Osmanlıca – Süleymaniye’de bayram sabahı – Yahya Kemal

Yahya Kemal Beyatlı’nın “Süleymaniye’de Bayram Sabahı” şiiri, Türk edebiyatının en kudretli mısralarından biridir.
Şair, bu eşsiz eserinde bir bayram sabahı sahnesi üzerinden Osmanlı medeniyetinin ruhunu, İslam’ın yüceliğini ve Türk milletinin tarih bilincini dile getirir.
Süleymaniye Camii burada sadece bir mimarî yapı değil, imanın taşlaşmış hâli, zaferin mabetleşmiş sembolüdür.

Şiir boyunca gökyüzü, top sesleri, tekbirler ve insan kalabalığı iç içe geçer;
vatan, millet, Allah ve tarih aynı anda yankılanır.
Bu şiir, bir mabedin gölgesinde, geçmişle bugünü buluşturan bir ruhanî ayin gibidir.
Yahya Kemal, Süleymaniye’yi anlatırken aslında Türk ruhunun yüzyıllar boyu yoğrulan medeniyet musikîsini dile getirir.

Osmanlıca metin olarak okunduğunda, şiirin kelimeleri sadece anlam değil, bir ses ve duygu zenginliği taşır.
Sitemizde bu şiirin Osmanlıca aslına yer veriyor, Yahya Kemal’in “mabet şiiri” diyebileceğimiz bu başyapıtını asıl diliyle yeniden yaşatıyoruz.
Ayrıca şairin aynı ruh ikliminde yazdığı “Endülüs’te Raks” ve “Ses”
şiirlerini de okuyarak Yahya Kemal’in estetik evrenine daha derinlemesine bir yolculuk yapabilirsiniz.

Osmanlıca Metin

Süleymaniye’de Bayram Sabahı

Artarak gönlümün aydınlığı her saniyede
Bir mehâbetli sabah oldu Süleymâniye`de
Kendi gök kubbemiz altında bu bayram saati,
Dokuz asrında bütün halkı, bütün memleketi
Yer yer aksettiriyor mavileşen manzaradan,
Kalkıyor tozlu zaman perdesi her an aradan.
Gecenin bitmeye yüz tuttuğu andan beridir,
Duyulan gökte kanat, yerde ayak sesleridir.
Bir geliş var!.. Ne mübârek, ne garîb âlem bu!..
Hava boydan boya binlerce hayâletle dolu…
Her ufuktan bu geliş eski seferlerdendir;
O seferlerle açılmış nice yerlerdendir.
Bu sükûnette karıştıkça karanlıkla ışık
Yürüyor, durmadan, insan ve hayâlet karışık;
Kimi gökten, kimi yerden üşüşüp her kapıya,
Giriyor, birbiri ardınca, ilâhî yapıya.
Tanrının mâbedi her bir tarafından doluyor,
Bu saatlerde Süleymâniye târih oluyor.

Ordu-milletlerin en çok döğüşen, en sarpı
Adamış sevdiği Allahına bir böyle yapı.

En güzel mâbedi olsun diye en son dînin
Budur öz şekli hayâl ettiği mîmârînin.
Görebilsin diye sonsuzluğu her yerden iyi,
Seçmiş İstanbulun ufkunda bu kudsî tepeyi;
Taşımış harcını gâzîleri, serdârıyle,
Taşı yenmiş nice bin işçisi, mîmâriyle.
Hür ve engin vatanın hem gece, hem gündüzüne,
Uhrevî bir kapı açmış buradan gökyüzüne,
Taa ki geçsin ezelî rahmete ruh orduları..
Bir neferdir, bu zafer mâbedinin mîmârı.

Ulu mâbed! Seni ancak bu sabah anlıyorum;
Ben de bir vârisin olmakla bugün mağrûrum;
Bir zaman hendeseden âbide zannettimdi;
Kubben altında bu cumhûra bakarken şimdi,
Senelerden beri rüyâda görüp özlediğim
Cedlerin mağfiret iklîmine girmiş gibiyim.
Dili bir, gönlü bir, îmânî bir insan yığını
Görüyor varlığının bir yere toplandığını;
Büyük Allah`ı anarken bir ağızdan herkes
Nice bin dalgalı Tekbîr oluyor tek bir ses;
Yükselen bir nakaratın büyüyen velvelesi,
Nice tuğlarla karışmış nice bin at yelesi!

Gördüm ön safta oturmuş nefer esvaplı biri
Dinliyor vecd ile tekrar alınan Tekbîri
Ne kadar saf idi sîmâsı bu mümin neferin!
Kimdi? Bânisi mi, mîmârı mı ulvî eserin?
Taa Malazgirt ovasından yürüyen Türkoğlu
Bu nefer miydi? Derin gözleri yaşlarla dolu,
Yüzü dünyâda yiğit yüzlerinin en güzeli,
Çok büyük bir iş görmekle yorulmuş belli;
Hem büyük yurdu kuran hem koruyan kudretimiz
Her zaman varlığımız, hem kanımız hem etimiz;
Vatanın hem yaşayan vârisi hem sâhibi o,
Görünür halka bu günlerde teselli gibi o,
Hem bu toprakta bugün, bizde kalan her yerde,
Hem de çoktan beri kaybettiğimiz yerlerde.

