Naili Gazel Tahlili – Yem-i ateş-huruş-ı dilde oldukça sükün peyda

Merhabalar, Naili gazel tahili diye başlık attığımız bu yazıda sizlerle sebk-i hindinin en önemli temsilcisi olan Naili’nin sebk-i hindi akımının belirgin özelliklerini beyitler üzerinden açıklayacağız.
1. Yem-i âteş-hûruş-ı dilde oldukça sükûn peydâ
Eder her dâğ-ı hasret tende bir girdâd-ı hûn peydâ
Günümüz Türkçesiyle: Gönlün ateşler çoşturan denizi duruldukça her hasret yarası bedende bir kan girdabı meydana getirir.
Soyut bir kavram olan gönül, somut bir varlığa yani denize benzetilerek teşbih sanatı yapılmıştır. Gönül insanın manevi, vücudu ise maddi varlığıdır. Gam, ıstırab, manevi, dağ, yara ve hastalık maddi varlığa ilişkindir. Gönüldeki manevi ıztırab maddi olan vücutta yaralar açıyor. Gönül denizlerinin dalgalanıp çoşması döğünmek anlamında kullanılmıştır. Iztırab, mevc, deniz şiirde çoğunlukla birlikte kullanılır. Deniz dalgalı olunca girdap görünmez, acndak deniz durulduğunda girdap görünür.
Girdap yapı olarak iç içe olması haliyle gül mazmununu akla getiriyor. Dağ-girdab-hun gül mazmununu, yem-ateş-huruş-sükun da bir gülistan yani gül bahçesi mazmununu veriyor. Dağ aynı zamanda gülün ve gelinciğin ortasındaki siyah tohumlardır. Dağ yara anlamındadır. Yara yuvarlaklığı ve kırmızılığı ile daima güle benzetilir.

Gönül çırpınmasının vücutta yaralar açması mübalağa, gönlün denize benzetilmesi de teşbihtir. Huruş ve sükun kelimeleri arasında da tezat sanatı vardır. Soyut bir kavram olan gönül somut olan denizle birleştirilmiştir. Derin bir ıztırab hep Sebk-i Hindi‘nin özelliğidir.
Gönlün çektiği acının vücudur yaralaması tasavvufi anlamıyla fenafillaha ulaşma çabasında çekilen çilelerin eseridir. Naili’i hasret duymaktadır. Bu hasret fenafillaha ermenin hasretidir.
2. Bu âlem pây-tâ-ser kûh kûh-ı mihnet ü gambur
Eder her tîşe-kâr-ı ârzû bir Bî sütûn peydâ
Günümüz Türkçesiyle: Bu dünya baştanbaşa dert ve gam dağlarıyla doludur. Üstelik her arzu kazmacısı yeni bir Bîsûtun dağı meydana getirir..
Gam ve mihnet soyut kavramlardır. Somut olan dağlara benzetilerek teşbih sanatı yapılmıştır. Arzu da soyuttur. Teşhis sanatı yapılarak kazmacı haline getirilmiştir.
Dünya nimetlerinin sâlikin (Seyr ü sülük yolcusu) önünde vahdete erişme yolunda geçit vermez dağlar halinde sıralanmışlardır. Aşılmaları gerekir. BU gayret içinde sâlike sıkıntı dert ve keder verirler. Her dağ aşıldıkça bir yenisi ortaya çıkar. Her arzu ve heves yeni bir dağdır. Tavassufi düşünceye göre vahdete ulaşmak için arzu, heves, dert, keder gibi dünya bağlarından uzaklaşmak gereklidir.
Bî-sütûn yani temelsiz kelimesi dünyaya ait heves arzu ve istek gibi şeylerin temelsiz olduğunu yani boş olduğunu anlatır.
3.Girân etsün ko diller târ-ı zülfün olsun tek
Ruhun bâğında nice müşk-i bîd-i ser-nigün peydâ
Günümüz Türkçesiyle: Bırak gönüller saçlarını tel tel ağırlaştırsın. Öyle ki, yanağının bahçesine başaşağı birçok salkım söğüt ortaya çıksın.
