Fecr-i Ati Topluluğu

Servet-i Fünun dergisi 1901’de kapanmıştı. 1909 yılında birlikte hareket eden bazı sanatçılar; 1910 yılında bir bildiri yayımlayarak yeni bir grup oluşturduklarını, yeni bir edebiyat meydana getirdiklerini ilan ederler. dediğimiz bu edebî hareket, sadece iki yıl gibi kısa bir zamanda dağılır, yok olur. Yayımladıkları bildiri, edebiyat tarihimizin ilk bildirisidir. Fecriati topluluğu, edebiyat anlayışlarını önceden belirleyerek bir bildiriyle bunu kamuoyuna duyuran ilk topluluktur (24 Şubat 1909).
FECRİATİ TOPLULUĞUNUN AMACI
Fecriati topluluğu, yayımladığı bildiride edebiyattan beklentilerini şöyle özetliyordu:
- Sanat, şahsi ve muhteremdir (Sanat kişisel ve saygıya değerdir.)
- Doğu’nun edebiyatını Batıya, Batı’nın edebiyatını Doğu’ya tanıtmak gerekir.
- Dil ve edebiyat, toplum bilimlerinin gelişmesine hizmet etmelidir.
- Edebiyatın önemini ve ciddiyetini halka anlatmak gerekir. Yurdun sanata ve bilime gereksinimi vardır.
FECRİATİ EDEBİYATININ BİÇİM VE İÇERİK ÖZELLİKLERİ
- Duyuşta, düşüncede, üslup ve sanat anlayışında hatta konu, dil ve anlatım yönünden Servetifünun Edebiyatından farklı değildir.
- ervetifünun sanatçılarının silik birer kopyası olmuşlardır.
- Batı’yı ve Batı edebiyatını çok daha yakından takip edeceklerini söylemişlerdir.
- “Sanat sanat içindir.” ilkesi benimsenerek sembolizmden etkilenmişlerdir.
- Toplumsal sorunlarla ilgilenmemişler; kişisel bir edebiyat anlayışı benimsemişlerdir. Fransız edebiyatını örnek almışlardır.
- Arapça ve Farsça tamlamalarla yüklü, ağır ve süslü bir dil kullanmışlardır.
- Şiirler aruz ölçüsü ile yazılmıştır. Servetifünuncuların tam kavrayamadıkları sembolizmi daha iyi anlayan ve kurallarını tatbik eden şairler bu dönemde yetişmiştir. Serbest müstezatı daha da serbestleştirmişler, Fransız şiirine benzetmişlerdir.
- Şiirlerde genellikle aşk ve doğa teması işlenmiştir.
- Ahmet Haşim’in şiirleri dışında, sanat değeri yüksek şiirler yazılmamıştır, özellikleriyle Servetifünun Edebiyatının bir devamı sayılan Fecriati topluluğu, “Genç Kalemler” dergisinin çıkmasıyla dağılır.
Fecriati Döneminin yazar ve ozanları topluluk içindeyken önemli bir varlık gösterememiş; topluluğun dağılmasından sonra kimi kendi bağımsız çizgisinde yürümüş kimi de Millî Edebiyatın içinde yer alarak üne kavuşmuştur.
FECRİATİ ŞİİRİ
FECRİATİ TOPLULUĞUNUN YAZAR VE OZANLARI
1. AHMET HAŞİM
1883 te Bağdat’ta doğan sanatçı, 11-12 yaşına kadar mutasarrıf babasıyla Osmanlı ülkesinin değişik yerlerini dolaşır.Bu nedenle düzenli ve iyi bir eğitim alamamıştır. Henüz 12 yaşında annesini kaybeder ve anne sevgisinden yoksun olarak büyür. Arap diyarında doğmuş olmakla birlikte “Türkçülük Hareketi”ne katılmış bir şairdir. Bir Türk yedek subayı olarak I. Dünya Savaşı na katılmıştır. Uzun süre Arapların yaşadığı coğrafyalarda kalması onda bir Araplık psikozunun oluşmasına neden olmuştur.
Sosyal hayata intibak edemeyen bir insan, yalnızlığı tercih eder. Haşim, hayattan kaçmayı, yalnız dünyasında hayalleriyle yaşamayı sever. Onun bu psikolojisini geniş ölçüde sanatına ve şiirlerine yansıttığını görürüz.
Hayatının sonuna kadar. Servetifünunun sanat anlayışına sadık kalmıştır.
Haşim, ilk şiirlerini Galatasaray Lisesinde yazar ve onları “Mecmua-i Edebîye”de yayınlar. Sonra hukuka devam eder ama bitiremez. Bu sıralarda kendine has şiirler yazar. “Şair-i Kamer” serisi bu sırada yazılmış şiirlerdir.
ikinci grup şiirleri, “Göl Saatleri” adlı kitabında yayınlandığı şiirlerdir.
