Şiir Tahlili, Anadolu Hisarında Mezarlık, Nabizade Nazım

 Merhabalar, bu yazıda sizlerle Nabizade Nazım'ın Anadolu Hisarında Mezarlık isimli eserini ayrıntılı olarak okuyup anlamaya ve açıklamaya çalışacağız. ama önce Nabizade Nazım kimdir onu yakından tanıyalım.

Nabizade Nazım, 1856 yılında İstanbul'un Nişantaşı semtinde doğan ve 5 Ağustos 1893'te hayata veda eden önemli bir Tanzimat dönemi yazarı ve şairidir. Asıl adı Ahmet Nazım'dır. Nabizade, hayatına dair bilgiler ve edebi kişiliği ile Türk edebiyat tarihinde kendine has bir yer edinmiştir.

Eğitim ve Askerî Kariyeri:

Nabizade Nazım, eğitimine Beyoğlu'nda bir mahalle mektebinde başlamıştır. Genç yaşta annesini kaybetmesi ve üvey annesini de kaybettikten sonra sıkıntılı bir hayatın içinde bulmuştur kendisini. İlköğrenimini Tophane'deki Sıbyan Mektebi'nde tamamladıktan sonra, Fevziye Rüştiyesi ve Beşiktaş Askerî Rüştiyesi'nde öğrenim görmüştür. Mühendishane-i Berrî-i Hümayun İdadisi'nden mezun olduktan sonra topçu teğmeni olarak askerî kariyerine başlamıştır. Harp Akademisi'nde matematik, istihkâm ve topografya dersleri vermiş, kolağası rütbesine yükselmiş ve Mekteb-i Hayriye-i Şahane'yi yüzbaşı rütbesiyle tamamlamıştır.

Edebi Kariyeri:

Nabizade Nazım, edebi kariyerine genç yaşlarda yayımladığı şiirlerle başlamıştır. İlk eserlerinde "A. Nazım" imzasını kullanmıştır. Muallim Naci'nin etkisi altında olan ilk dönem şiirleri, daha sonra Recaizade Mahmut Ekrem ve Abdülhak Hamid tarzındaki etkileşimle evrilmiştir. Şiirle ilgili düşüncelerini önsözlerinde ve yazılarında paylaşmış, "fennî şiir" görüşüne özellikle vurgu yapmıştır.

Nabizade Nazım'ın ünü, özellikle roman ve hikâyeleriyle sağlanmıştır. Türk edebiyatındaki önemli romanlardan biri olan "Zehra," insan psikolojisinin derinliklerine inen, natüralist öğeler taşıyan bir eser olarak dikkat çeker. Aynı zamanda, kısa hikâyeleri ve uzun hikâyeleriyle de edebiyat dünyasına katkıda bulunmuştur.

Eğitimci ve Çocuk Edebiyatı Yazarı:

Nabizade Nazım, eğitimci kimliğiyle de tanınır. Harp Akademisi'nde verdiği derslerle öne çıkan yazar, aynı zamanda ders kitapları yazmış ve bir ansiklopedi hazırlama girişiminde bulunmuştur. Çocuklar için yazdığı eserlerle de bilinir. "Mini Mini Mektepli" ve "Hanım Kızlara" adlı eserleri, çocukların eğitimine yönelik yazılmıştır.

Eserleri:

Nabizade Nazım'ın önemli eserleri arasında "Zehra" romanı, "Yadigârlarım," "Seyyie-i Tesamüh," "Karabibik," ve "Haspa" gibi uzun hikâyeleri, çeşitli dönemlerde yazdığı kısa hikâyeleri, şiirleri ve eğitimle ilgili kitapları bulunmaktadır.

Son Dönemi ve Vefatı:

Nabizade Nazım'ın yaşamı, genç yaşta kemik veremi hastalığına yakalanmasıyla zorlu bir döneme girmiştir. Hastalığının etkisiyle kısa bir süre sonra, 5 Ağustos 1893'te yaşama veda etmiştir. Ancak, eserleri ve edebi mirası Türk edebiyatında önemli bir yer tutmaya devam etmektedir.

