Makber, Abdülhak Hamit Tarhan’ın en tanınmış ve en etkili eserlerinden biridir. Şair, bu şiiri 1885 yılında veremden ölen ilk eşi Fatma Hanım’a ithafen yazmıştır. Şiir, şairin eşine duyduğu büyük sevgi, acı ve özlemi anlatırken, aynı zamanda ölüm, hayat, kader ve varlık gibi felsefi konulara da değinir. Şiir, modern Türk şiirinin doğuşunda önemli bir rol oynamış, batılı şiir anlayışını ve serbest nazım biçimini Türk edebiyatına getirmiştir. Şiir, 12 bölümden oluşur ve her bölümde farklı bir tema işlenir. Şiirin dili ve üslubu oldukça yenilikçi, sanatlı ve etkileyicidir. Şiirde bolca mecaz, teşbih, istiare, kinaye gibi edebi sanatlar kullanılmıştır. Şiirin başında ve sonunda yer alan Eyvah! kelimesi ise şiirin ana duygusunu ifade eder.
Makber, Abdülhak Hamit Tarhan’ın sadece Türk edebiyatında değil, dünya edebiyatında da saygın bir yere sahip olan bir eserdir. Şairin yaşadığı dönemin siyasi ve sosyal olaylarına da tanıklık eden şiir, aynı zamanda şairin kişisel hayatını ve duygu dünyasını da yansıtır. Şiirin her satırında şairin eşine olan bağlılığı, onun yokluğuna dayanamayışı ve ölüm karşısındaki çaresizliği hissedilir. Şiir, hem lirik hem de epik bir nitelik taşır. Şiirin sonunda şair şöyle der:
Sen öldün ölüm güzel demektir
Ölsem yaraşır gamınla her gün
Bu dizelerde şairin ölüme olan bakışı ve eşiyle birlikte olma arzusu açıkça görülür. Makber, Abdülhak Hamit Tarhan’ın sadece bir şiiri değil, aynı zamanda bir hayat hikayesi ve bir sanat manifestosudur.
Abdülhak Hamit Tarhan, Tanzimat sonrası bütün edebî ve siyasi devirleri yaşamış bir şairdir. Tanzimat’ı, Meşrutiyetleri ve Cumhuriyeti görmüştür. Bu devirlerdeki Tanzimat, Servetifünun, Fecr-i Âti, Milli Edebiyat ve Cumhuriyet devri edebiyatlarını yakından tanıdı. Modern edebiyatın kurucusu olarak kabul edilen Abdülhak Hamit, şiir yazmaya 1870’lerde başladı. Divan şiirinden ayrılarak Batı tekniği ile eserler vermiştir. Şiir ve tiyatrolarında Avrupada gezip gördüğü doğa manzaralarını tasvir etti. Türk şiirine Batıdan yeni konular, serbest düşünce ve şekiller getirdi.
Makber Şiir Tahlili
MAKBER
Eyvâh! .. Ne yer, ne yâr kaldı,
Gönlüm dolu âh ü zâr kaldı.
Şimdi buradaydı gitti elden,
Gitti ebede gelip ezelden.
Ben gittim o hâksâr kaldı,
Bir kûşede târumâr kaldı.
Bâkî o, enîs–i dilden eyvâh!
Beyrût’ta bir mezâr kaldı.
Çık Fâtıma, lâhdden kıyâm et,
Yâdımdaki hâlime devâm et!
Ketmetme bu râzı, söyle bir söz,
Ben isterim âh öyle bir söz! ..
Güller gibi meyl-i ibtisâm et,
Dağ-ı dile çâre bul, merâm et! ..
Bir tatlı bakışla, bir gülüşle
Eyyâm-ı hayâtımı tamâm et! ..
Yâ Rab, öleyim mi neyleyim ben? ..
Ayrı yaşayım mı sevdiğimden? ..
Verdin bana böyle bir mûsibet,
Ettin beni düşmen-i muhabbet.
Ya bir kulu sevmiyor musun sen? ..
Ya böyle bir ölüm değil mi erken? ..
Hiç bulmamak üzre gâib ettim,
Mecnun gibi ben onu severken.
Her yer karanlık pür-nûr o mevkî? ..
Mağrib mi yoksa makber mi yâ Râb!
Yâ hâbgâh-ı dilber mi yâ Râb,
Rüyâ değil bu ayniyle vakî.
Kabrin çiçekten bir türbe olmuş,
Dönmüş o türbe bir haclegâhe,
Bir haclegâhe dönmüşse türben
Aç koynunu aç maşukânım ben.
Sen öldün, ölüm güzel demektir,
Ölsem yaraşır gamınla her gün.