“Sanayi-i Nefise” okuluna hoca olur. Estetik dersleri okutur. Haşim’de çok üstün bir estetik zevk vardır. Akademide hocalık yaparken devrin “Akşam” gibi önde gelen gazetelerinde şiirleriyle birlikte yazılar neşreder. Haşim’in bu dergide çıkan “Bir Günün Sonunda Arzu” adlı şiiri uzun tartışmalara sebep olur. Dergâh’ta çıkan şiiri pek anlaşılmaz ve kendisiyle alay edilir. Hâlbuki bu şiirle Türk edebiyatında yeni bir dönem başlar. Haşim. yeni, güzel, etkili fakat manası kapalı şiirler yazar.
Haşim, 1924 te okul arkadaşı Namık İsmail ile Paris’e gider. Paris’te Türk edebiyatını tanıtan yazılar yazar. 1926’da “Piyaie”yi neşreder (II. şiir kitabı). 1928’de zamanın seçkin gazetesi “ikdam” da yazar. Fransız şairi “Aliene”nin etkisinde kalmışsa da bu yüzeysel bir etkilenmedir. 1928’de rahatsızlanıp Almanya’ya gider ve bu gezinin anılarını da “Frankfurt Seyahatnamesi” adlı kitabında toplar.
Şiirlerinde musikiye önem verir. Ona göre şiir, kelimelerin ahenk ve çağrışımlarından doğar. Buna bağlı olarak o, kelimelere alışılmışın ötesinde yeni ve değişik anlamlar yükler, onlara yeni görevler verir. Söz sanatlarından hoşlanır. Şiirleri mecazlarla, teşbihlerle doludur.
Cenap’ın etkisinde kalıp sembolist şiir zevkini ondan almıştır. Bu etkiyle Fransız sembolistlerine yönelmiş, onları tanımış ve şiirlerinde bol bol sembole yer vermiştir. Bizde sembolist şiirin ilk temsilcilerindendir. Ama daha çok empresyonist (izlenimci) olduğu söylenir Şiirlerinde, musikiyle birlikte hayallere, izlenimlere, derin ve psikolojik anlamlı sembollere yer verirvAy, yıldızlar ve geceleyin aldığı esrarlı ve manalı hâliyle gökyüzü, karanlık, bilinmeyen zamanlara özlem, hayalî bir ülke, hüzün ve elem Haşim’in şiirlerine hâkim olan unsurlardır.
Gündüz her şey ortaya çıkar ve şaire göre güneş altında hayal kurulamaz. Geceyi sever, gündüzü sevmez. Haşim için en güzel saatler, güneşin batışıyla başlayan saatlerdir.”Göl Saatleri” adlı şiir kitabının ön sözü olarak yazdığı “Mukaddime” onun şiir anlayışını özetler. Bu mısralarda, “Ben hayatın çeşitli şekillerini, hayal havuzunun sularında seyrettim; bu yüzden yeryüzünün taşları ve bitkileri, benim için renkli bir akisten ibarettir.” der. Şiir hakkındaki düşüncelerini ve şiir anlayışını 1926’da neşrettiği “Piyale” adlı şiir kitabının başına da koyar. Başlığa da “Şiir Hakkında Bazı Mülahazalar” der.
. Haşim, toplum meselelerine yer vermez. Sanatı sanat için yapar. Dili başlangıçta Servetifünun dilinin tüm özelliklerini taşır. Ağır ve anlaşılmaz unsurlarla dolu bir dil, zamanla sadeleşir. Şiirlerini sadece aruzla yazmıştır. Şekil olarak serbest müstezatı, serbest nazım şekillerini, kıtayı ve soneyi kullanmıştır. Toplumsal meselelere nesirlerinde yer verir.,Nesirleri de şiirleri kadar kusursuz ve başarılıdır. Türk dilinin güzel örneklerindendir. Bunlarda toplum mesellerine eğilir. Hepsi de zekâ ürünü olan bu yazıların dili, sadedir.
Haşim’e göre şiir, duyulmak için yazılır. Anlaşılmak için değil. Şiirin dili de “musiki ile söz arasında ama sözden çok musikiye yakın”dır. Ona göre şiir dili açıklama vasıtasından çok, telkin vasıtasıdır. Şiirde anlamdan önce ses zenginliği gelmelidir. Şiirin doğduğu yer, şuuraltıdır. Şiirde konu, terennüm için vardır; terennüm için sadece bir vasıtadır. Bunun dışında çok bir önemi yoktur.
Çocukluk hatıraları, aşk ve tabiat şiirinde işlediği başlıca temalardır. Realiteden kaçarak hayale sığınan Haşim’in sevebileceği kadınların da yaşadığını ümit ettiği hayalî beldeler vardır.