Nabizade Nazım, eserleriyle Tanzimat dönemi edebiyatına özgün bir bakış açısı getirmiş, hem natüralist etkileri hem de geleneksel Türk şiiri öğelerini kendi üslubuyla harmanlayarak edebiyat dünyasına katkıda bulunmuştur.

Vezni: Fe’ilâtün/Mefâ’ilün/Fe’ilün

Anadolu Hisarı’nda Mezarlık Tahlili

Bu sükût-ı beliğ-ı hüzn-i fasih,
Hutbe-i bî-makal-i ruhânî,
San’at-ı kudret-i eder tavzih!
Bu ne ulvi cihân-ı nurânı
Ne neşât ü safâ-yı vicdânî!

  • Sükût-ı Beliğ-ı Hüzn-i Fasih: Sükût, sessizlik; beliğ, açık; hüzün, içsel bir üzüntü; fasih, anlamlı ve açık bir şekilde ifade edilen demektir. Şair, sessiz bir hüzün ve anlamlı bir ifadeyle mezarlığı betimliyor.
  • Hutbe-i Bî-makal-i Ruhânî: Hutbe, bir konuda yapılan uzun ve etkileyici konuşma; bî-makal, sözsüz; ruhânî, manevi. Şair, manevi bir etki yaratmak amacıyla yapılan sözsüz bir hutbeyi anlatıyor gibi görünüyor.
  • San’at-ı Kudret-i Eder Tavzih: San’at, yetenek; kudret, güç; tavzih, açıklama. Burada, doğanın gücünü ve yaratıcılığını anlamak için yapılan açıklamalara vurgu yapılıyor.
  • Bu Ne Ulvi Cihân-ı Nurânı: Ulvi, yüce; cihân, dünya; nurân, nur içinde parlak. Şair, bu mezarlığın yüce ve aydınlık bir dünya gibi olduğunu ifade ediyor.
  • Ne Neşât ü Safâ-yı Vicdânî: Neşât, sevinç; safâ, huzur; vicdânî, vicdanla ilgili. Burada, vicdanın huzuru ve sevinciyle ilgili bir atmosfer betimleniyor.

Bu ne vahşet içinde ünsiyyet
Bu ne zulmet içinde nûr-ı bekâ!
Bu fezâ-yı semâda bin hayret
Nice bin âfitab-ı fikr-ârâ
Yağdırır nur hey’etinde safâ!

  • Bu ne vahşet içinde ünsiyyet: Vahşet, vahşi bir durumu ifade eder; ünsiyyet, hisleşme, iç içe geçme. Şair, belki de çevresindeki ölüm ve mezarlık atmosferini vahşi olarak nitelendiriyor ve bu vahşetin içinde bir tür iç içe geçmişlik yaşıyor gibi hissediyor olabilir.
  • Bu ne zulmet içinde nûr-ı bekâ: Zulmet, karanlık, zor bir durumu anlatır; nûr-ı bekâ ise ebedi aydınlık, ölümsüzlük ışığıdır. Şair, ölüm ve mezarlıkta bir tür aydınlık ve ölümsüzlük ışığı bulunduğunu ifade ediyor.
  • Bu fezâ-yı semâda bin hayret: Fezâ, gökyüzü; semâ, gökyüzü; hayret, şaşkınlık. Şair, gökyüzündeki bu atmosferin binlerce şaşkınlık yarattığını, hayret uyandırdığını ifade ediyor.
  • Nice bin âfitab-ı fikr-ârâ: Nice, bir sıfat olarak pek çok; âfitab, güneş; fikr-ârâ, düşündüren, düşünce uyandıran. Şair, gökyüzündeki parlayan güneşlerin düşündürücü ve etkileyici bir atmosfer yarattığını söylüyor.
  • Yağdırır nur hey’etinde safâ: Yağdırır, yağmak; nur, ışık; hey’et, cemiyet; safâ, huzur ve saadet. Burada, gökyüzünden yayılan ışığın bir topluluk içinde huzur ve saadet yarattığı anlatılıyor.