ABDÜLHAK HAMİT TARHAN
Günümüz Türkçesiyle:
Eyvah! Ne ev, ne dost kaldı, içim dolu ah ve sıkıntı kaldı. Şimdi yanımda olanlar bir anda elden kayıp gitti, sonsuzluğa doğru giden geçmişten kalma varlıklar. Ben gittim, o hüzünlü kaldı, bir köşede sessizce bekliyor. Baki olsun, kalpten en samimi dostum, Beyrut'ta sadece bir mezar kaldı.
Ey Fatıma, yüzünü doğuya çevir ve dua et, benim hatıramı yaşat. Bu mutluluğu bozma, bana sadece bir ah söyle. Güzel gülüşünle kalbimdeki dağları hareketlendir ve sevda dolu ömrümü tamamla.
Ey Rabbim, nasıl ölürüm, ne yapabilirim? Sevdiğimden ayrı mı kalmalıyım? Bana böyle bir sınav verdin ve sevgili düşmanı yaptın. Acaba sen başka bir kulunu sevmiyor musun? Bu ölüm zamanı mı? Onu sevdiğim zaman gibisi yok.
Her yer karanlık, sadece o mevki aydınlanıyor. Rabbim, batı mı, mezar mı yoksa sevgilinin evi mi? Bu gerçek, rüyada değil. Mezarın çiçeklerle dolu bir türbeye dönüştüğünü gördüm, o türbe hacıları kendine çekiyor. Eğer türbe hacıları çekiyorsa, benim de orada olmam gerekir.
Sen öldün, ölüm güzel demektir. Eğer ben ölürsem, senin acınla uyumak istiyorum.
Makber Şiirinin Tahlili:
"Eyvah! Ne yer ne sevgili kaldı, Gönlüm acı ve ağlamayla dolu kaldı. Şimdi buradaydı gitti elden, Gitti ebede (sonsuzluğa), gelip ezelden (başlangıcı olmayan geçmiş)
Ben gittim (döndüm), o toprakta kaldı, Bir köşede darmadağın kaldı. Eyvah! O gönül dostundan geriye Beyrut’ta bir mezar kaldı."
Bu bölümde şair, karısının ölümüyle hayatının anlamını kaybettiğini, yalnız ve perişan kaldığını söyler. Karısıyla birlikte ebediyete giden sevgisini anlatır. Karısının Beyrut’ta gömülü olduğunu ve onun mezarından başka bir şeyinin kalmadığını ifade eder.
"Çık Fatma, tabuttan kalk, Benim halime devam et! Saklama bu sırrı, söyle bir söz, Ben öyle bir söz istiyorum ah!
Güller gibi gülümse, Yüreğimdeki dağa çare bul, dileğimi gerçekleştir! Bir tatlı bakışla, bir gülüşle Hayatımın günlerini tamamla!"
Bu bölümde şair, karısının ölmediğine inanmak ister ve onunla konuşur. Onun sesini duymak, yüzünü görmek ister. Onunla yeniden birlikte olmayı diler. Onun bakışlarıyla ve gülüşüyle hayatına anlam katmasını ister.
"Ya Rab, öleyim mi ne yapayım ben? Ayrı yaşayayım mı sevdiğimden? Verdin bana böyle bir musibet, Ettin beni sevginin düşmanı.
Ya bir kulunu sevmiyor musun sen? Ya böyle bir ölüm değil mi erken? Hiç bulmamak üzere kaybettim, Mecnun gibi ben onu severken."
Bu bölümde şair, Allah’a yakarır ve isyan eder. Karısından ayrı yaşamanın dayanılmaz olduğunu söyler. Başına gelen bu felaketin nedenini sorar. Allah’ın kendisini sevmediğini düşünür. Karısının ölümünün çok erken olduğunu belirtir. Onu hiç göremeyeceğini fark eder. Onu Mecnun gibi delicesine sevdiğini vurgular.
"Her yer karanlık o yer ışıl ışıl mı? Akşam mı yoksa mezar mı ya Rab! Ya sevgilinin yattığı yer mi ya Rab, Rüya değil bu gerçekten doğru mu.
Kabri çiçekten bir türbe olmuş, Dönmüş o türbe bir hac yeri gibi, Bir hac yeri gibi olmuşsa türben Aç kucağını aç sevgilim ben.
Sen öldün, ölüm güzel demektir, Ölsem yakışır acınla her gün."
Bu bölümde şair, karısının mezarını hayal eder ve ona seslenir. Karısının mezarının ışıl ışıl olduğunu, akşamın ya da mezarın değil, sevgilinin yattığı yerin olduğunu söyler. Bu onun için bir rüya gibi gelir. Karısının kabrinin çiçeklerle süslü bir türbe olduğunu, o türbenin de hac yeri gibi kutsal bir yer olduğunu anlatır. Karısına kavuşmak için onun kucağını açmasını ister. Karısının ölümünü güzel bir şey olarak görür ve onunla birlikte ölmeyi arzular. Karısının acısıyla her gün ölmeye hazır olduğunu belirtir.
Başka tahlillerde görüşmek üzere,