Aşıkların ya da bir aşığın parça parça olmuş gönlü sevgilinin saçının tellerine asılmış, kıvrımlarına yakalanmış yahut da düğümlerine bağlanmıştır. Bu divan şiirinde çok kullanılan bir mazmundur. Gönüllerin saçların ucunda asılı olması, beyitte salkım söğüde benzetilerek teşbih sanatı yapılmıştır. Salkım söğüt suya eğilir, baş aşağıdır. Saçlar da yanağa dökülür yanak da beyazlığı ve saflığı bakımında suya benzetilir. Yanak bu beyitte ayrıca bağa teşbih edilmiştir.
Gönlün ağırlığı olmamasına rağmen soyut bir kavram somut hale getirilmiştir. Beyitte gönle ağırlık verilmiş. Bu da Sebk-i Hindi‘nin hayal derinliği ve inceliğinin özelliklerinden biridir.
4.Leb-i şûh-ı sigâh-ı çeşmün oldukça terennüm-sâz
Eder her cünbiş-i müjgânı bir nakş-ı füsûn peydâ
Günümüz Türkçesiyle : Gözünün başının şuh dudağı şarkı söylemeye başladıkça, kirpiklerinin her hareketi sihirli bir beste meydana getirir.
Uzun bir tamlama “leb-i şûh-ı nigâh-ı çeşm” Bu tür tamlamalar on yedinci yüzyıldan önce pek görülmez. Sebk-i hindi‘nin özelliklerinden biridir. Soyut ve somut kavramlar birleştirilmiştir. Bakış, teşhis sanatı yapılarak şarkı söyleyen bir güzele benzetilmiştir.
Bir musiki toplantısı vardır adeta sevgilinin yüzünde. Göz şarkı söylerken kirpikler de saz çalarak ona eşlik eder. Kirpik burada mızraba benzetilmiştir. Kirpiklerin hareketi sihirli bir şekli meydana getirmesi kirpiklerin açılınca bakışın gözden çıkmasıdır. Göz ve bakış efsunludur.
Musiki terimleri toplanarak söz sanatları yapılmış. Terennüm-sâz-cünbüş (eğlence, musiki aleti)-nakş (beste) Kelimeleri arasında uygunluk yani tenasüb sanatı yapılmıştır. Sâz(yapma-musiki aleti) cünbiş (kımıldama, eğlence – musiki aleti) nakş, (şekil-beste) kelimeleri ise tevriyeli olarak kullanılmıştır.
Vahdet olan dudak, kesret içinde kaybolmuştur. Kesretle aynı havada çalıp söylemektedir. Yani dudak konuşmaya, söz sahibi olmaya başlayınca kirpik fitne ve füsunla onu susturuyor. Fenafillaha erişmeye engel oluyor. Naili bu beyitte de fenafillaha tasavvufi erişmeye yolculuğunun başarısızlığından bahsediyor.
5.Bu lu’betgâhda ey Nâ’ilî bilmektür hikmet
Ne zîr-i hırkadandur heft-tâs-ı nilgûn peydâ
Günümüz Türkçesiyle : Ey Naili bu dünya panayırında hikmet, bu yedi mavi renkli gökkubseninin hangi hırkanın altından çıkacağı bellidir.
Bir panayır yerinde oyunlar gösteren bir hokkabazın hırkasının altından hiç yoktan mavi taslar çıkardığı anlatılmıştır bu beyitte. Lu’bet-a^gh istâre ile kâinatı anlatıyor. Zîr-i hırka, pes-i perde yerine kullanılmıştır. Dünyada bu yedi gök kubbesinin yani kainatın nasıl ortaya çıktığını, niçin yaratıldığını bilmek hikmettir.
Bu arada gazelin vezni
Vezin: Mefâ’îlün mefâ’îlün mefâ’îlün mefâ’îlün
İlla ben Osmanlıcasını da okumak istiyorum diyorsanız sizi şöyle alalım.
Başka tahlillerde görüşmek dileğiyle yorumlarınızı esirgemeyin lütfen.
Hangi kaynaktan yararlandınız acaba, söyler misiniz?
2017 yılında yazılmış bir yazı olduğu için hatırlamıyorum üzgünüm üzerinden çok zaman geçmiş.
Merhaba
Hengam-ı mahşer kim olur pür-sûz-ı hicranun gönül
Mihri şerarından yakar bir ah-ı şekvanun gönül
Bu beyiti şerh edebilir misiniz
Elinize sağlık çok güzel olmuş