Cumhuriyet Dönemi Öykü ve Romanında Bireysel Eğilimler

Cumhuriyet Devri Türk Romanı‘nda sanat anlayışının kendi ‘ben’inden başlayarak bireyci ve bireysel bir söylemde karar kılan yazarlarımız ülke meselelerini, ideolojik kamplaşmalara, bir fikrin sözcüsü olacak tercihlere itibar etmeyerek, eserlerinde daha çok arka planda bir kültür sorunsalının hissedildiği konulara ağırlık verdiler. Bunların başında Peyami Safa, Ahmet Hamdi Tanpınar, Memduh Şevket Esendal, Halikarnas Balıkçısı, Abdülhak Şinasi Hisar, Sait Faik Abasıyanık, Haldun Taner, Peride Celal, Mehmet Şeyda, Oktay Akbal, Abbas Sayar, Selim İleri, Bekir Sıtkı Kunt, Kenan Hulusi Koray, Samet Ağaoğlu, Faik Baysal, Naim Tirali, Mehmet Şeyda, Zeyyat Selimoğlu, Osman Şahin, İlhan Tarus, Sevgi Soysal, Füruzan, Tarık Dursun K., Pınar Kür, Leyla Erbil gibi yazarlar gelir.

Bu eğilimde olan yazarlar medeniyet değişimlerini, ülke sorunlarını ve buna bağlı olarak bireyin yaşadığı travmaları bir arka fon olarak kullanırlar. Kimileri bir kültür sorunsalının bireydeki yansımasını, etkisini göstermeyi tercih ederken kimileri de bireyden kaynaklanan tutunamama, iletişimsizlik, iç bunalım, özgürlük tutkusu, iki kültür arasında bocalama ve yabancılaşma gibi dürtülerin etkisiyle ortaya çıkan psikozları yazmayı tercih ettiler.

Türk romanında bireysel eğilimler bir devirde Millî Mücadele’nin heyecanıyla Cumhuriyet rejiminin sözcülüğüne soyunan Halide Edip, Yakup kadri ve Reşat Nuri gibi romancıların giderek bu rejimin egemen aktörleriyle görüş ayrılığına düşmesi sonucunda siyasal bir çizgiden daha bireyci bir anlayışa çekilen yazarların da katkısı vardır. Fakat asıl bireysel söylemi benimseyenler siyasal erk ile oldum olası yıldızı barışmayan ve ona bağlı ya da ondan zarar görmüş kalemler eliyle gerçekleşmiştir. Ahmet Hamdi Tanpınar, Halikarnas Balıkçısı, Bekir Sıtkı Kunt başlangıç itibariyle bu kategoriye girerler. Bunlar bilerek kendi yollarını çizmişlerdir. Mizaç ve kültür sorunlarını bir ideolojinin imkânları içinde değil de kendi içlerinde çözmeye aday yazarlardır. Denizi de karayı anlatmasına karşın Halikarnas Balıkçısı‘nın temel izleği özgürlük tutkusu ve yaşama sevincidir. Ahmet Hamdi Tanpınar romanlarında medeniyet sorunsalım birey ekseninde, onda yarattığı travma üzerinden ele alır. Bu bakımdan onun roman kişileri problemli, hastalıklı karakterlerdir. Hemen daima bir medeniyet zihniyetini sorun haline getiren kişilerdir bunlar. Onda ayrıca nesnelere (saat, makine vb) yüklenmiş medeniyet ve zihniyet problemlerine de tesadüf ederiz.

Türk romanında bireysel eğilimler 1960 sonrasında feminizm kimliği ile bir kez daha karşımıza çıkar. Bir yandan Marksizm’den beslenen anarşist feminizm öte yandan Simone de Beauvoir, Kate Millet gibi Batılı feministlerin önderliğinde gelişen feminizmden etkilendiler. Marksist feministler kadın vücudunu kadına ait bir mülkiyet alanı olduğunu, onda ne erkeğin ne de çocuğun bir hak iddia edemeyeceği gibi yaradılış amacına aykırı bir söylemi tercih ettiler. Ötekiler ise kadının daha çok kültürel kimliğine erkek egemen dünyadaki sorunlarına eğildiler. Bu bireysel eğilim kadın yazarlara bir yazı alanı yaratmış oldu. Fakat bu hareket daha çok kentli bir karakter arz eder. Kadın sorunu kentli bir bakış açısıyla ele alınır. Halbuki Türk kadınlarının üzerindeki töre, aile, erkek ve sosyal rollerin baskısı kendisini daha çok kırsal kesimde, köy ve kasabada hissettirmektedir. Sınıf atlayan kentli kadın kimliğinden o sınıfa ulaşmaya çalışan kırsal kesim kadının dramı ıskalanmış oldu. Onların hikayeleri ne gariptir ki yine erkek yazarlar tarafından anlatıldı.

Türk romancılarının bireysel konulara eğilmelerinin bir başka nedeni de ülkede büyük bir gerilim halinde yaşanan ideolojik kamplaşmaların yarattığı olumsuz sonuçlardır. Özellikle Marksizm’in ve komünist faaliyetlerin yasak oluşu yazarları suya sabuna dokunmayan, bireyin kendi sorunlarına eğilen bir tercih yapmaya itmiştir. Nazım Hikmet, Kemal Tahir, Orhan Kemal, Haşan İzzettin Dinamo ile 1040 kuşağı şair ve yazarlarının eski Türk Ceza Kanunu’nun Komünizmi ve faaliyetlerini yasaklayan gibi 141 ve 142. maddelerinden hüküm giymeleri de yazarlarımızın ideolojik kamplaşmalardan uzak durmasına yol açmıştır denebilir.

Öte yandan Servet-i Fünun roman geleneğinden gelen birtakım ferdi konular da özellikle Muazzez Tahsin Berkand, Suat Derviş, Mükerrem Kâmil Su, Mebrure Sami Koray, Fakihe Omdan, Cahit Uçuk, Safiye Erol, Nezihe Araz, Kerime Nadir, Peride Celal, Oğuz Özdeş, Güzide Sabri Aygün, Esat Mahmut Karakurt gibi bir dönemin hem kadın hem de erkek yazarlarım etkilemiş ve bu yolda naif aşk romanlarının yazılmasına zemin hazırlamıştır.

Bunlar da hoşunuza gidebilir...

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

WP Twitter Auto Publish Powered By : XYZScripts.com