Fecriati topluluğunun en güçlü sanatçısıdır. Grup dağıldıktan sonra çalışmalarına tek başına devam eder.
Şiir hakkındaki görüşlerini Piyale adlı şiir kitabının ön sözünde açıklayan Ahmet Haşim, sanat anlayışını şu şekilde açıklar: “Şair ne bir hakikat habercisi ne bir belagata insan ne de kanun yapıcısıdır. Şairin dili düz yazı gibi anlaşılmak için değil fakat duyulmak için vücut bulmuş, musiki ile söz arasında, sözden çok musikiye yakın bir dildir. Şiir düz yazıya çevrilmeyen nazımdır. Şiirde her şeyden önce önemli olan sözcüğün anlamı değil, cümledeki söyleyiş değeridir. ”
Onun sanat ve edebiyat anlayışını şöyle sıralayabiliriz:
Sembolizmi benimsemiş, şiirde anlamın kapalı olmasını savunmuş fakat bu anlayışla çok az şiir yazdığı için onu, sembolist saymayanlar da vardır.
- Şiirde hayale, musikiye (ahenk) önem vermiştir.
- Daha çok aşk ve tabiat konularını işlemiştir.
- Onu, izlenimci (empresyonist) diye niteleyenler de vardır. İzlenimciler, dış dünyanın insan ruhu üzerindeki etkilerini dile getirirler. Aynı özellik Ahmet Haşim’in şiirinde görülür.
- Tabiatı olduğu gibi görmez; tabiatın kendisinde bıraktığı izlenimleri hayal gücüyle, görmek istediği şekilde verir.
- “Gerçek şiir nesre çevrilmeyendir.” diyerek şiir ve nesir dillerinin farklı olduğunu savunur.
- Servetifünuncuların kullandığı serbest müstezatı daha da geliştirir
- 1921 yılına kadarki eserlerinde ağır bir dil kullanan Haşim, sonra daha sade bir dil kullanmaya gayret eder.
- Hece ölçüsünün musikiye uymadığını, yetersiz olduğunu söyleyerek aruz ölçüsünü kullanır.
- Fıkra, eleştiri ve gezi notları da yazmıştır.
ESERLERİ
Şiirleri: Göl Saatleri, Piyale
Fıkraları: Gurabahane-i Laklakan. Bize Göre
Gezi Yazıları: Frankfurt Seyahatnamesi
2. EMİN BÜLENT SERDAROĞLU
Halep’te doğmuş, eğitimini İstanbul’da tamamlamıştır. Ali Sami Yen’le birlikte Galatasaray Kulübünü kurmuş, burada bir süre futbol oynamıştır. Devrin edebî kültürünü iyi bilen sanatçı konu, dil ve imaj yönünden Edebiyatıcedidecilerin etkisinde kalmıştır.
ilk şiirleri, destansı bir özellik gösterir. Bu şiirlerindeki söyleyişiyle Namık Kemal’i, dili kullanması bakımından Tevfik Fikret’i andırır. Daha sonra yazdığı şiirlerinde aşk, ayrılık, ölüm düşüncelerini işler. Yunanlılara karşı yazdığı “Kin” şiiriyle ünlenir. Şiirlerinde vezin ve uyak gibi şekle ait söyleyiş kusurları vardır. Şiirlerini sağlığında kitap hâlinde yayımlayamamıştır.
3. TAHSİN NAHİT
İstanbul’da doğmuş, (1887) eğitimini burada tamamlamış, Galatasaray’dan mezun olmuştur, ilk şiirleri, Selanik’te yayımlanan “Çocuk Bahçesi” dergisinde çıkmıştır. Şiirlerinin ilki 1905’te çıkan “Fener”dir.
Hukuk öğrenciliği sırasında politikaya ilgi duymuş, ittihat ve Terakki’ye girmiş, cemiyetin aktif bir üyesi olmuştur. 31 Mart Olayları’nda İttihat ve Terakki’yi suçlu bulmuş ve partiden ayrılmıştır. Bir daha da politikaya girmemiş, kendini edebiyat çalışmalarına vermiştir. Eleştirmenlerin çoğu, genç yaşta ölmeseydi Tahsin Nahifin tiyatro ve şiir alanında başarılı eserler vereceği düşüncesindedir. Sanatçının tek şiir kitabı “Ruh-ı Bikayd” adını taşımaktadır. Bu kitaptaki şiirleri Fecriati şiirinin özelliklerini taşır. Pek çoğu kadın ve aşk üzerine olan bu şiirlerde şair, hissilikten öte geçmemiştir. Aruzla yazdığı şiirlerinde serbest müstezatı denemiştir.
