Televizyon Dizilerinin Kültürümüzdeki Yozlaşmaya Etkileri
Giriş
İletişim hızlanmış teknolojik gelişmelerle birlikte dünya üzerinde herhangi bir yerde gerçekleşen olay herkes tarafından anında öğrenilebilir hale gelmiştir. İletişimin bu denli kolaylaşması, gelişmesi, dünya ile entegre olma açısından faydalı olsa da tektipleşme açısından tehlikelidir. Can Dündar’ın dediği gibi: “Dünya kocaman bir köy”e dönüşmektedir. İletişim imkânlarının artması kültürler arası etkileşimi de hızlandırmıştır. Tektipleşme kültürel bir aşınmaya neden olmaktadır. Çok kültürlülük, toplumsal yaşamın çok renkliliği tehlike altındadır. Sadece kültür yaşamı değil kültürden beslenen sanat dalları da tehlike altındadır. Bir çok meslekte artık çırak yetişmemekte ve atalarımızdan bize kadar gelen bir çok meslek yok olma tamamen unutulma tehlikesi ile karşı karşıyadır. Bu meslekleri yok eden çağa ayak uyduramayışı değil çağın çocuklarının kendi kültürüne yabancılaşmasıdır. El emeği göz nuru bir çok sanat ürünü artık Amerikan ve Avrupa tarzında döşediğimiz evlerimizde yer bulamamaktadır. Televizyon dizileri Avrupa ve Amerika kültürlerini evlerimize sokmakta dizilerdeki karakterler çocuklarımıza model olmaktadır. Televizyon, dünyayı küçültecek olan “sihirli kutu” diye anılmış bir zamanlar. Gerçekten de küçültmüştür. Öyle ki dünya bugün tek kültürlü bir köye dönüşmektedir. Giyim kuşamımız, yemeklerimiz, günlük aktivitelerimiz, eşyalarımız, hatta okuduğumuz kitaplar bile tektipleşmektedir.
Anahtar Kelimeler: Televizyon, diziler, tektipleşme, kültürel yozlaşma
Televizyon, insana kendini dünyaya aitmiş hissi verir. Öyle ki televizyonu açmadığımızda dünyadan bihaber yaşadığımızı düşünürüz. Elektrikler kesildiğinde ne yapacağımızı bilemeyiz. Neden böyle bir psikolojiye kapıldığımızın tek bilimsel açıklaması televizyon bağımlığı denilen bir hastalığın olduğudur. Gerçekten televizyon bizi kontrol etmektedir. Evlerimizde duran bir eşyadır. Sahibi olduğumuz bir eşyadır ama bazen o mu bize sahip biz mi ona sahibiz ayırt etmek gerçekten güçtür. Televizyon başında geçirdiğimiz sürenin büyük bir bölümünü televizyon dizileri izleyerek geçiriyoruz. Dizilerin kültürümüzü etkilemesi, Dallas dizisi ile başlamıştır. Gazeteci-yazar Nedim Odabaş, Dallas dizisi hakkında şunları söylemektedir: “Televizyon ekranlarında, kimin kimle düşüp kalktığı belli olmayan, entrikanın, üç kağıdın, dolandırıcılığın, hilebazlığın, madrabazlığın bir senaryo örgüsü içinde kafamıza çakıldığı ilk dizi Dallas olmuştur. Amerikanvari yaşam tarzının doruklarında gezinen Yuing ailesinin maceralarını izlemek için insanlar televizyonlarının başına geçerdi. Dallas dizisi nezih ve temiz Türk aile yapısının içine televizyon ekranlarından atılan ilk virüs olmuştu.”[1] Dallas sadece ülkemizi değil bütün dünyayı etkileyen bir dizi olmuştur. “Dallas Amerikan kültürünün bir dünya kültürü haline gelmesinde, dünyanın Amerikan kültürünün hegemonyasına girmesinde en önde gelen belirleyicilerinden olmuştur”[2]. Bugün televizyonlarımızda Türk aile yapısına aykırılık konusunda Dallas dizisini geride bırakan diziler mevcut. Evli bir insanın başkasına aşık olması Türk geleneğinde hiçbir zaman hoş karşılanmamışken, bugün dizilerimizde bu durum olağan bir şeymiş gibi gösterilmektedir. Evli birinin başkasıyla ilişki kurması hiçbir surette kabul edilemez bir olgu iken dizilerimizde bu durum masumlaştırılıyor. Bizi biz yapan değerlerimizden gün geçtikçe uzaklaşıyoruz. Bize ait olmayan değerleri almaya çalışıyoruz ama bize ait olmadığı için onu da tam olarak benimseyemiyoruz ne batılı olabiliyoruz ne doğulu kültürsüz bir kalabalık değerler yoksunu bir topluluğa doğru gidiyoruz.
