
Osmanlıca, Çü senden bana her lahza cefadır Cem Sultan
Bana senden ne kim gelse vefâdur
Ki zahmı camıma cânâ devidur
Harâb olsun ol ev kim bi-hevâdur
Çü Ka’be kuyunun sa’yi Safâdur
Ana müşg-i Hatâ dimek hatâdur
O dahi ömr bigi bî-vefâdur
Ki kanlu gözlerüme tûtiyâdur
Gedâ-yı kuy-ı hûbân pâd-şadur
1. Beyit
Çü senden bana her lahza cefâdur
Bana senden ne kim gelse vefâdur
Günümüz Türkçesiyle Anlamı:
Madem senden bana her an sadece cefa (eziyet) geliyor, o hâlde senden gelen hiçbir şeyde vefa (sadakat) bulunmaz.
Açıklama:
Şair burada sevgilinin vefasızlığından yakınmaktadır. Her an gelen eziyet, vefanın yokluğunun delilidir. Beyitte bir tür “kaçınılmazlık” duygusu vardır. Vefa beklenen kişiden gelen her şeyin zıddı (cefa) oluşu, divan şiirinde çokça karşılaşılan bir mazmundur.
Mazmunlar ve Sanatlar:
-
Cefa – Vefa Tezatı: Sevgiliden gelen her şeyin acı verici olması, aşkın doğasında bu tezatı vurgular.
-
Sitem: Aşığın kırgınlığı dile gelir.
-
Genelleme: “Ne kim gelse” diyerek sevgiliden gelen her şeyin aynı kaderi taşıdığı söylenir.
2. Beyit
N’ola gamzen okı zahm ursa cana
Ki zahmı camıma cânâ devidur
Günümüz Türkçesiyle Anlamı:
Ey sevgili! Gamzenin oku canıma bir yara bıraksa ne olur? Çünkü o yaranın şarabımda (yani gönlümde) bir devası vardır.
Açıklama:
Gamze, divan şiirinde genellikle “yaralayıcı ama tatlı bakış” anlamında kullanılır. Şair, o yarayı bile bir nimet olarak görmekte, çünkü gamzenin açtığı yara, aşkta şifadır.
Mazmunlar ve Sanatlar:
-
Gamze – Ok – Yara: Klasik aşk mecazları
-
Cam (şarap) – Deva: Aşkın verdiği yara, aynı zamanda aşkın kendisiyle iyileşir düşüncesi
-
Telmih: İnsanı yakan aşk, aynı zamanda arındırır.
3. Beyit
Na-hâsıl ışkı olmayan gönülden
Harâb olsun ol ev kim bî-hevâdur
Günümüz Türkçesiyle Anlamı:
Aşktan nasibi olmayan gönül harap olsun! Çünkü aşksız bir gönül, değersiz ve boş bir ev gibidir.
Açıklama:
Bu beyitte “aşk” bir insanın varoluşunun özü olarak kabul edilmiştir. Aşksız bir kalp, anlamını yitirmiş bir mekâna benzetilmiştir. Bu aynı zamanda tasavvufî bir göndermedir: aşk, ilahî hakikate ulaşma yoludur.
Mazmunlar ve Sanatlar:
-
Aşksız gönül – boş ev: Güçlü bir teşbih
-
Bî-hevâ: Hem havadan yoksun hem de mecazi anlamda ‘aşkı olmayan’ anlamı taşır (tevriye).
4. Beyit
Irağ itme kapundan Merve hakkı
Çü Ka’be kuyunun sa’yi Safâdur
Günümüz Türkçesiyle Anlamı:
Ey sevgili, beni kapından uzaklaştırma, Merve hakkı için! Çünkü senin sokağında dolaşmak, Kâbe’nin çevresinde tavaf etmeye benzer.
Açıklama:
Burada sevgilinin evi ve sokağı, kutsal mekânlara benzetilir. Aşığın dolaştığı mahalle, onun için bir ibadet alanıdır. Merve ve Safâ’dan söz edilmesi, aşkın kutsiyetine yapılan bir göndermedir.
