Gazel Tahlili – Âb-ı hayât-ı lâ’lüne ser-çeşme-i cân teşnedür – Baki

Âb-ı hayât-ı lâ’lüne ser-çeşme-i cân teşnedür
Sun cür’a-i câm-ı lebün kim âb-ı hayvan teşnedür
Can la’lin eyler ârzu yâr içmek ister kanumı
Yâ Rab ne vadîdür bu kim can teşne cânân teşnedür
Âb-ı zülâl-i vasluna muhtâc tenhâ dil degül
Hâk üzre kalmış huşk-leb deryâ-yı umman teşnedür
Bezm-i gamında cân ü dil yandı yakıldı sâkıyâ
Depret elün sür ayagı meclisde yârân teşnedür
Cânâ zülâl-i vaslunı agyâr umar uşşak umar
Âb-ı sehâb-ı rahmete kâfir müselman teşnedür
Giryân o Leylî-veş nola sahrâya salsa Bâkî’yi
Mecnûn’un âb-ı çeşmine hâk-i beyâbân teşnedür
Baki’nin bu güzel gazelinin vezni ve çözümlemesi aşağıda verilmiştir. Resmi kaydetmek isterseniz üzerine sağ tıklayarak bilgisayarınıza kaydedebilirsiniz. Daha fazla gazel tahlili için sitemizi takip etmeye devam edin.

1 Dudağının hayat verici hassasına can pınarı susamıştır. Dudağının kadehinden bir yudum sun ki ona abı-hayat bile susamıştır.
2 Can sevgilinin dudağını arzular, sevgili benim kanımı içmek ister. Yarabbi, bu aşk vadisi nasıl bir yerdir ki, orada can da susamıştır, canan da.
3 Ey sevgili! Dudağındaki lezzete muhtaç olan yalnız gönül değil, kenarda dudakları kurumuş bir halde kalan açık deniz de onun susuzluğunu çekmektedir.
4 Ey saki! Gam meclisinde can ve gönül yanıp yakıldı; elini oynat, kadehini sür ki mecliste dostlar susamıştırlar.
5 Ey sevgili! Sana kavuşmak tadını âşıklar umar, rakipler umar; rahmet bulutunun suyuna kâfir de susamıştır, müslü-man da.
6 O Leylâ’ya benzeyen güzel, Baki’yi ağlayarak çöle salsa ne var! Mecnun’un gözyaşına çölün toprağı susamıştır.
AÇIKLAMALAR:
1. Ab-i hayat: (f.is.t.) Hayat suyu.
Lâ’l; kırmızı ve değerli bir taş olup kırmızılığından kinaye olarak dudak ve bazan da şarap anlamında kullanılır. Bizim dilimize göre söylenişi bu arapça kelimeye benzeyen bir de farsça lâl kelimesi vardır ki, susmuş, dilsiz anlamına gelir.
Ab-i hayat-i lâ’l: (Zincirleme f.is.t.) Dudağın abıhayatı; dudağın cana can katicı hassası.
Serçeşme-i can: (f.is.t.) Can pınarı.
Cam-i leb: (f.is.t.) Dudak kadehi; kırmızı şarapla dolu bir kadehe benzeyen dudak. Dudak ile kadeh arasındaki ilişki – daha önce de açıklandığı gibi – aralarındaki renk ve sarhoş edicilik benzerliğine dayanmaktadır.
Cür’a-i cam-i leb: (Zincirleme f.is.t.) Dudak kadehinin yudumu, bir damlası.
2. Vadi; iki dağ arasındaki arazi parçası, geçit demektir. Nehirler çoğunlukla böyle dağlar arasından aktığı için nehirlerin aktığı sa-ha’ya da vadi denir. Bu kelime, edebiyatta, mecazen, tarz anlamında kullanılır; meselâ, Baki vadisinde gazel yazmak; Baki tarzında, Ba-ki’nin yazdığı gibi yazmak demektir. Vadinin bu beyitteki mecazî anlamı, aşk sahası, aşk yofu’dur.
Arzu kelimesinin ar hecesini, vezinde, bir kapalı ve bir açık hece değerince uzatarak okumak gerekir.
3. Zülâl-i lâ’l: (f.is.t.) Dudağın tadı. Zülâl; temiz, halis ve lezzetli su demektir.
Hüşk-leb: (f.bs.) Dudağı kurumuş; kuru dudaklı.
Derya-yi umman: (f.is.t.) Umman denizi; açık deniz; okyanus.
4. Bezm-i gam: (f.is.t.) Gam meclisi.
Sakiya; ey saki demektir.
Depretmek; tepretmek, oynatmak, kımıldatmak demektir.
Şair, ikinci mısrada depret eli dedikten snra, sür ayağı demek suretiyle ayağ kelimesini tevriyeli olarak kullanmakta ve beyte güzel bir anlam ile hoş bir hareket vermektedir. İlk bakışta, sakiye: “Elini oynat, ayağını sür. ” tarzında bir hitap gibi anlaşılan bu sözler, ayağ kelimesinin farsçada ayaklı kadeh anlamına geldiği düşünülünce, “Elini oynat, kadehini sür” diye de anlam alıyor.
5. Zülâl-i vasi: (f.is.t.) Kavuşma zülâli; kavuşmada insana lezzetli bir su gibi hayat veren tat.
Başkaları anlamına gelen ağyar kelimesi, sevgilinin hakikî âşıklarından başkaları; rakipler, aşkın gerçek tadını ve mahiyetini anlamayanlar anlamında kullanılmıştır. Bu kelimenin eski şiirlerdeki kullanılışı daima böyledir.
Sehab-i rahmet: (f.is.t.) Rahmet bulutu.
Ab-i sehab-i rahmet: (Zincirleme f.is.t.) Rahmet bulutunun su-
yu.
Bu beyitteki leffü neşir’de, ağyar’a karşı kâfir, uşşak’a karşı müselman ve zülâl-i vasl’a karşı da ab-i sehab-i rahmet tabirleri kullanılmıştır.
6. Leyliveş; Leylâ’ya benzeyen; Leylâ gibi demektir.
Ab-i çeşm: (f.is.t.) Gözyaşı.
Hak-i beyaban: (f.is.t.) Çölün toprağı.
Bu beyitteki Bakiyi kelimesinin ki hecesi – i seslisi memdut olduğu için – uzatılmak gerekirken, burada vezin gereği uzatılmaksı-zın, zihaflı (kısaltılarak) okunmaktadır.
f.is.t.: Farsça isim tamlaması.
Başka gazellerde görüşmek üzere yazıya yorum yapmayı unutmayın.
Gerçekten de okudukça haz aldım. Baya güzel açıklamalar olmuş. Yalnız üçüncü beyitin Osmanlıca çevirisinde yanlışlık olmuş. Ab-i zülal-i vasluna değil de, Cana zülal-i la’line olması gerekiyordu. Açıklaması doğru. Bir tek Orda yanlışlık olmuş. Hataları düzeltmeyi severim. Her zaman yardımcı olmak isterim. Onun haricinde yanlışlık yok. Bu hatayı düzeltirseniz bu siteye giren, hatanın farkına varmayan her şahıs yanlış yapabilir. O yüzden arz ediyorum. Saygılarımla…