Millî Edebiyat Akımım Hazırlayan Siyasal ve Kültürel Arka Plân

Türkçülük akımının olgunlaşması için bir toplumsal ve tarihsel belleğe ihtiyaç olduğu muhakkaktır. Bu bellek Tanzimat devrinde bir yandan bir kısmı batılı müsteşriklerin çalışmaları ile diğer yandan bizim yazarlarımızın millî duyarlılıkları olarak oluşmaya başladı. İlk kez bu devirde Türk kelimesi mahalli sınırları aşan bütün dünya Türklüğünü ifade eder bir tanıma dönüştü. Bu konuda Şinasi, Ziya Paşa, Namık Kemal, Şemsettin Sami, Ali Süavi, Süleyman Paşa, Ahmet Midhat Efendi hatta Muallim Naci eserlerinde Türk, Türkçe ve millî özelliklere ait hususları öne çıkardılar. Namık Kemal’in soyut vatan tarifini Ziya Gökalp yıllar sonra;
Vatan ne Türkiyedir Türklere ne Türkistan
diyerek bu kavramın somut ve ideal sınırlarını çizecektir.
Ziya Paşa ünlü Şiir ve İnşâ makalesinde gerçek Türk şiirinin Halk şiiri olduğunu ifade edecektir. Her ne kadar bu sözünde sabit kalmasa da Ziya Paşa’nın bu görüşleri olgunlaştırıp yayımlayacak kadar konuyla meşgul olduğunu gösterir.
Şinasi’nin Durub-ı Emsâl-ı Osmaniyye’si (Osmanlı Atasözleri), Şair Evlenmesi ve şiirlerinde kullandığı kelime kadrosu itibariyle sistemli bir Türkçü olmasa da onun mahallileşmeye hizmet ettiğine işaret eder.
Bütün Türkçülük fikrine hizmet eden eserlerden biri de Mustafa Celaleddin Paşa’nm 1869’da İstanbul’da yayımladığı Les Turcs Ancients et Modemes (Eski ve Yeni Türkler) kitabıdır. Sultan Abdülaziz’e sunulan bu kitapta Türkçülük ve Türkler hakkında dikkate değer bahisler vardır. İlk kez bu eserde Türk ırkının ‘tarihte oynadığı muazzam role’ işaret edilmiştir1
Ahmed Vefık Paşa (1823-1891) Ebulgazi Bahadır Han’dan çevirdiği Şe-cere-i Türkî (1864)’sinde ilk kez Türklerle ilgili bilgiler verir. İlk kez bu eserle birlikte Türklüğün bütünlüğü düşüncesine ulaşılır. O zamana kadar gelen tarih Osmanlı tarihi olarak öne çıkmıştı. Osmanlılarm Türk milletinin bir boyundan (Kayı) gelen bir hanedan tarihi olduğu, dolayısıyla dışarıda bırakılan muazzam bir tarih ve geçmiş olduğu vurgulandı.
Onu Süleyman Paşa (1838-1892)’nm Târih-i Âlem (1876)’i izler. Bu eserin bir bölümü İslâmiyet öncesi Türk tarihine ayrılmıştır. Böylece kavramın genelleşmesine ve genişlemesine hizmet edilmiştir. Süleyman Paşa’mn kaleme aldığı İlm-i Sarf-i Türkı’de Osmanlınm devlet adı olduğunu, Türk dili ve edebiyatı için kullanılamayacağım belirtilir. Süleyman Paşa ile birlikte aynı yıllarda Buharalı Süleyman Efendi’nin Lugat-ı Çağatay ve Türkî-i Osmanî adlı eserinde her iki lehçeyi Türkçe’nin iki ayrı kolu olarak görür. Sultan Abdülhamid’in saltanatının ilk yıllarında memuriyetle Orta Asya’ya gönderilen Süleyman Efendi bu seyahate dair;
Türkmenin halini bir bir bildim
Beytiyle memuriyeti ve seyahatinin amacım açıklar. Süleyman Efendi’nin Macaristan seyahatine dair izlenimleri de dikkat çekicidir.
Cümlesi bir bir gelip el öptü
Böylece eski bir Türk kavmi olan Macarlar tarafından nasıl coşkuyla karşılandığım belirtir.
Bunu Ahmed Midhat’ın Ahmed Metin ve Şîrzâd (1891) adlı eserinde verdiği benzer bilgiler izler. Ahmed Vefık Paşa’nın Lehçe-i Osmânî (1876,1888,1889) adlı kapsamlı sözlüğü ve onun bizim için önemli önsözü hem Türk dili hem de Türk tarihi bakımından dikkati çekilmesi gereken eserlerdir. Yazar Türkçe’nin bağımsız bir dil olduğunu hatta Osmanlıcamn Türkçe’nin bir kolu olduğu görüşünü dillendirerek Türk ve Türkçe kavramının genelleşmesine büyük katkılarda bulunmuştur.
