Merhabalar sevgili Osmanlıca okurları. Yine bir Mehmet Emin Yurdakul şiiriyle sizlerleyiz. Bildiğiniz gibi Mehmet Emin Yurdakul Türkçe'yi sade ve anlaşılır kullanmaktaki ustalığıyla Milli Edebiyatın en önemli şairlerindendir. Türkçe dilinin sadeleşmesinde büyük rol oynamıştır. Bu yazıda sizlerle Mehmet Emin'in Bir Yolcuya isimli şiirinin Osmanlıca'sını paylaşacağım. Ama önce şiirden biraz bahsedelim.
Bu şiir, Mehmet Emin Yurdakul'un milli edebiyat akımının öncü şairlerinden biri olduğunu gösteren bir örnektir. Şair, bu şiirde Türk milletinin tarihini, kültürünü ve vatan sevgisini vurgulamaktadır. Şiirin ilk bölümünde, bir yolcuya seslenerek onu korkaklıkla suçlar ve ona bu toprağın ne kadar çok şehit kanıyla sulandığını hatırlatır. Şair, yolcunun ölülerden değil dirilerden korkması gerektiğini söyler. Şiirin ikinci bölümünde ise, bir şehidin hayatını ve fedakarlığını anlatır. Şair, şehidin hem çalışkan hem de cesur olduğunu belirtir. Şehidin vatan için canını feda ettiğini ve arkasında sadece bir bayrak bıraktığını ifade eder. Şair, şehidin bu davranışının vazife olduğunu ve onun ruhuna dua etmekten başka yapacak bir şey olmadığını söyler.
Şair, bu şiirde hece ölçüsünü kullanmıştır. On altılı kalıbı tercih etmiştir. Kafiye düzeni ise aaxa şeklindedir. Şiirde sade ve anlaşılır bir dil kullanılmıştır. Şiirdeki bazı kelimeler günümüz Türkçesinden farklılık göstermektedir. Örneğin "hişt", "kuzum", "tamah", "azgınlık", "güder", "güler", "oldiı" gibi kelimeler eski veya yöresel kullanımlardır. Şiirdeki bazı ifadeler de günümüzde pek kullanılmayan veya anlamı değişen ifadelerdir. Örneğin "bana bak", "kaçmak kimden", "canla başla görürler", "vazifeyi diye yapıp giderler" gibi ifadeler eski veya resmi bir üslup taşımaktadır.
Şair, bu şiirde lirik değil didaktik bir anlatım tercih etmiştir
Bir Yolcuya Günümüz Türkçesiyle
Ey hemşeri, bana bak, hişt!… Kaçıyor ha, zavallı! Kaçma kuzum, bu dünyanın her bucağı mezardır;
Her nereye basmış olsan, orda yüz bin can yatır;
Kara mezar, deniz mezar… Hangi yere kaçmalı?
Kaçmak kimden? Şu bir yığın kemikten mi? Hay korkak Tamahları size kalan ölü size ne yapar?
Azgınlıklar, mezarlardan uzaklarda can yakar;
Eğer kaçmak gerek ise dirilerden kaç uzak!…
Ey kardeşler, bu yiğit de Türk gayreti güderdi;
Tüfeğe de en sevdiği saban gibi gülerdi.
Onun, sağken çalıştığı aziz yerdi: Şu toprak! ölünce de bıraktığı şu şey oldiı: Bir bayrak!
Bunlardır ki, çok işleri canla, başla görürler; Memleketin büyükleri: «öl!» diyince ölürler;
Bu uğurda ne bir para, ne de bir ad isterler;
Vazifeyi «Vazifedir!..» diye yapıp giderler.
Ruhlarına okuyalım Fatiha; ötesini bırakalım Allah’a!..