Ziya Gökalp Sanatı Hayatı ve Eserleri
Ziya Bey artık bu tarihten sonra bir yol ayrımındadır. İlkin Türk tarihini öğrenmeye başlar. Lisedeki felsefe hocası Yorgaki Efendi’nin “inkılap taklitle olmaz”, milletin psikolojisini ve sosyolojisini iyi öğrenmek lâzımdır öğüdünü unutmaz.
Bir süre Askerî Rüştiye’nin Farsça hocalığı yapar, ardından Mektubî Ka-lemi’nde göçmenlerin iskân işiyle uğraşır. Temmuz 1908 tarihinde II. Meşrutiyet ilân edilince Ziya, Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin Diyarbakır şubesi sorumlusu olur. Peyman ve Dicle gazetelerinde yazdığı makaleleri ve konferanslarında Meşrutiyet’in getireceklerini anlatmaya çalışır.
Bir ara İstanbul’a da giden şair, ittihatçılarla tanışır. Bir süre Edebiyat Fakültesinde psikoloji ve mantık dersleri verir. Ardından İlköğretim Müfettişliği göreviyle Diyarbakır’a döner. 1909’da Selanik’te yapılan İttihat ve Terakki kongresine Diyarbakır temsilcisi olarak katılan Ziya, burada partinin merkez-i umumî üyeliğine seçilir. Genç Kalemler kadrosuna katılarak bir yandan Meşrutiyet idaresinin programını yaparken, öte yandan yeni lisan hareketi karşısındaki itirazları cevaplandırır. Bir süre Selanik İdadisi’nde sosyoloji öğretmenliği yapar. Balkan Savaşı’mn başlamasıyla İstanbul’a döner. 1912 seçimlerinde Ergani mebusu seçilir. Türk Ocağı’nın katılır. Türk Yurdu’nda yazar. Edebiyat Fakültesinde profesör olarak ders vermeye başlar. Yazılarını da Halka Doğru, İslâm Mecmuası ve özellikle Yeni Mecmua’da yayımlar.
Birinci Dünya Savaşı kaybedilince Gökalp’in işi zorlaşır. İttihatçılar İstanbul’u terk ederler. Fakat o derslerine devam eder. Divan-ı Harb’e çıkarılan Gökalp, Ermenilerin katliamına fetva vermekle suçlanır. Fakat o, Türkiye’de Ermeni katliamı olmadığını, Türkler ile Ermenilerin birbirini karşılıklı öldürdüklerini söyler. Divan-ı Harp, Gökalp ve arkadaşlarını sürgünde cezalandırır. 1919 yazında Malta’ya götürülürler. Ziya Gökalp, sürgün olarak gittiği Malta’da da felsefe, sosyoloji ve edebiyat üzerine konferanslar vermeye devam eder. Ziya Bey ve arkadaşları 1921 Mayıs’ının ilk günlerinde yurda dönerler. Fakat İttihatçılık suçlamasıyla fakültedeki işine dönemez. Diyarbakır’da Lise ve Öğretmen Okulu’nda psikoloji ve edebiyat dersleri verir. 1922 Haziran’ından itibaren Mustafa Kemâl’in devrimlerin destekleyen Küçük Mecmua adlı haftalık bir dergi çıkarır. Dergideki yazıların büyük bir kısmını kendisi yazar. İstiklâl Savaşı sonrası Maarif Vekâleti’nin teklifiyle Telif ve Tercüme Başkanlığı’na getirilir. Bu görevde kaldığı kısa müddet içinde Türkçülüğün Esasları, Türk Töresi ve üçüncü şiir kitabı olan Altın Işık’ı yayımlar.
1923 seçimlerinde Ziya Gökalp, Diyarbakır milletvekili seçilir. Bu arada liselerde okutulmak üzere Türk Medeniyet Tarihi’ni yazar. Bu kitabın ilk cildini bitirdikten sonra 24 Ekim 1924 gecesi İstanbul’da ölür. Mezarı Sultan Mahmut Türbesi’ndedir.
Sanatı
Ziya Gökalp sanatını düşüncelerini yaymak için feda etmiş şairlerimizden biridir. Milleti hizmeti kendisine yaşama gayesi olarak seçen sanatçı bu konuda yalnız değildir. Mehmet Âkif de aynı yolu tercih etmiş kalbinin sesini susturup aklının ve hayatın, kulağına fısıldadığı gerçeklerin acılığı karşısında sanatını bir irşad ve uyandırma âleti olarak kullanmıştır. Zaman zaman şiir sanatının imkânları içinde Türkçe’nin estetik bakımdan zengin dizelerine imza atan bu şairler, ülkenin yangın yerine döndüğü bir devirde kendi ruhlarının sesilcrinc milletin feryatlarım nazma çekmişlerdir.