Taş değil gördüğüm o seng-i harab
Şair-i mu’ciz-i taîattır.
Ne belîgane eylemekte hitab
Sanki bir nüsha-ı tasahattir
Mütehaccir misal-i ibrettir!

  • Taş değil gördüğüm o seng-i harab: Taş, burada mezar taşı olarak anlaşılıyor. Seng-i harab ise yıkık, harap durumdaki mezar taşı. Şair, mezarlıkta gördüğü mezar taşının sadece bir fiziksel obje değil, aynı zamanda yıkılmış, harap olmuş bir sembol olduğunu ifade ediyor.
  • Şair-i mu’ciz-i taîattır: Şair-i mu’ciz-i taîat, mucizevi bir yaratıcılığa sahip şair. Şair burada kendini anlatıyor ve kendi yazma yeteneğini, eserlerini ortaya koymaktaki mucizevi yeteneğini ifade ediyor.
  • Ne belîgane eylemekte hitab: Belîgane, güzel, etkileyici; hitab, hitap etme. Şair, kendi sözlerinin güzellik ve etkileyicilikle yapılmış bir hitap olduğunu ifade ediyor.
  • Sanki bir nüsha-ı tasahattir: Nüsha, kopya; tasahut, hüzün. Şair, kendini ifade ettiği sözlerin, sanki hüzünle yazılmış bir kopya olduğunu dile getiriyor.
  • Mütehaccir misal-i ibrettir: Mütehaccir, ibret alınmış; misal-i ibret, ibret verici bir örnek. Şair, sözlerinin ibret verici bir örnek olduğunu ifade ediyor.

Her giyah-ı zemîni başka zebân
Her avuç hâki bir diğer âlem
Her varak bin kitab ile yeksân.
Bu füyûzatı fikr edip her dem
Mütehayyir mi kalmasın âdem!

  • Her giyah-ı zemîni başka zebân: Giyah-ı zemin, yerin yüzeyindeki her renk ve ton; başka zebân, başka bir dil. Burada şair, her renk ve tonun farklı bir dilde konuştuğunu, doğanın kendine özgü bir dilinin olduğunu ifade ediyor.
  • Her avuç hâki bir diğer âlem: Her avuç, yeryüzündeki farklı coğrafyaları temsil eder; hâki, boş, ıssız. Şair, her coğrafyanın kendine ait bir boşluğu, yani hâki bir diğer âlemi olduğunu söylüyor.
  • Her varak bin kitab ile yeksân: Her varak, her yaprak; bin kitab ile yeksân, bin kitaptan daha fazla. Şair, doğadaki her yaprağın binlerce kitap gibi bilgi ve hikayelerle dolu olduğunu ifade ediyor.
  • Bu füyûzatı fikr edip her dem: Füyûzat, aşırı cömertlik, bolca verme. Fikr edip, düşünüp anlamak. Şair, doğanın bu cömertliğini ve bilgeliğini düşünerek, her zaman hayret içinde olunması gerektiğini ifade ediyor.
  • Mütehayyir mi kalmasın âdem!: Mütehayyir, şaşkına dönmüş, hayret içinde. Şair, insanların doğanın bu büyük ve çeşitli güzellikleri karşısında hayret içinde olmalarını ve sürekli olarak bu mucizelere şaşırmalarını ifade ediyor.

Burada münzevi sükûn-u edeb
Burada câ-nişin demek azamet.
Zâhir olmuş kemal-i kudret-i Rab.
Sanki bir kâinat-ı pür-hayret
Berk urur her taraftan hürriyet.

