Ey nübüvvet tahtının şahı Habib-i Kibriya, Zekayi

Ey nübüvvet taḥtınıñ şāhı Ḥabīb-i Kibriyā
V’ey risālet evciniñ māhı Ḥabīb-i Kibriyā
Cilvegāhıñ ḳurb-ı ev-ednā maḳāmıñ lā-mekān
Ḳābe ḳavseyniñ şehinşāhı Ḥabīb-i Kibriyā
Bezm-i ev-ednāya vardı ḫil‘at-ı levlāk ile
Giydi tāc-ı li-me‘allāh’ı Ḥabīb-i Kibriyā
Da‘vet-i Ḥaḳ erişip ḫalvet-serā-yı vaḥdete
Ḳalb gözüyle gördü Allāh’ı Ḥabīb-i Kibriyā
Erdi Ẕāt-ı Ḥaḳḳ’a ḥā’il olmadı yüz biñ ḥicāb
Ḳat‘edip bir demde ol rāhı Ḥabīb-i Kibriyā
Cürmü çokdur ammā Ẕekāyī şübhesiz maġfūrdur
Dilese Ḥaḳ’dan o gümrāhı Ḥabīb-i Kibriyā
Zekayi
Fā‘ilātün Fā‘ilātün Fā‘ilātün Fā‘ilün
Günümüz Türkçesiyle:
Ey peygamberlik tahtının şahı, büyük sevgili Habib-i Kibriya, ve ey risaletin incisi, büyük sevgili Habib-i Kibriya,
Senin huzurunun yakınlığı, dünya ve ahiretin yeri olmayan yüce makamı, Ka’be’nin kavseyni şehinşahı Habib-i Kibriya,
Sen, yüksek zevk yerine vararak, mor renkli elbise ile sarayında düzenlenen ziyafete katıldın ve Allah’ın tahtını tacınla süsledin, Habib-i Kibriya,
Tekliğin çekim alanında özel bir çağrı aldın ve kalp gözüyle Allah’ı gördün, Habib-i Kibriya,
Gerçekliğin Zat’ına erişen, bin perdeye girmeden onu gören, Habib-i Kibriya,
Suçların çoktur, ama ıstırapları şüphesiz bağışlanmıştır. Habib-i Kibriya, o günahın affı için Allah’a yalvarıyor.