Ziya Gökalp’in şiirleri her şeyden önce en küçük alıntısına kadar düşünülmüş bir programın çeşitli umdelerini oluşturan bir hüviyete sahiptir. Cemiyet hayatının yeniden tanziminden, insanların eğitimine, millî bir hafıza yaratmaktan, köhnemiş bilgi ve anlayışlarla mücadeleye kadar bir nizam duygusuyla atbaşı giden metinlerin altına imza atmıştır. Edebiyatı şuûr devri ve şiir devri olarak ikiye ayıran Gökalp, kendi yaşadığı dönemi şuûr devri olarak niteler. Bu bakımdan şuûr devrinde şuûru besleyecek metinler üretmenin gerekliliğine inanır. Bir önceki edebiyat tecrübesi, Servet-i Fünûn ve Fecr-i Âti şuûrudan sarfınazar eden bir zevki terennüm etmekte idi. Milletin sesinin yankı bulmadığı bir edebiyatın yararı olamayacağını düşünen Ziya Bey, Tanrı’nın kendisine verdiği şiir söyleme yeteneğini sanatın kendisi için değil milletin yararına harcamıştır. Onun bu tercihi kimi edebiyat tarihçilerinin nazarında yanlış anlaşılmış ve şiir sanatındaki zayıflığına vurgu yapılmıştır.
Ziya Gökalp Kızıl Elma, Yeni Hayat, Altun Işık gibi kitaplaşmış şiirlerinin yanında mecmua ve gazete sayfalarında kalmış bir hayli şiirin sahibidir. Bütün bu metinler Fevziye Abdullah Tansel’in gayretiyle bir ara getirilerek neşredilmiştir.
Kızıl Elma kitabı Türkçülük akımının ilmihalini yapmak üzere tanzim edilmiş gibidir. Bu manzumelerde hâl ile uzak geçmiş arasında yakın bir ilişki kurulur. Ziya Bey Türkçülüğü kavmi devre bağladığı için Osmanlı asırları onun programında fazla yer tutmaz. Turan, Kızıl Elma, Ötüken Ülkesi, Yeni Attila, Akurum, Ergenekon, Altun Destan gibi şiirler kavmî döneme ait bir hafızayı canlandırmak ve onun milletin büyük hafızasına eklemlemek için gösterilen gayretler olarak tanımlanabilir.
Osmanlı Devleti’nin çeşitli cephelerde üst üste mağlubiyetlerle çöküşe geçtiği bir dönemde Ziya Gökalp Türk milletine birden bire yeni bir hedef ve ideal gösterir. Küllerinden yeniden doğan Kaknûs kuşu gibi ümmetçi OsmanlIdan yakın bir gelecekte Türkçü bir devlete dönüşmenin programını yapar. Bunun adı Yeni Bayat’tır. Bu adı taşıyan şiir kitabında şair, bir cemiyeti oluşturan bütün unsurları neredeyse masaya yatırarak gelecekteki devletin üzerinde oturacağı esasları yeniden yorumlar ve belirler. Din, vatan, ilim, kavm, halife ve müftü, medeniyet, köy, lisan, askerlik, üniversite, iş kadınları, ahlak, vazife ve millet gibi her biri kendi başına birer sosyal kavram olan meseleleri tartışır. Bir bakıma bu kavramlar üzerinden geri kalışımızın bilançosunu çıkarır. Onun Yeni Hayat’ı sayısız tekliflerle doludur ve bunlann bir kısmı Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran irade tarafından hayata geçirilmiştir.
Çocukları milletin geleceği olarak gören şair Altun Işık kitabında onlar için manzum ve mensur masallar, kıssalar yazar. Birçoğunun ilhamını geleneksel sözlü kültürümüzden alan şair millî ruhun yansıdığı Keloğlan, Alparslan, Deli Dumrul, Arslan Basat gibi metinlerle çocukların belleğinin inşasına katkıda bulunur.
Dağınık halde bulunan şiirleri bir tasnife tabi tutulduğunda şairin teklif ettiği nizamın birer yansıması oldukları görülecektir.
