Tuğra, Türk-İslam devlet geleneğinin en güçlü sembollerinden biri olup, hükümdarın mutlak otoritesini ve kimliğini resmî belgelere mühürleyen, yüksek estetik değere sahip bir imzadır. Özellikle Osmanlı Devleti ve Selçuklu Devletleri başta olmak üzere Türk-İslam coğrafyasında, ferman, berat ve diğer resmî evrakların hukuki geçerliliğini sağlayan tuğra, sadece bir imza olmanın ötesinde, hat sanatının zirve eserlerinden biri kabul edilir. Bu kapsamlı incelemede, tuğra nedir, tarihsel süreçte ne amaçla kullanılmıştır, tuğranın okunma sistemindeki karmaşık yapıyı ve bu sanatın icracısı olan Tuğracı veya Nişancı makamının devlet yönetimindeki kritik rolünü akademik bir dille ele alacağız. Ayrıca, bu mührün sadece Osmanlı’ya özgü olmayıp, Selçuklu ve diğer Türk-İslam devletlerinde de nasıl kullanıldığına dair ayrıntılı bilgiler sunacağız.
1. Tuğranın Tanımı, Tarihsel Kökeni ve Fonksiyonu
Tuğra, etimolojik olarak tam kesinliği olmamakla birlikte, Oğuz Kağan destanındaki “nişan” veya “mühür” geleneğine dayandırılan ve Türk-İslam devletlerinde hükümdarın alameti olarak kullanılan stilize edilmiş imzasıdır.
Selçuklu Devletlerinde dahi kullanımı tespit edilen bu mühür, özellikle Osmanlı Devleti‘nde hat sanatının en gelişmiş formlarından birine dönüşmüştür.
Kullanım Amaçları:
- Hükümdar Otoritesinin Tescili: Fermanlar, beratlar ve antlaşmalar gibi en üst düzey resmî belgelerin yasal ve icraî geçerliliğini sağlayan en temel unsurdur. Tuğra, belgenin bizzat padişahın/hükümdarın iradesiyle hazırlandığını simgeler.
- Devlet Mührü: Türk-İslam geleneğinde, hükümdarın şahsına ait olmakla birlikte, devletin resmî kimliğini temsil eden bir mühür işlevi görmüştür.
- Estetik ve Sembolik Değer: Her padişahın tuğrası, belirli hat kaidelerine uysa da, kendine özgü bir tasarıma sahiptir. Tuğra, sadece bir yazı değil, estetik bir kompozisyon ve karmaşık bir hat sanatının ürünüdür.
2. Osmanlı Tuğrasının Anatomisi ve Okunma Usulü
Osmanlı tuğrası, yüzyıllar içinde standardize edilmiş, ancak her padişah döneminde küçük stilistik farklılıklar gösteren karmaşık bir kompozisyondur. Bir tuğra, dört temel bölümden oluşur:
- Sere (Kürsü): Tuğranın en alt ve en geniş kısmıdır. Buraya, hükümdarın ismi ve ardından babasının ismi yazılır. Okuma işlemi genellikle buradan başlar.
- Beyzeler (Kavisler): Sere kısmının solundan başlayarak yukarı doğru kıvrılan, iç içe geçmiş iki ana kavis (yay) şeklindedir.
- Birinci, daha büyük kavis, genellikle “bin” (oğlu) kelimesini ve hükümdar isminin son harfini içine alır.
- İkinci kavis, babasının adının sonuna eklenen “Han” veya “Sultan” gibi unvanların son harflerini (örneğin “nûn” harfini) teşkil eder. Bu iki kavis sağ uçta daralarak birleşir.
- Tuğlar (Elifler): Beyzelerin üzerinden dikey olarak yükselen, genellikle üç uzun elif veya lâm harfidir. Bunlar, tuğranın görkemini artıran ve kompozisyonu dengeleyen unsurlardır.
- Zülüf/Hançere: Tuğların sağ tarafından sola doğru eğimli bir şekilde uzayan ve tuğra metninin devamını içeren kısımdır.
Okunma Metni:
Osmanlı padişahlarının tuğrası genellikle şu kalıp cümleyi içerir:
$$\text{[Hükümdarın Adı] bin [Babasının Adı] Han (veya Sultan), el-muzaffer daima.}$$
- “[Hükümdarın Adı] bin [Babasının Adı] Han/Sultan”: Sere ve Beyzeler kısmında yer alır. Hükümdarın ismi en altta yer alır, ardından sola ve yukarı kıvrılarak babasının adı ve unvanı takip eder.
- “el-muzaffer daima” (Her zaman muzaffer olan): Bu ibare, genellikle tuğranın en üst kısmında, tuğların ve kavislerin üzerinde yer alır. “el-muzaffer” kelimesindeki elif (a) harfi, sağdan sola doğru kavisin ortasına inen bir kol teşkil edebilir. Bu ibare, padişahın gücünü ve ilahi desteği sembolize eder.
3. Tuğrayı Çeken Makam: Tuğrai ve Nişancı
Tuğranın hazırlanması ve resmî belgelere çekilmesi sıradan bir iş olmayıp, devletin en önemli bürokratik pozisyonlarından birinin sorumluluğundadır:
- Selçuklu Devletlerinde: Bu görevi icra eden kişiye “Tuğrai” denirdi. Tuğrai, sadece tuğrayı çekmekle kalmaz, aynı zamanda devletin yazışma işlerinden ve mali kayıtlarından da sorumlu bir divan üyesiydi.
- Osmanlı Devleti’nde: Tuğrayı çekme yetkisi “Nişancı” makamına aittir. Nişancı, Divan-ı Hümayun’un önemli bir üyesiydi ve fermanlar, beratlar ve arazilerin tapu-tahrir kayıtları gibi kritik belgelerin üzerine tuğrayı çekmekten, ayrıca kanun ve örfî hukukun uygulanmasından sorumluydu. Nişancı’nın görevi, tuğranın doğru ve eksiksiz bir şekilde resmî evraka tatbikini sağlamaktı.
4. Türk-İslam Devletlerinde Tuğra Geleneği
Tuğra, sadece Osmanlı’ya özgü bir alamet olmayıp, kökleri Karahanlılara kadar inen bir Türk-İslam geleneğidir. Büyük Selçuklu Devleti, Anadolu Selçuklu Devleti, Altın Orda Devleti, İlhanlılar, Timurlular ve Memlükler gibi pek çok Türk ve Türk-İslam hanedanında hükümdarlar, kendi otoritelerini simgeleyen stilize edilmiş imza veya mühürleri (tuğra, alamet, nişan) kullanmışlardır. Bu durum, tuğranın sadece bir sanat eseri değil, aynı zamanda ortak bir siyasi kültür ve devlet geleneğinin parçası olduğunu göstermektedir.
❇️ Tuğra.org adresinde hangi padişahın tuğrasının nasıl olduğunu görsellerle birlikte görebilirsiniz.
