Türkçülük akımı işte böyle bir ortamda yani Osmanlıcılık ve İslâmcılık ideolojilerinin hayat ve uygulama alanı bulamadığı bir zamanda devleti kurtarmak adına bir reçete olarak ortaya çıkmıştır. Türklerin en son olarak kendi milliyetlerini ifade etmeleri aldıkları devlet terbiyesiyle açıklanabilir. Yoksa hiçbir şey için geç kalmış değillerdir. Kendi milliyetlerini uzun zaman görmezden gelmeleri hatta etrak-ı bî-idrak (akılsız Türkler) küfrüne maruz kalmalarına rağmen imparatorluk içinde milliyetçe / Türkçü bir politika izlememelerinin arkasında tamamen devletin bekası için sarf edilen özveri vardır. Bu bakımdan Türkçülük sonradan siyasallaşmış bir harekettir. Kenan Akyüz’ün de haklı olarak belirttiği gibi, “Osmanlıcılık ve İslâmcılık ideolojileri önce siyaset alanında görülüp edebiyata oradan geçtikleri halde, Milliyetçilik ideolojisi, tersine olarak, önce edebiyat ve fikir adamlan tarafından ortaya atılmış ve siyaset alanına oradan geçmiştir.”
Uzun zaman hakaret ve alay konusu olarak kullanılan Türk kelimesi artık millet-i hakimenin adı olarak siyasal literatürde yerini almaya başlamıştır. Ömer Seyfettin, Ali Canib ve Ziya Gökalp’in Selânik’te Genç Kalemler dergisi ile başlayan Türkçü hareket kısa zamanda vatan evladan tarafından büyük bir hüsnü kabul görmüş ve iktidardaki İttihat ve Terakki Fırkası’nm siyasetine sirayet etmiştir. Artık Türk dili tarihte verdiği bağımsızlık savaşlarından birini vermekte, Namık Kemal’in soyut vatan fikri Ziya Gökalp’in Turan, Ömer Seyfettin’in Kızıl Elma gibi Türk cihan egemenliğinin yakın ve uzak ideallerinin çerçevesini çiziyordu. Türkçülüğün siyasal kanadım Enver Paşa yürütmekte Orta Asya’ya açılan bir koridorla büyük Turan devletini kurmanın hayalini kurmakta idi. Bu bakımdan Enver Paşa’nm ideali ile Çarlık Rusya’sının yıkılmasıyla Marksist bir Turan devleti kurmanın yollarım arayan Sultan Galiyev’le Enver paşa ve Türkiye Türkçülerinin hedefleri çakışıyordu.
Ziya Gökalp 1911 ’de Genç kalemler mecmuasında yayımladığı Turan manzumesi ile bütün Türkçülük/Turancılık idealini ortaya atarak meselenin düşünsel ve siyasal hedeflerini belirlemiştir. Bu hareketle birlikte Türkçü demekler, dergiler ve gazeteler yayın ve faaliyet hayatına girmeye başlamıştır. Türkçülüğün programı olan Türkçülüğün Esasları bu yıllarda yayımlanıyor, devrin siyasal şartlarından doğan Yusuf Akçura’nın kaleminde Üç Tarz-ı Siyaset (Islam-cılık-Türkçülük-Batıcılık) adını alan hedefler Gökalp‘te Türkleşmek-İslâmlaşmak-Muasırlaşmak formülüyle dillendirilmektedir. 1 urk milleti ve devleti ilk kez böyle programlı ve kendisini bu ideale adamaya hazır bir kadro ile karşı karşıyadır. Bu yüzden daha sonraki yıllarda gerçekleştirilecek olan Millî Mücadele, ruhunu ve ilhamını bu hareketten alacaktır.
Gökalp Türkçülüğün Esasları’nda duygusal değil akılcı bir yol haritası çizer. Ona göre Turancılık Türk milletinin ‘uzak ideali’ olmalıdır. Gelecekte siyasal şartların oluşması halinde düşünülebilir ve oluşturulabilir bir ülkü olarak kabul görür. Nitekim SSCB’nin çöküşüyle birlikte bu idealin uygulama alam bulduğu görülmüştür. Fakat bu harekete hazırlıksız yakalandığımız için şimdilik beş büyük Türk cumhuriyetini siyasal konjonktürün izin verdiği ölçüde değerlendirmenin en akılcı yol olduğu düşüncesini kabul ediyoruz.
Gökalp bu yüzden Turancılık idealini Türkmencilik / Oğuzculuk adıyla daha da daraltarak uygulanabilir seviyeye çekmiştir. Bunun Mustafa Kemal
Atatürk’ün siyasal literatüründeki söyleminin karşılığı Misak-ı Milli (millî sınırlar)’dir.
Gerek Ömer Seyfettin, Müftüoğlu Ahmet Hikmet, Ali Canip Yöntem ve Ziya Gökalp’in edebiyat alanındaki çalışmaları gerekse iktidardaki İttihat ve Terakki Fırkası’nın bu yoldaki hizmetleri Türkçülük akımını bir kurtuluş reçetesi olarak kabulünü kolaylaştırmıştır.
1 Cevap
[…] devrinin bu iki görüşü yanında, ancak I. Dünya Savaşı yıllarında Türkçülük adı ile kök salabilecek ve 1923’de millî bir devletin kurulmasına katkısı bulunacak olan […]