Dizilerimizde iyiler olarak işlenen karakterler bile yalan söylemektedirler. En son babalar duyar, Çocuklar duymasın ve diğer “MİNT” yapımı diziler bunlar güya ki psikolok desteği aldığını iddia eden dizilerdi. En Son Babalar duyar dizisinde bütün karakterler yalancıdır. Herkes birbirinden bir şeyler saklar. Evin Annesi kötü olayları babadan saklamak için daima yalan söyler. Toplumumuzda annenin babaya ufak yalanlar söylemesi vardır. Ancak sadece anne değil dizide bütün karakterler birbirine yalan söylemektedir. Sadece yalan söyleme üzerine kurulu bir senaryo olabilir mi? Sadece azar işitmemek için yalan söylemek doğal karşılanmıştır. Gençlere ve çocuklara bu dizi anlık baskılardan kurtulmak için yalan söyleyebilirsiniz mesajı vermektedir. Kültürümüzde ise zararımıza bile olsa doğru söylemek atalarımızdan bize kadar gelen erdemli davranışlardandır. Oysa dizilerde yalan masumlaştırılmış, basit şeyler için söylendiğinde hoş karşılanmalı gibi bir algı oluşturulmuştur. Oysa hadis-i şerifte “Şaka için bile olsa yalan söylemeyiniz” denilmektedir. Gerçekten de hem İslam Öncesi Kültür’de hem de kültürümüze en güzel şekilde yaşattığımız İslam kültüründe yalan söylemek hiçbir surette hoş karşılanmamıştır. Aldatma, cinayet, kavga, küfür dizilerle meşrulaştırılmaktadır.
FOX Tv’de yayınlanmakta olan “Ömre Bedel” dizisinde başroldeki kadın karakter zorla zengin bir ailenin belalı çocuğuyla evlendirilmektedir. Bu karakter başkasını sevmekte ve bu belalı kişiyi istememektedir. Bu belalı kişinin kendisini öldüreceğini düşünüp “Başkasını severken onunla evli olmak her gün ölmek deyip” sevdiği kişi ile birlikte olur. Düğün gecesi “Ben başkasının helali oldum”der. Bu örnekte helal kavramını dizilerin nasıl dejenere ettiğinin en çarpıcı örneğidir bu cümle. Diziye göre aşk’ta her şey mubahtır. Gerçekten toplumumuzda öyle midir? Helalilik kadın ve erkeğin ancak nikahla birbiririne bağlanması neticesinde olur. Nikahsız bir ilişki kurmayı “helali olmak” diye adlandıracak bir insanı ülkemizde bulmak mümkün değildir. Kültürel yozlaşmadan fazla kültürsüzlüğün belirtisidir bu cümle. Dizilerimizde kadın ve erkeğin nikahsız olarak yaşadığını bir çok kez görmüşüzdür ve görmekteyiz. Tek yaşayan bekar erkeğe bile kız verilmezdi eskiden. Apartmanda genç kız var ise asla verilmezdi. Şimdi ise kız ve erkeğin aynı eve çıkmasına bile müsaade ediliyor.
Yemek geleneksel Türk aile yapısında bütün ailenin bir arada bulunduğu vakitlerden biridir. Geleneksel Türk ailesi bin yıldır yer sofrası kurar. Dizilerde ise yer sofrası sadece kan ve intikam kokan, doğuyu ve güneydoğuyu üç beş aşiretten ibaret gösteren dizilerde bulunur. Küreselleşmeyle birlikte yer sofrası terk edilmeye başlanmıştır. Ancak diziler dolaylı mesajlarla yer sofrasını kötülemektedirler. Kapitalist düzen kendi soframıza her istediği ürünü sokamayacağı için, bizi kendi sofrasına çekmektedir. Yer sofrasında kahvaltılık gevrek ile kahvaltı yapan bir aile düşünebiliyor muyuz? Popüler kültürün en büyük pazarlayıcısı televizyondur.