Tartışılan kişiliği ile Ali Süavi çağdaşlarından biraz daha ileri giderek namaz surelerinin Türkçeleştirilmesini, din dilinin millî dil olmasını teklif eder. Sonradan Ziya Gökalp ve Atatürk tarafından da benimsenecek bu teklif halk tarafından itibar görmez. Ali Süavi yazılarında Türk tarihini ve Türkçe yazmanın lüzumunu belirtir.
İkdâm sahibi Ahmet Cevdet gazetesini “Türk Gazetesidir” serlevhasıyla çıkararak bu akıma hizmet eder. Bunun yanında büyük Türkçü Necib Âsim Bey (1861-1935) Türkçülüğe hizmeti dokunmuş ediplerden biridir. İlk kez Türk kelimesini Terk şeklinde değil de vav’la Türk şeklinde yazdığı için adı ‘vav’lı Türk’e çıkmıştır. Necip Âsim Bey sonradan Türkçü soyadını alacaktır. Onun yirmiyi aşan eserleri arasında, Türkçülük açısından önemlileri, Leon Cahun’ün Asya Tarihîne Giriş adlı mühim eserini genişletmek suretiyle meydana getirdiği Türk Tarihî (1900), Pek Eski Türk Yazısı, Ural ve Altay Lisanları ve Orhun Abideleri’dir.
Bursalı Tâhir (1861-1926)’in Türklerin Ulûm ve Fünûna Hizmetleri (1911) adlı eseri, ve Türkçe’nin devir itibariyle en kapsamlı sözlüğünü hazırlayan Şemseddin Sami’nin Kamûs-ı Türkî (1901)’si, Veled Çelebi İzbudak’ın Türk Lügati Türkçülük literatürünün dolayısıyla millî hafızamn teşekkülüne zemin hazırlamışlardır. Meşrutiyet’e doğru gidilirken artık Türk toplumunun bir millî belleği oluşmaya başlamıştır. Gerek Jöntürk hareketi gerekse ülke dışındaki muhalif hareketlerin büyük bir bölümü Türkçü karaktere bürünmüştü. Sultan 11. Abdülhamid’in rejimi ile ters düşen kimi aydınlar Paris’ten Kahire’ye kadar alternatif bir siyasal akım oluşturmanın gayreti içinde oldular. Sonradan Türkçülüğün kurmayları arasında yer alacak olan Yusuf Akçura da Kahire’de Türk gazetesini çıkarmakla kalmaz, Üç Tarz-ı Siyâset (Osmanhcılık-İslâmcılık-Türkçülük) (1907) adlı eserini de burada bastırır.
Türkçülük bu adla olmasa bile millî sıfatını kullanarak artık literatüre girmiş bir duyarlılık olarak kendisini hissettirir. Bir zaman adaptasyonlarla idare eden tiyatromuz süratle telif eserlere geçerek bir milli müdhike (millî güldürü) modasının başlamasına sebebiyet verdi. Onu milli roman furyası takip etti.
Yabancı şarkiyatçılar arasmda Silvestre de Sacy, Abel de Remusat, De Guignes gibileri Türk tarihi ve dili konusunda önemli bilgiler vermişlerdir. Mustafa Celaleddin Paşa Eski ve Yeni Türkler kitabım yazarken De Guignes’in Hunlar Tarihi’nden yararlanmıştır. Şinasi’nin Sacy ile Paris yıllarına dayanan dostluğu vardı. Radloff, Vambery, Leon Cahun gibi Türkolog ve şarkiyatçılar Türkçülük düşüncesinin belleğini zenginleştirmede yararlan olan isimler arasmda zikredilebilir. Mehmet Emin Yurdakul’u Türkçe Şiirler yazmaya teşvik eden Cemaleddin Afganî de tartışılan kişiliğine rağmen hem bütün Türkçülük hem de Millî Edebiyat akımının doğuşuna zemin hazırlayan Osmanlı Türkçülüğünün gelişmesine katkıda bulunmuştur.
Türkçülük akımının ya da onun edebiyattaki aksi olan milliyet fikri Türk dünyasında da kısa zamanda yankısını bulmuştur. Azerbaycan’da ilk Türkçe gazeteyi (Ekinci, 1875) Haşan Bey Zerdabî çıkarır. Ünsizâde Ziya ve Celâl kardeşlerin Tiflis’te çıkardıkları Ziya-yı Kafkasya ve Keşkül (1877) gazetelerini İsmail Gaspıralı’nın Kırım’da çıkardığı ilk Türkçe gazete olan Tercüman (1883) izler. Bu gazetenin klişesi “Dilde, fikirde işde birlik” sloganıydı. İsmail Bey’in Tercüman’dan önce, Şafak, Tonguç, Ay, Yıldız, Güneş gibi küçük mecmualar çıkardığım hatırlatalım.
Öte yandan siyasal alanda Yusuf Akçura, Hüseyinzade Âli Bey, Tunalı Hilmi ve Ağaoğlu Ahmet Bey Türkçülüğün bayraktan oldular.
Böylece bir yanm yüzyıla dayanan geçmişi ile Türkçülük bir millî hafızanın teşekkülü için gerekli kaynaklara ulaşmış oldu. Geriye bu akımın sanat ve edebiyatta yansımasını tayin etmek kalıyor.