  • Burada münzevi sükûn-u edeb: Münzevi, yalnız yaşayan; sükûn, huzur; edeb, ahlak. Burada şair, mezarlıkta yalnız başına yaşayanların sakin ve huzurlu bir ahlaka sahip olduğunu ifade ediyor.
  • Burada câ-nişin demek azamet: Câ-nişin, canlı olan; demek, yani. Şair, mezarlıkta canlı olanların, yani yaşayanların, burada bulunan azamet ve büyüklüğü ifade ettiğini söylüyor.
  • Zâhir olmuş kemal-i kudret-i Rab: Zâhir olmuş, görünmüş; kemal-i kudret-i Rab, Rab'bin kudretinin mükemmelliği. Şair, mezarlıkta Tanrı'nın kudretinin mükemmelliğinin açıkça göründüğünü ifade ediyor.
  • Sanki bir kâinat-ı pür-hayret: Sanki, bir anlamda; kâinat-ı pür-hayret, hayranlık dolu evren. Şair, mezarlığın sanki hayranlık dolu bir evren olduğunu, her detayının insanı hayrete düşürecek kadar etkileyici olduğunu ifade ediyor.
  • Berk urur her taraftan hürriyet: Berk urur, sert bir rüzgar gibi eser; her taraftan, her yönden; hürriyet, özgürlük. Şair, mezarlığın içinde özgürlüğün ve huzurun rüzgar gibi esen bir güç olduğunu ifade ediyor.

Uğradıkça sabâ bu firdevse.
Geçemez der-akab safâsından.
Başlayıp her şükûfeyi lemse
Bir tarâvet alır temasından
Hisse akmak diler hevâsından.

  • Uğradıkça sabâ bu firdevse: Uğradıkça, her uğradıkça; sabâ, bahar rüzgarı; bu firdevse, bu cennet. Şair, mezarlık ziyaret edildikçe sanki bir cennet baharı gibi bir huzurun, güzelliklerin yaşandığını ifade ediyor.
  • Geçemez der-akab safâsından: Geçemez, akab, anlam karmaşası ya da zorlu yol. Şair, bu huzur ve güzelliklerin bir tür zorlu yol ya da anlam karmaşası içinden geçilerek elde edildiğini ifade ediyor.
  • Başlayıp her şükûfeyi lemse: Başlayıp, her; şükûfe, sevinç; lemse, yalamak. Şair, bu huzur ve güzelliklerin her sevincin başlangıcı olduğunu, sanki bu sevinçleri yalamak istediğini ifade ediyor.
  • Bir tarâvet alır temasından: Bir, tarâvet, hoşa gitme, tatlılık; alır, temasından, onun dokunuşundan. Şair, bu güzelliklerin temasından hoşlanmanın bir nevi tatlılık ve keyif olduğunu ifade ediyor.
  • Hisse akmak diler hevâsından: Hisse akmak, duyguların akması; diler, hevâsından, arzularından. Şair, bu güzelliklerin duygularını hissetmek istemenin, arzularından bir dilek olduğunu ifade ediyor.

Ne kadar nazlı nazlı gitmededir
Hele bir atf-ı dikkat et dereye
O da ilân-ı hayret etmededir.
Sanki meftun gibi bu makbereye
Göksu hasret çeker bu meşcereye!