Diziler aşk’ı herkese ilan edilerek yaşanmalıdır anlayışını dayatmaktadır. Toplumumuzda eskiden kız ve erkeğin el ele gezmesi her şekilde hoş karşılanmazdı. Çünkü bu çiftlerin mahremiyeti sayılırdı. O yüzden karı kocayı el ele görmek mümkün değildi. Dün sevdiği kişinin adına bir şey gelecek diye ortalıkta görünmemeye çalışan aşıklar bugün parklarda, çimlerde sevgilisini öpmektedir. Sevgilinin dudağı binlerce yıl mahrem sayılmış üzerine şiirler yazılmıştır. Dizilerimizde ise sevgililer selamlaşırken bile öpüşmektedir. Sevgilinin elini tutmak bile aşık için bir ömür yetecek bir lütuf iken, bugün dizi oyuncuları bal arısı gibi her gün bir başka çiçekte gezmektedir. “Kavak Yelleri” iddia olunduğu üzere bir gençlik dizisidir. Bu dizide başta Aslı ile Deniz, Efe ile Mine sevgilidir. İlerleyen bölümlerde Efe ile Aslı, Mine ile de Deniz sevgili olurlar. Yani hiçbir şekilde kabul edilmesi mümkün olmayan bir durum zihinlerimize dayatılmaktadır. Kimin eli kimin cebinde belli değildir. Dizi sadece bununla da kalmaz karakterler sıkça sevgili değiştirirler. Aslı karakterinin belli bölümlerde sevgili olup ayrıldığı kişiler şunlardır: “ Deniz, Efe, Güven, Alp, Oğuz, Semih Hoca, Caner, Kerem Hoca, Umut Sedat” bu görünen tablonun gençlere nasıl bir mesaj verdiğini düşünebiliyor muyuz? Lise öğrencisi E.K’nın söylediğine göre bugüne kadar 16 kişi ile çıkmış. Bu tarz diziler yayınlanmaya devam ettiği sürece gençliğimiz Amerikan gençliğinden farksız olacaktır. Namus kavramı değişmektedir. Eskiden bir kişinin bir başkasıyla anılması bile hoş karşılanmazken şimdi bir kişinin aynı anda birkaç sevgili edinmesi çapkınlık olarak adlandırılmaktadır. Çapkınlığın maharet isteyen bir iş olduğu ve çapkınların da zeki olduğu mesajı diziler aracılığıyla gençliğe dayatılmaktadır. Bugün Amerika ya da Avrupa’da yaşanan ne varsa ülkemizde de gençler arasında ilişkilerde, konuşmalarda, giyim kuşamda, arkadaşlıklarda aynı şeyler yaşanmaktadır.
Türklük geleneği içinde asla yer bulamayan evde köpek besleme, islamiyetin de hoş görmediği bir uygulamadır. Dizilerimizde ise köpekler adeta insan gibi aynı masada yemek yemektedir. “Yahşi Cazibe” dizisinde yer alan Paris adlı köpek kadın karakterin elinde çanta gibi devamlı olarak gezdirilmektedir. Simge karakteri köpeğini bebek uyutur gibi ayağında sallayıp uyutmaya çalışır. Köpek, kültürümüzde ya avcıya hizmet eder ya da bekçilik yapar. Bunlar dışında değil evde bahçede bile keyif için köpek beslenmezdi. Nitekim Şafi mezhebinde köpeğe dokunmak mekruhtur. Köpeğin dokunduğu yer toprakla 7 defa yıkanır. Toplumuz böyle iken dejenere olmuş ve evde çocuk besler gibi köpek beslenmeye başlamıştır.
Diziler misafirliği tamamen bitirmiş durumdalar. Bugün televizyonun esiri olmuş insanımız misafirliğe gittiği yerde de dizisini takip etmek istemektedir. Misafirlik devam etse bile niteliği kalmamış. Misafirliğin asıl amacı olan sohbet, paylaşım kalmamıştır. Çoğu misafirliklerimiz başkasının evinde televizyon izleyip kendi evine dönüp televizyona kaldığı yerden devam etme şekline dönüşmüştür.
Sonuç:
Televizyon dizileri ülkemizde büyük bir kültür erozyonuna neden olmuştur. Dizilerde bize sunulan hayatın sadece cazip yönleri gösterilmektedir Cazibesine kapıldığımız yaşam tarzını benimserken kaybettiklerimizi görmemekteyiz. Diziler aile ilişkilerini, giyim kuşamımızı, yemek kültürümüzü, komşuluk ilişkilerimizi, öfkemizi gösterme şeklimizi etkilemektedir. Dünya küçük bir köye dönüşmektedir. Bugün Avrupa’da Amerika’da yaşanan hayatın aynısı ülkemizde de yaşanmaktadır. Teknoloji iletişimi artırmış ülkeler arasındaki sınırları kaldırmıştır. İletişim ile birlikte sadece bilgi değil kültür de ülkeler arasında taşınmaktadır. Bugün bütün dünya Amerikan kültürünün hegemonyası altına girmiş durumdadır. Dizilerimiz farkında olarak ya da olmayarak Amerikan kültürünün propagandasını yapmaktadır.
[1] ODABAŞ, Nedim, www.milligazete.com.tr/makale/dallas-kulturu-85612.htm” (Dallas Kültürü)
[2]ÖZDENÖREN, Rasim”www.yenidünyadergisi.com/yazı?id=178 (TV Dizilerinin Kültürel Yayılmadaki ve Yozlaşmadaki Başat İşlevi)