Karşı dağlarda tutuşmuş gibi gül bahçeleri,
Koyu bir kırmızılık gökten ayırmakta yeri.
Gökte top sesleri var, belli, derinden derine;
Belki yüzlerce şehir sesleniyor birbirine.
Çok yakından mı bu sesler, çok uzaklardan mı?
Üsküdardan mı? Hisardan mı? Kavaklardan mı?
Bursadan, Konyadan, İzmirden, uzaktan uzağa,
Çarpıyor birbiri ardınca o dağdan bu dağa;
Şimdi her merhaleden, taa Bâyezîdden, Vandan,
Aynı top sesleri birbir geliyor her yandan.
Ne kadar duygulu, engin ve mübârek bu seher!
Kadın erkek ve çocuk, gönlü dolanlar, yer yer,
Dinliyor hepsi büyük hâtırâlar rüzgârını,
Çaldıran topları ardınca Mohaç toplarını.

Gökte top sesleri, bir bir, nerelerden geliyor?
Mutlaka her biri bir başka zaferden geliyor:
Kosovadan, Niğboludan, Varnadan, İstanbuldan..
Anıyor her biri bir vakayı heybetle bu an;
Belgraddan mı? Budin, Eğri ve Uyvar`dan mı?
Son hudutlarda yücelmiş sıra dağlardan mı?

Deniz ufkunda bu top sesleri nerden geliyor?
Barbaros, belki, donanmayla seferden geliyor!..
Adalardan mı? Tunusdan m, Cezayir`den mi?
Hür ufuklarda donanmış iki yüz pâre gemi
Yeni doğmus aya baktıkları yerden geliyor;
O mübârek gemiler hangi seherden geliyor?

Ulu mâbedde karıştım vatanın birliğine.
Çok şükür Allaha, gördüm, bu saatlerde yine
Yaşayanlarla beraber bulunan ervâhı.

Doludur gönlüm ışıklarla bu bayram sabahı.

Yahya Kemal Beyatlı

Yahya Kemal Beyatlı’nın “Süleymaniye’de Bayram Sabahı” adlı şiiri, Türk edebiyatının hem tarihî hem de estetik açıdan en değerli eserlerinden biridir.
Şair, bu şiirde bir bayram sabahını, yalnızca bir zaman dilimi olarak değil, aynı zamanda bir iman ve millet bilinci sahnesi olarak işler.
Süleymaniye Camii, burada sadece mimarî bir yapı değil; milletin hafızası, iman ve tarih bilinci ile bütünleşmiş bir mekân olarak karşımıza çıkar.
Şiir, hem gözle görülen hem de ruhla hissedilen bir atmosferi aktarmakta, okuyucuya hem tarihî hem estetik bir deneyim sunmaktadır.

Şiirin devamında Yahya Kemal, Süleymaniye’nin bayram sabahını detaylı ve canlı bir şekilde betimler.
Gecenin bitmeye yüz tuttuğu andan itibaren gökte kanat sesleri, yerde ayak sesleri ve top sesleri şiirde bir ritim ve musikî unsuru oluşturur.
Bu sesler, geçmiş zaferlerin ve gazilerin hatırasını çağrıştırır; böylece tarih bilinci ve millet duygusu şiire yansır.
Şairin kullandığı kelime seçimleri, uzun ve ritmik cümle yapıları, okuyucuyu adeta oradaymış gibi hissettirir ve bir zaman yolculuğu etkisi yaratır.

Yahya Kemal’in dili, Osmanlıca metin ile birlikte düşünüldüğünde, şiirin ses ve anlam zenginliğini daha da ortaya çıkarır.
Top seslerinin, tekbirlerin ve insanların coşkusunun birleşimi, bayram sabahının sadece fiziksel değil, aynı zamanda ruhsal bir bütünlük taşıdığını gösterir.
Süleymaniye, bir mabed olarak sadece inanç mekânı değil, milletin, tarihî zaferlerin ve iman duygusunun simgesi hâline gelir.

Süleymaniye’de Bayram Sabahı”, Yahya Kemal Beyatlı’nın şiirde tarih, estetik ve musikî bilincini birleştirdiği başyapıtlarından biridir.
Şair, bu eserde sadece bir mabedi veya bayram sabahını anlatmakla kalmaz; milletin ruhunu, geçmişin izlerini ve iman duygusunu bir arada sunar.
Osmanlıca metin ve Türkçe okunuş ile şiir, okuyucuya sadece anlamı değil, aynı zamanda ritmi, ses ahengini ve ruhsal derinliği deneyimleme imkânı verir.

Bu şiir, Yahya Kemal’in estetik ve tarih bilincinin doruk noktasıdır ve Osmanlı medeniyetinin zarafetini, Türk milletinin iman dolu ruhunu gelecek kuşaklara aktaran bir edebî miras niteliğindedir.
Sitemizde ayrıca aynı ruh ikliminde yazdığı diğer şiirleri, özellikle Endülüs’te Raks ve Ses şiirlerini de okuyarak Yahya Kemal’in estetik evrenine daha derinlemesine bir yolculuk yapabilirsiniz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.