Vezin olarak başlangıçta ve kimi şiirlerinde aruzu kullanan şair, sonraki manzumelerinde hece veznini kullanmıştır. Ala Geyik gibi akıcı ve masal havasındaki manzumelerinde hecenin zirveye çıktığını görürüz. Öyle ki sonradan Faruk Nafız’in Han Duvarları şiirinde hecenin dans ettiği dizelere bu şiirin ilham verdiğini düşünmekteyiz.
Şiirlerinde genelde ikili (mesnevi), koşma, sonnet ve dörtlüklerden oluşan destan türü nazım şekillerini kullanan Gökalp, şiir sanatının teknik unsurlarıyla fazla ilgilenmemiş, ‘nasıl söyledi’yi bir yana bırakıp ‘ne söyledi’ye önem vermiştir.
Ziya Gökalp bir destan şairidir. Kaleme aldığı Şakı İbrahim Destanı, Ak Destan, Kara Destan, Altun Destan, Kızıl Destan ve Balkanlar Destanı’yla çağının olaylarını tanığı bir ozan olduğunu göstermiştir. Devrin şairlerinin birçoğunun kulağını tıkadığı, gözünü kapadığı olayları nazma çekerek aydın ve şair olmanın sorumluluğunu göstermiştir.
Hars’ı kültür karşılığı olarak millete ait, medeniyeti de uluslar arası bir zenginlik olarak gören şairin temel tezleri arasında millî olunmadan medenî olunamayacağıdır. Bu bakımdan kendi sosyal kuramlarımızı süratle yeniden kurmalı ve medeniyet seviyesine çıkarmalıyız. Bunun için o kendi üç tarz-ı siyasetini geliştirerek Türkleşmek, İslâmlaşmak, Muasırlaşmak tezini ileri sürer. Muasırlaşmak çağdaşlaşmak, çağın egemen değerlerini tanımak delmektir. Gö-kalp’in medeniyet ve kültür tezinde üç ayak vardır. Millet, Din ve Çağdaşlık. Millet ve din bu konuda zaten iç içe geçmiştir; o halde yapılacak şey ilim neredeyse onu almaktır. Devrin şartları içinde Gökalp, Türk Milletindenim, İslam ümmetindenim, Avrupa medeniyetindenim diyerek sosyal programını ona göre tanzim etmiştir.
Eserleri
Şiirleri
1. Kızılelma, (1914)
2. Yeni Hayat, (1918)
3. Altın Işık (1923)
4. Şiirler vc Halk Masalları (Fevziye Abdullah Tansel tarafından hazırlanmış ve Türk Tarih Kurumu yayımları arasından neşrolunmuştur. 1952)
Nesirleri
1. Türkçülüğün Esasları (1923)
2. Türkleşmek-İslâmlaşmak-Muasırlaşmak (1918)
3. Türk Töresi (1923)
4. Doğra Yol, Hakimiyet-i Millîye ve Umdelerin Tasnif, Tahlil ve Tefsiri, (1923)
5. Türk Medeniyeti Tarihi (1925)
7. Limni ve Malta Mektupları (Fevziye Abdullah Tansel tarafından hazırlanmış ve Türk Tarih Kurumu yayımları arasından neşrolunmuştur. 1989)
8. Felsefe Dersleri (E. Erbay ve A. Utku tarafından yayına hazırlanmıştır. Konya, 2006)
Şiirlerinden Örnekler
Türklüğü Türkün Bedeninde Aramanın Şiiri: Turan
Nabızlanmda vuran duygular ki, târihin
Güzide, şanlı, necîb ırkımın uzak ve yakın
Nabızlarımda okur, anlar, eylerim tebcil.
Zaferle ırkımı terviç eden bu nâsiyeler,
O tozlu çerçevelerde, o iftirâ-amîz
Fakat şerefle numâyân Sezar ve İskender!
Damarlarımda yaşar şan ve ihtişâmıyle
Vatan büyük ve müebbet bir ülkedir: Turan.
Dinle, yeni şâir, eski ozanı,
Okuyor yürekten Altun Destan’ı…
Kanı gür, içmezse kımız ne mutlu,
Ona ozan derler, yoluna Ortaç.
İğreti sanattan, millî hüneri
Leyi sizin, şeb sizin, gece bizimdir,
Biz dilmaç değiliz, yalvacız yalvaç.