ESERLERİ
Şiir: Ruh-ı Bikayd
Tiyatro: Firar, Hicranlar, Jön Türk, Kösem Sultan, Bir Çiçek Bir Böcek (Adapte), Osman-ı Sani, Rakibe (Adapte), Talak, Sanatkâr, Ben Başka.
Topluluk Dışı Sanatçılar
HÜSEYİN RAHMİ GÜRPINAR:
(BenDeliMiyim.com sitesini onun kitabından esinlenerek isimlendirmiştim 🙂 )
Servetifünun Döneminde yaşamış olmasına rağmen sanat anlayışı yönünden onlardan ayrılır. Realist ve natüralist akımların etkisi altındandır. “Toplum sanat içindir.” görüşünü benimsemiş; okuyucuların gerçekleri görerek ders alabilmeleri için bozuk, kaba ve acı gerçekleri mizah (gülmece) havasıyla vermiştir. İstanbul’u paşa konaklarından, kenar mahallelere kadar anlattığı eserlerinde renkli ve sade bir dil kullanmıştır. Sokağı edebiyatımıza götüren ya da başka bir deyişle, edebiyatı sokağa çıkaran ilk sanatçıdır. Eserlerinde olayların arasına sıkıştırdığı ekonomi ve tarihle ilgili görüşlerinden dolayı bazen bütünlük bozulur. Bu bakımdan romanlar teknik yönden kusurlu sayanlar vardır.
Eserlerinden Bazıları:
Ben deli miyim, Şık, İffet, Şıpsevdi, Mürebbiye, Metres, Kuyruklu Yıldız Altında Bir İzdivaç, Billur Kalp…
AHMET RASİM
Memurluk ve yazarlığı birlikte yürütmeye çalışmışsa da sonradan sadece yazmakla geçinmiştir. Bir dönem İstanbul milletvekilliği de yapan Ahmet Rasim;
1. Fıkra, makale ve anılarında İstanbul halkının yaşayışını, gelenek ve göreneklerini anlatmıştır.
2. Eserlerinde kısa, canlı ve etkili cümleler kullanmıştır.
3. Konuşma diline ve şive (ağız) özelliklerine bağlı kalmıştır.
4. Romanları teknik bakımdan ve dil yönünden güçlü değildir. Yapmacık ve ağır bir dil kullandığı için eleştirilir.
Eserlerinden bazıları:
Fıkraları
Şehir Mektupları, Eşkal-i Zaman, Cidd ü Mizah. Gülüp Ağladıklarım.
Anıları
Falaka, Gecelerim. Muharrir Şair Edip.
MEHMET AKİF ERSOY
İstiklal Marşı şairi Mehmet Âkif. edebiyatımızda bir iman şairi olarak tanınır. Çok küçük yaşlardan itibaren Arapça. Farsça ve Fransızca öğrenmeye başlayan Mehmet Âkif. Halkalı Baytar Mektebini bitirmiştir.
Onun sanatı ve fikirleri hakkında şunları söyleyebiliriz:
1.“Toplum için sanat” ilkesine bağlı kalmış, bütün şiirlerinde sosyal problemlere yer vermiştir. O. milleti için ağlayan, milleti için isyan eden bir şahsiyettir.
2. “Ittihat-ı İslam” adı verilen İslam Birliği nin kurulmasından yanadır. İslamiyetin “Müslüman. Müslüman’ın kardeşidir.” emrine uyan bir siyaset ve din anlayışına sahiptir İslam milletlerini böleceğine inandığı milliyetçilik ideolojisine karşı çıkar.
3. Müsbet ilimlere önem vermiş, tembelliği, miskinliği, vurdumduymazlık ve ihaneti reddetmiştir. Kalkınmanın ancak ilimle İslam’ın birleşmesinden meydana geleceğini savunur.
4. Devletleri ancak erdemli kişilerin kurtarabileceğine inanmıştır.
5. Gerçekçi bir şairdir.
6 Aruzu mükemmel bir şekilde kullanmıştır.
7. Şiirlerini konuşma diliyle yazmış, Tevfik Fikret’le başlayan “manzum hikâyecilik” tarzının en güzel örneklerini vermiştir.
8. Büyük bir İslam düşünürüdür.
9. Günlük olayları güzel ve akıcı bir dille anlatmıştır.
10 Şiirlerinden başka telif ve tercüme dinî ve edebî makaleler yazmıştır.
11. Şiirlerini “Safahat” adı verilen eserinde yedi cilt hâlinde birleştirmiştir.
Sanatçılar hakkında daha sonra ayrıntılı bilgiler de yayınlanacaktır. Bu bilgiler yüzeysel tekrar bilgileridir. Fecr-i Ati döneminin özelliğinin bir tekrarıdır. maddeler halinde daha akılda kalıcı şekilde olacağı düşünülmüştür.