Türk Edebiyatı’nın en zarif ve özgün şairlerinden biri olan Cenap Şahabettin’in (1870-1934) eserleri, özellikle Servet-i Fünun (Edebiyat-ı Cedide) döneminin estetik ve sanatsal derinliğini yansıtır. Sizin de ilgi duyduğunuz Osmanlıca metinlere ve Türk halk edebiyatına olan merakınızı birleştirebileceğiniz bu şiir, sonbaharın evrensel hüznünü, eşsiz bir musiki ve tablo zenginliğiyle okuyucuya sunar.
“Temaşa-i Hazan” (Güz Seyri), Cenap Şahabettin’in şiir dünyasında önemli bir yer tutar. Bu blog yazımızda, bu etkileyici eserin hem Osmanlıca aslına hem de günümüz Türkçesiyle transkripsiyonuna yer veriyor; ardından eseri, şairin sanat anlayışı çerçevesinde edebi açıdan detaylıca inceliyoruz.
Şimdi, bu başyapıtı orijinal dilinin ve ruhunun zenginliğiyle keşfetme zamanı.
Osmanlıca Metin


Temaşa-i Hazan
Gel bugün de, sükût ile güzelim,
İhtizâr-ı hazanı seyredelim:
Ey benim, ey hazan-lika güzelim.
Bir dimagî vedad u ref’etle
Kalalım ser-be-scr tabîatle;
Elem-i arza iştirak edelim;
Mevsimin kâinat-ı ye’sinde
Olalım biz de bir gam-ı zinde…
Bu soluk mevsim-i küdûretten
Dağılır bir veda-ı bî-kelimât.
Pek hayalî, rakîk bir “heyhât!…”
Za’f ile diz çöken tabîatten
Yükselir bir fecî’ vaz’-ı dua.
Gizli bir şehka, bir sükût-ı reca.
Böyle leb-beste terk-i ömr etmek.
Nazarî bir lisan ile ancak
Ebedî iftirakı anlatmak.
Bir tahassürle dem-bc-dem dönere
Eylemek cebhe-i hayata nazar
Bu azîmette bir fecaat var!…
Sevgilim, dinle, işte bâd-ı hazan
Müteverrim misali öksürüyor.
Hem de bir öksürük ki çok sürüyor.
Bir bahar-ı terennümün her ân
Çâk olur sanki sadr-ı hâtırası:
Bu suâlin kesilmiyor arası;
Kâinat oldu sanki ser-tâ-ser
Bir büyük hastahâne-i etfâl.
Öyle bir yer ki pür-hurûş-ı suâl.
Bâd-ı pür-va’d-i nevbaharı eder
Bir enîn-i elîm ile tekzîb
Öksüren, inleyen şu bâd-ı ratîb.
Sar’a-ı ihtizâr içinde gusûn.
Çırpınır, çarpmır, kırar, kırılır;
Bâd-ı nâlâna haykırır, darılır…
Âh, ol dallardaki fütûr-ı derûn
Onların tavr-ı serzenişkârı,
Onların mâderâne ekdarı;
O nihalânda sallanan yuvalar,
O perakende, nâzenîn, muğber
Uçuşan, savrulan, düşen tüyler…
Âh, O son tüy ki muhteriz, kovalar
Câ-be-câ ruh-ı âşiyânesini,
Yuvanın yâd-ı pür-lerânesini…
Kim bilir hangi tâir-i şûhun
Yâdigâr-ı hayat-ı kalbîsi
Doldururdu bu lâne-i hevesi!
Kim bilir hangi pür-tarab ruhun
Yıkılan âşiyânda mahfidi
Râz-ı aşkîsi, râz-ı ümmîdi?…
Yıkılan lânelere birlikte
Dökülür âb u hâke yapraklar;
Na’ş-ı evrak ile dolar laklar…
Rûhu bâzû-yı bâd-ı hâlikte,
Ömr-i nâçizi gam-zedâ-yı ziyâ’,
Dökülür berg-mürde, lâl-i vedâ’.
O sararmış giyâh, o yapraklar
Bûse-i elvedâa nâ-kadir
Hasta, fırkat-resîde leblerdir…
Dökülürken hep, âh o yapraklar
Gamlı hemşireler gibi araşır;
Öyle hemşireler ki gam yaraşır…
Bu düşenler birer nahîf eldir.
Öyle eller ki tâlib-i rikkat,
Taleb-i rahm için eder hareket;
Öyler eller ki tavrı mühmeldir.
Gösterir âsumanı hâke düşer,
Emel-i arş ile helâke düşer.
Her taraf sisli, her taraf birden
Sanki der-beste-i nikab-ı buhar,
O nikab arkasında girye-nisâr.
Asuman bir sahîfe-i âhen.
Sisler üstünde âftâb-ı hazîn
Bir büyük dâne dürrc-i hûnîn…
Bir nikab-ı esef cebininde.
Her bulut bir hayal-i gam-dîde
Ki leb-i tesliyetle rencide…
Dağların sine-i hazininde,
Nevbaharın hayat-ı dil-rişi
Düşünür zahm-ı arzı tefrişi…
Bir küçük katre, şebnem-i mâtem
Mevsimin her yerinde lerzandır;
Her taraf gizli yaşla giryandır…
Her hıyabanda ser-be-dest-i elem.
