Anasayfa / Eleştiri / Mizahın Özerkliği: Bir Gösteri Yargılanabilir mi? Özgür Turhan meselesine bir bakış.

Mizahın Özerkliği: Bir Gösteri Yargılanabilir mi? Özgür Turhan meselesine bir bakış.

Bir tiyatro sahnesini düşünün. Perdeler açılır, ışıklar yanar ve bir oyuncu sahneye çıkar. Elinde bir bıçak vardır, karşısındakini acımasızca katleder. Oyun biter, alkışlar kopar. Peki, çıkışta polisler gelip o oyuncuyu “cinayet” suçundan tutuklar mı? Ya da korkunç bir tecavüzcüyü canlandıran aktör, o karakterin ahlaksızlığıyla mı yaftalanır? Elbette hayır. Çünkü hepimiz, o anın bir “kurgu” olduğu konusunda sessiz bir anlaşma imzalamışızdır.

Ancak söz konusu komedyenler olduğunda, bu sessiz anlaşma aniden bozuluyor. Neden?

Sahne Persona’sı ve Gerçek Benlik

Mizah, gösteri sanatlarının en tehlikeli ama en dürüst kalesidir. Ancak burada büyük bir yanılgı hüküm sürer: Komedyenin sahnedeki “ben” dili ile nüfus cüzdanındaki “ben” birbirine karıştırılır.

Özgür Turhan gibi ofansif (saldırgan) mizahın temsilcileri, sahneye çıktıklarında bir karakter giyerler. O karakter; abartır, kışkırtır, bazen saçmalar ve hatta toplumun en uç düşüncelerini dile getirir. Komedyenin sahnedeki sözlerini, onun şahsi manifestosu sanmak, Hamlet’i oynayan oyuncuyu Danimarka Prensi sanmakla eşdeğer bir saflıktır. Komedyen bir kanaat önderi değildir; o, kelimelerle hokkabazlık yapan bir illüzyonisttir.

Yalanın Sanatı: Mizah

Mizahın özü, gerçeğin bükülmesidir. Fıkralar gerçek değildir, karikatürler anatomik olarak yanlıştır. Zaten komik olan da budur: Gerçeğin karikatürize edilmiş, abartılmış halidir.

Eğer bir komedyen sahneye çıkıp sadece doğruları, sadece bilimsel gerçekleri ve sadece herkesin onayladığı ahlaki düsturları anlatsaydı, ona güler miydik? Hayır, belki alkışlardık ama gülmezdik. Gülmek, beklenmedik olanla, yasak olanla ve “yalan” olanla kurulan o kısa devredir. Komedyen yalan söyler; ama bu yalan, sanatın o estetik yalanıdır. Onu yargılamak, bir ressama “Neden gökyüzünü yeşil çizdin, gök mavi değil mi?” diye hesap sormaya benzer.

Toplumsal Ayna ve Günah Keçisi

Aslında komedyene duyulan öfkenin temelinde, komedyenin kendisi değil, temsil ettiği “ayna” yatar. Komedyen, toplumun bilinçaltında yatan, belki binlerce kişinin fısıltıyla konuştuğu ama dile getiremediği o “karanlık” düşünceyi sahne ışıklarının altına taşır.

Yargılanmak istenen Özgür Turhan veya bir başkası değildir; yargılanmak istenen, o espriye gülen binlerce kişinin zihniyetidir. Toplumun bir kesimi, kendi kutsalına veya değerine dokunulduğunda, o sözün sahibini linç ederek aslında o sözün toplumdaki karşılığını yok etmeye çalışır. Oysa komedyen sadece bir tercümandır.

Esneklik ve “Şeytanın Avukatlığı”

Özgür Turhan’ın Galatasaray ve FETÖ ilişkisi üzerine yaptığı o çok tartışılan espriyi ele alalım. Bu bir itham mıdır? Hayır. Bu, ofansif mizahın sınırlarını zorlayan bir kurgudur.

Bozuk Mikrofon gibi programlarında da görüldüğü üzere, iyi bir komedyen, bugün savunduğu argümanın yarın tam tersini, aynı tutku ve mantıkla savunabilir. Çünkü amaç “hakikati” bulmak değildir; amaç, o anki çatışmadan bir mizah çıkarmaktır. Onlar birer tartışmacı veya ideolog değil, anın getirdiği absürtlüğü yakalayan avcılardır. Eğer bir komedyenin şakasını “gerçeklik” terazisinde tartmaya kalkarsak, mizahın doğasını öldürürüz.

Zamansız Yazılardan Güncelin Ateşine

Buraya kadar okuyan dikkatli okurlarım, sitemde genellikle “evergreen” olarak adlandırdığımız; zamanın paslandıramadığı, yıllar sonra okunduğunda dahi tazeliğini koruyan edebi ve zamansız konuları işlemeye özen gösterdiğimi bilirler. Ancak hayat sadece geçmişin tozlu raflarında veya teorik tartışmalarda değil; tam da şu anın, “şimdi”nin nabzında atıyor.

Bu yazıyla birlikte, alışılagelmiş tarzımın bir adım dışına çıkarak, güncelin ateşli tartışmalarına ve toplumun sinir uçlarına dokunan konulara da bir pencere açmak istedim. Çünkü yapılanlar sadece Özgür Turhan’a değil bir duruma bir bakış açısına yapılan bir kısıtlamadır. Bunu şimdi göremiyoruz ama gelecekte bu tarz gösterilerin sonunu getirecek ya da sadece birilerini rahatsız etmemek üzerine kurulu çiçek böcek oyunları izleyeceğiz. TRT çocuk komedisi tadında gösterilere rastlayacağız. Sonra ülkede mizah gelişmiyor diyeceğiz ama daha fidanken o ağacın tepesinden budandığını göremeyeceğiz.

Sonuç: Hoşgörü İklimi

Tarihe baktığımızda, en eski mutlak güçlü kralların olduğu dönemlerde dahi şakaya, latifeye ve mizaha gösterilen hoşgörünün, bugünün modern dünyasından çok daha ileride olduğunu görürüz. Bugün, ironik bir şekilde “medenileştikçe” yobazlaşıyor, tahammülsüzleşiyoruz.

Bir komedyeni yargılamadan önce kendimize şu soruyu sormalıyız: Sahnede anlatılan, gerçeğin kendisi mi, yoksa gerçeğin bize ne kadar absürt görünebileceğinin bir kanıtı mı? Söylenen cümleden alınan birisi bunu kendine yöneltilmiş bir suçlama olarak algılıyorsa ve bunu şikayet konusu yaptığında mizah adına abartılmış bu durumun gerçek olduğunu kabul etmiş olmaz mı? Daha avam bir ifade ile “yarası olan gocunmuş” olmaz mı? Sanat, yalanı en gerçekçi şekilde söyleme becerisiyse; komedyenler bu çağın en büyük sanatçılarıdır ve onların mahkemesi adliye koridorları değil, seyircinin vicdanı ve kahkahasıdır.

Etiketlendi:

Cevap bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.