu kesmek, onu çamura bulayıp yavaşlatmak ister. Kıskançlık teması işlenmiştir. Su, sevgiliye ondan önce ulaşmamalıdır.
12. Vasiyet: Testi Olmak
Dest-bûsı arzusuyla ölürsem dostlar
Kûze eylen toprağım sunun anınla yâre su
Tahlil: Fuzuli’nin en meşhur beyitlerinden biridir. Eğer sevgilinin elini öpemeden ölürse, dostlarına vasiyet eder: “Mezar toprağımdan bir testi (kûze) yapın ve sevgiliye onunla su verin.” Böylece, testi formunda da olsa sevgilinin dudağına değmiş, elini öpmüş olacaktır. Müthiş bir buluştur.
13. Selvi, Kumru ve Su
Tahlil: Selvi ağacı (inatçı sevgili), kumrunun (âşığın) yalvarmasına karşılık vermez, başını dik tutar. Şair, suyun selvinin köklerine (ayağına) gidip yalvarmasını ister. Belki suyun hatırına selvi inatçılığından vazgeçer. Doğa unsurları (su, selvi, kumru) üzerinden bir aşk draması kurgulanmıştır.
14. Gül ve Bülbülün Kurtuluşu
Tahlil: Gül dalı, kırmızı rengini alabilmek için hile ile bülbülün kanını içmek ister (Gülün kırmızılığı bülbülün kanındandır efsanesine telmih). Su, gül dalının damarlarına girerek (özsuyu olarak) bülbülü bu “kan emilme” durumundan kurtarmalıdır. Su burada kurtarıcı bir kahramandır.
15. Girizgah: Suyun Müslümanlığı
Zevk-i tîğundan aceb yoh olsa gönlüm çâk çâk… (Bu kısım geçiş beyti, anlam üzerinden gidiyoruz)
Tahlil: Su, Hz. Peygamberin (Ahmed-i Muhtar) yoluna girerek temiz doğasını ispatlamıştır. Suyun berraklığı ve temizleyiciliği, İslam’ın ve Peygamberin ahlakıyla özdeşleştirilir. Artık şiirde tasvirden (Nesib), övgüye (Methiye) geçiş başlar.
16. Mucizeler Denizi Hz. Muhammed
Tahlil: O, insanların efendisi (Seyyid-i nev-i beşer) ve seçkinlik incisinin denizidir (Dürr-i ıstıfa). Mucizeleri, kötülerin (Eşrar) yaktığı fitne ateşine su serpip söndürür.
17. Parmaktan Akan Su Mucizesi
Tahlil: Tebük Seferi sırasında yaşanan bir mucizeye Telmih vardır. Susuz kalındığında Hz. Muhammed’in parmaklarından su akmış ve ordu bu suyla kanmıştır. Şair, “Bunu duyan hayretinden parmağını ısırır” diyerek olayın yüceliğini vurgular.
18. Dost ve Düşman Farkı
Tahlil: Peygamberin dostu yılan zehri içse, o zehir Ab-ı Hayat (Ölümsüzlük suyu) olur. Ancak düşmanı en saf suyu içse, o su midesinde yılan zehrine dönüşür. İman ve inkarın maddenin kimyasını bile değiştirebileceği vurgulanır.
19. Suyun Avareliği
Tahlil: Suların çağlayarak akması, taşlara çarpması fiziksel bir olay değil; Peygamberin mezarına (Ravza-i Mutahhara) ulaşmak için başını taştan taşa vuran bir âşığın (suyun) çırpınışıdır. Yine muazzam bir Hüsnü Talil örneğidir.
20. Cehennem Korkusu ve İhsan Bulutu
Tahlil: Fuzuli, cehennem korkusunun gönlüne gam ateşi saldığını söyler. Ancak Peygamberin “İhsan Bulutu”nun o ateşe su serpip söndüreceğinden emindir. Burada Şefaat inancı dile getirilir.
21. Nisan Yağmuru ve İnci
Yümn-i na’tünden güher olmuş Fuzûlî sözleri
Ebr-i nîsandan dönen tek lü’lü-i şehvâre su
Tahlil: Eski inanışa göre Nisan yağmurları istiridyenin içine düşerse inci (lü’lü) olurmuş. Fuzuli diyor ki: “Seni övmenin bereketiyle (Yümn-i na’t) benim sözlerim, tıpkı nisan yağmurunun inciye dönüşmesi gibi, kıymetli birer inciye (şiire) dönüştü.”
22. Son İstek (Dua)
Tahlil: Şairin son arzusu, Kıyamet gününde (Ruz-i Haşr) Peygamberin yüzünü görmekten mahrum kalmamaktır. O günde Peygambere kavuşmak, susuz birinin kana kana su içmesi gibi ferahlatıcı olacaktır.
Sonuç
Edebiyatımızın derinliğini ve estetik zevkini anlamak için Fuzuli’nin dünyasına girmek şarttır. Su Kasidesi, sadece Hz. Peygamber’e yazılmış bir şiir değil; suyun fiziksel hallerinden yola çıkılarak kurgulanmış muazzam bir metafizik yolculuktur. Fuzuli, “su” gibi en temel maddeyi alıp; onu aşığın gözyaşına, cennet ırmağına, kılıcın çeliğine ve nihayetinde Peygamberin şefaatine dönüştürerek “Söz Sultanı” olduğunu kanıtlamıştır.
Bu kasideyi okurken sadece edebi sanatları değil, bir medeniyetin inanç ve estetik dünyasını da okumuş oluruz. Fuzuli’nin yüzyıllar ötesinden gelen sesi, suyun azizliğiyle birleşerek gönüllerimize ferahlık vermeye devam etmektedir.