Gizlice mâder-i sükût inler;
Eder ervahı ra’şedâr-ı keder.
Senenin cismi muhtazır gibidir
Şu mesâfât-ı bi-nihayette
Bister-i vâsi-i tabiatte…
Bu dram şimdi muntazır gibidir
Perde-i beıfin anca inmesine.
Kışın âsâyiş-i mukaddesine…
Yeter artık nezâremiz güzelim,
O senin mevti görmemiş dîden
Korkarım incinir bu rü’yetten;
Gel, bahar-ı hayali seyredelim..
Cenab Şahabettin
🧐 Edebi Tahlil: Sembolizm ve Estetik Zirvesi
Bu şiir, Cenap Şahabettin’in ve temsil ettiği Servet-i Fünun edebiyatının temel özelliklerini eksiksiz yansıtan bir başyapıttır.
Şair ve Sanat Anlayışı
Cenap Şahabettin, hekimlik eğitimi almış, Batı kültürünü yakından tanımış, Türk şiirine Batılı (özellikle Fransız) estetiği getiren en önemli isimdir.
- Sanat Anlayışı: O, “Sanat, sanat içindir” ilkesinin sıkı bir savunucusudur. Şiir onun için bir hissin, bir anın veya bir tabiat olayının estetik bir tabloya dönüştürülmesidir. Şiirde musiki ve resim ön plandadır.
- Dünya Görüşü: Şair, Servet-i Fünun’un genel ruh haline uygun olarak, toplumdan kaçış, bireysel acılar ve özellikle tabiatın hüzünlü görünümlerine sığınma eğilimindedir. Hayata karamsar, melankolik (melâl) ve estetik bir pencereden bakar.
“Temaşa-i Hazan”ın İncelenmesi
- Tema ve Atmosfer: Şiirin ana teması, sonbaharın (hazan) getirdiği ölüm, ayrılık ve hüzün duygularıdır. Şair, sevgilisine seslenerek (Ey benim, ey hazan-lika güzelim), bu ayrılık ve ölüm sancısını (ihtizâr-ı hazan – sonbaharın can çekişmesi) birlikte seyretmeyi teklif eder. Bu, doğa ile insanın duygusal birliği (empati) fikrine dayanır.
- Dil ve Üslup: Şiirde ağırlıklı olarak tamlamalarla örülmüş, Farsça ve Arapça kökenli ağır bir Osmanlıca kullanılmıştır (Örn: ihtizâr-ı hazan, kâinât-ı ye’s, bâd-ı ratîb, sahîfe-i âhen). Bu, Servet-i Fünun’un edebi zenginlik kaygısının ve “sanat için sanat” ilkesinin bir sonucudur.
- Sembolizm ve İmge: Cenap Şahabettin, sembolizmi en iyi kullananlardandır.
- “Bâd-ı Hazan Müteverrim Misâli Öksürüyor” (Şiirin En Meşhur Dizesi): Sonbahar rüzgarının hırıltısı, veremli (müteverrim) bir insanın öksürüğüne benzetilmiştir. Bu, insan duygularının tabiata aktarılması (istiare) ve sinestezi (farklı duyuların bir arada kullanılması) sanatının çarpıcı bir örneğidir. Rüzgârın sesi, hastalığın ve ölümün sesine dönüşür.
- Kâinat Hastahâne-i Etfâl: Evren, çocuk hastanesine benzetilir. Bu, sonbaharın çaresizliğini, masumiyeti kaybetmişliği ve hayatın trajik yönünü vurgular.
- Yapraklar: “Hasta, firkat-resîde leblerdir” (ayrılık acısı çekmiş dudaklar) veya “Gamlı hemşireler gibi araşır” (gamlı kız kardeşler gibi birbirine yaklaşır). Yapraklar, insanlaşarak (teşhis) acıyı, ayrılığı ve merhamet arayışını sembolize eder. “Nahîf eller” ise toprağa düşerken Tanrı’ya (Arş) ulaşma arzusunun (emel-i arş ile helâke düşer) trajik sonunu anlatır.
- Yapı ve Ölçü: Şiir, dönemin tercihine uygun olarak aruz ölçüsüyle yazılmıştır. Nazım birimi olarak Batı şiirinden alınan müseddes (altılık) bentler kullanılmış, bu da şiire ahenkli ve akıcı bir yapı kazandırmıştır. Ahenk, kelime seçimleri ve iç seslerle de desteklenir.
📝 Sonuç
“Temaşa-i Hazan”, Cenap Şahabettin’in şairlik dehasını sergilediği, sonbaharı sadece bir mevsim değil, aynı zamanda bireysel ve evrensel bir hüzün tablosu olarak işlediği önemli bir eserdir. Şiir, Servet-i Fünun’un estetik kaygısını, zengin dilini ve Batı şiirinin sembolist ve parnasyen etkilerini Türk edebiyatına taşıyan güçlü bir örnektir. Son dize, bu melankolik seyrin ardından sevgiliye seslenerek, “ölümü görmemiş” gözlerin incinmemesi için hayalin baharına dönme davetiyle şiiri yüksek bir estetik noktada sonlandırır.






