Osmanlıca, Anadolu, Mehmet Emin Yurdakul

Bu yazıda Osmanlıca Metin olarak sizlerle Anadolu isimli şiirini paylaştığımız Mehmet Emin Yurdakul milli Edebiyat akımının öncü şairleri arasında yer alır. Mehmet Emin Yurdakul şiirlerinde halkçı görüşleri savunmuştur. Türk edebiyatına halkın sesini getiren gerçekçi bir şair olarak değerlendirilen Mehmet Emin Yurdakul, Osmanlıcılık ve İslamcılık akımlarına karşı Türkçülüğü savunan şiirler yazmıştır.
Anadolu Osmanlıca Metin
Görüntülemek ve indirmek için tıklayın.

Gençliğe
Yürüyordum: Ağlıyordu ırmaklar;
Yürüyordum: Düşüyordu yapraklar;
Yürüyordum: Sararmıştı yaylalar;
Yürüyordum: Ekilmişti tarlalar.
Bir ses duydum, dönüp baktım, bir kadın:
Gözler dönük, kaşlar çatık, yüz dargın;
Derileri çatlak, bağrı kapkara,
Sağ elinin nasırında bir yara


Başında bir eski püskü peştemal
Koltuğunda bir yamalı boş çuval…
……………………
-Ne o bacı?
- Ot yiyoruz, n’olacak! ..
-Tarlan yok mu? - Ne öküz var, ne toprak…
Bugüne dek ırgat gibi didindim;
Çifte gittim, ekin biçtim, geçindim,
Bundan sonra… - Kocan nerde?
- Ben dulum;
Kocam şehit, bir ninem var, bir oğlum. - Soyun, sopun?
- Onlar dahi hep yoksul!
Ah Efendi, bize karşı İstanbul
Neden böyle bir sert, yalçın taş gibi?
Taşraların hayvanlık mı nasibi? ..
……………………
Hayır hayır, bu nasibi almak için doğmadın.
Onun için doğdun ki sen kadınlığın hakkiyle
Ocağının karşısında saadete eresin,
Göğsünü kabarttıran anneliğin aşkiyle
Evladına südün gibi pak duygular veresin.
Sen bir aziz yoldaşsın:
Senin sesin hayat için dövüşmeğe koşturur;
Senin sevgin vatan için fedakarlık öğretir;
Senin yüzün insan için bir merhamet duyurur;
Senin ile insanoğlu yeryüzünü şenletir.

Lakin bizler bu hakları unuttuk;
Kadınlığı hayvanlıkla bir tuttuk;
Ninen gibi sana dahi hor baktık;
Seni dahi garip, yoksul bıraktık! ..
Evet seni genç kocadan uzun yıllar ayırdık
…….

Sana yalnız ot ve diken….
……
…..
Kinler için karaları bağlıyan,
Zevkler için zelil sefil ağlıyan.
Acı gören, cefa çeken, ezilen,
Irzdan başka her şeyini veren sen!
Sen şu güzel vatanında cehennemde gibisin;
Gözyaşınla ıslattığın kanlı toprak üstünde
Sana her yer bir çöl gibi cıvıltısız, çiçeksiz;
‘Ekmek’ diye ağladığın sağır bir halk önünde

Sana herkes bir kurt gibi merhametsiz yüreksiz.
Senin herbir ümidin
Ayrılıksız, yoksulluksuz bir dünyaya kalmıştır,
Oraya ki masum çiftler hıçkırıksız yaşarlar;
O melekçe sevgilerle birbirini okşarlar;
Ve burada Allah bütün dilekleri yaratır?
Ne vakte dek gençliğine hakaret,
Bu ayrılık, bu gözyaşı bu ölüm? ..
Bu sert demir, bu ağır yük. bu zulüm?

Yazık, sana ağlamıyan şiire;
Yazık, sana titremiyen vicdana;
Yazık, sana uzanmayan ellere;
Yazık, seni kurtarmıyan insana! ..
……………………
Ey vatanın bağrı yanık bucağı.
Hani senin bereketli hasadın,
Yeşil yurdun, mesut çatın, şen çiftin?
Hani senin medeniyyet hayatın,
Yolun, köprün, kazman, iğnen, çekicin?
Ey Türklüğün otağı!
Ne vakte dek bu acıklı sefalet,
Bu viranlık, bu inilti, bu kaygu?
Ne vakte dek bu uğursuz cehalet.
Bu taassup, bu görenek, bu uyku?
……………………
Yazık, sana ağlamıyan şiire;
Yazık, sana titremiyen vicdana,

Yazık, sana uzanmayan ellere;
Yazık, seni kurtarmıyan insana! ..
Mehmet Emin Yurdakul