  • Ne kadar nazlı nazlı gitmededir: Ne kadar, nazlı nazlı; gitmededir, giderken. Şair, mezarlığa olan bu yolculuğun nazlı ve yavaş bir şekilde gerçekleştiğini ifade ediyor. Belki de bir tür hüzün ve saygı içinde.
  • Hele bir atf-ı dikkat et dereye: Hele bir, atf-ı dikkat et; dereye, dereye. Şair, bu yolculuk sırasında özellikle dereye dikkat edilmesi gerektiğini, belki de bir sembolizmle anlam yüklü bir nokta olduğunu ifade ediyor.
  • O da ilân-ı hayret etmededir: O da, ilân-ı hayret etmededir; o da, hayret ilan etmemektedir. Şair, dereye bakıldığında, onun da hayret uyandıran bir güzelliğe sahip olduğunu, ancak bu güzelliğin resmi bir şekilde ilan edilmediğini ifade ediyor.
  • Sanki meftun gibi bu makbereye: Sanki, meftun gibi; bu makbereye, bu mezarlığa. Şair, sanki bu yolculuk yapanlar meftun gibi, yani büyülenmiş veya etkilenmiş gibi hissediyorlar, özellikle bu mezarlıkla bir bağ kuruyorlar gibi bir atmosfer oluştuğunu ifade ediyor.
  • Göksu hasret çeker bu meşcereye: Göksu, gökyüzü; hasret çeker, özlem duyar; bu meşcereye, bu ağaçlığa. Şair, sanki gökyüzü de bu mezarlık alanına özlem duyuyor gibi bir tablo çiziyor.

Servler ihtizâz ettikçe
Name-i dil-firib olur peydâ
Ebediyyet içinde gittikçe
Kaybolur mevc-zen olup o sedâ
O ne kudsî hevâ ne tatlı nevâ! (Nâbizâde Nâzım )

  • Servler ihtizâz ettikçe: Servler, yani meyve ağaçları; ihtizâz ettikçe, uyanıklaştıkça. Şair, mezarlık bölgesindeki meyve ağaçlarının canlı ve uyanık bir şekilde geliştiğini ifade ediyor.
  • Name-i dil-firib olur peydâ: Name-i dil-firib, kalp kandıran hikaye; olur peydâ, ortaya çıkar. Şair, bu ağaçların dallarındaki meyvelerin, sanki kalpleri kandıran hikayeleri anlatırcasına güzellikte olduğunu ifade ediyor.
  • Ebediyyet içinde gittikçe: Ebediyyet içinde, sonsuzluk içinde; gittikçe. Şair, bu meyve ağaçlarının, zamanın ötesinde bir varlığa sahip olduğunu ifade ediyor.
  • Kaybolur mevc-zen olup o sedâ: Kaybolur, yok olur; mevc-zen olup, varlık haline gelip; o sedâ, o güzellik. Şair, bu ağaçların zamanla kaybolan bir güzellikle varlık halini aldığını ifade ediyor.
  • O ne kudsî hevâ ne tatlı nevâ: O, ne kudsî hevâ, ne kutsal hava; ne tatlı nevâ, ne güzel nevâ. Şair, bu ağaçların atmosferinin hem kutsal bir hava taşıdığını hem de güzel bir atmosfere sahip olduğunu ifade ediyor.

Anadolu Hisarı'nda Mezarlık adlı şiir, Nabizade Nazım'ın kaleminden çıkan derin ve çağlayan bir duygu akışını temsil eder. Şair, mezarlık bölgesini anlatırken sadece fiziksel özelliklerini değil, aynı zamanda metaforlar ve semboller aracılığıyla derin anlamlar yükleyerek bir tabloya dönüştürür. Doğa ve ölüm arasında kurduğu dikkat çekici benzetmelerle, ölümü kutsal bir atmosferle örülmüş, yaşamın döngüsü içinde anlamlandırır. Mezarlıkta yeşeren ağaçlar, ölümün bir son değil, aksine yeni bir başlangıç olduğunu, sonsuzluğa uzanan bir yolculuğu temsil eder. Şair, doğanın güzellikleriyle ölüm arasında bir denge kurarak, hayatın kaçınılmaz sonunu anlamla doldurur. Her dizede yankı bulan duygusal zenginlik, okuyucuyu düşünce ve duygu dünyasında bir gezintiye çıkarır. Bu şiir tahlili, Nabizade Nazım'ın estetik 

Yorum Gönder

Yorumunuz için teşekkürler. Daha fazlası için bizi motive ediyor.

Daha yeni Daha eski