Mazmunlar ve Sanatlar:
-
Merve – Kâbe – Safâ: Dini telmihler
-
Sevgilinin evi = Kâbe: İlahi aşkla beşeri aşk arasında kurulan metafor
-
Tevazu: Aşık, sevdiğinin sokağını bile mukaddes sayar.
5. Beyit
Çü zülfün sünbül-i cennetdür iy dost
Ana müşg-i Hatâ dimek hatâdur
Günümüz Türkçesiyle Anlamı:
Ey sevgili! Senin zülfün cennet sünbülüdür; onu Çin miskine benzetmek bir hatadır.
Açıklama:
Sevgilinin zülfü, dünyevî bir şeyle değil; doğrudan cennet nimetleriyle kıyaslanabilecek yüceliktedir. Şair, güzellik tarifinde dünyevî mecazları yetersiz bulur.
Mazmunlar ve Sanatlar:
-
Zülf = Cennet bitkisi: Yüceltici teşbih
-
Müşg-i Hatâ: Çin’den gelen meşhur misk, klasik divan şiirinin en nadide kokusudur.
-
Tezat: Dünyevî koku vs. uhrevî güzellik
6. Beyit
Ümidi zülfüne tutdum velî âh
O dahi ömr gibi bî-vefâdur
Günümüz Türkçesiyle Anlamı:
Ümidimi senin zülfüne bağlamıştım; ama ne yazık ki o da hayat gibi vefasız çıktı.
Açıklama:
Zülf, genellikle aşık için kurtuluş umududur, ama burada şair onun da vefasız oluşunu öne çıkarır. Hayat gibi gelip geçici ve hayal kırıklığıyla doludur.
Mazmunlar ve Sanatlar:
-
Zülf = Ümit: Zülf, kurtuluşun sembolü iken burada yine hüsranla sonuçlanır
-
Ömür = Vefasız: Hayatın geçiciliğiyle aşkın aldatıcılığı aynı kefeye konur
-
İroni: Umut kaynağının hüsrana dönüşmesi
7. Beyit
Beni dur eyleme şol hâk-i derden
Ki kanlu gözlerüme tûtiyâdur
Günümüz Türkçesiyle Anlamı:
Beni bu aşk acısının toprağından ayırma, çünkü o toprak, kanlı gözlerim için sürme (tûtiyâ) gibidir.
Açıklama:
Şair, aşkın verdiği acıyı bir nimet gibi görmektedir. Gözyaşıyla sulanan o “dert toprağı”, onun için bir tür tedavi, bir tür huzurdur. Tûtiyâ, göz için kullanılan bir sürmedir.
Mazmunlar ve Sanatlar:
-
Hâk-i derd = Tûtiyâ: Dert, burada şifaya dönüşür
-
Kanlı göz = Aşkla yanan göz: Aşkın verdiği iç yangın, maddi bir duruma dönüşür
-
Tezat: Dertten medet ummak
8. Beyit (Makta)
Gedâ oldı senin kapunda Cem sana kim
Gedâ-yı kuy-ı hûbân pâd-şadur
Günümüz Türkçesiyle Anlamı:
Ey sevgili! Cem senin kapında bir dilenci oldu. Çünkü güzel sokağının dilencileri bile padişah olur.
Açıklama:
Makta beytinde şair mahlasını (Cem) kullanarak aşkın kudretine methiyeler düzer. Sevgilinin kapısında dilenci olmak bile bir yücelik sebebidir. Aşk, âşığı halk içinde yoksul, mana âleminde zengin kılar.
Mazmunlar ve Sanatlar:
-
Gedâlık – Padişahlık Tezatı
-
Kuy-ı hûbân: Güzelin sokağı, aşkın mekanı
-
Tasavvufi Yorum: Hak yolunda tevazu gösterenler gerçek sultanlardır.
Sonuç
Bu gazelde Cem Sultan, divan şiirinin bütün imkânlarını kullanarak hem aşkı hem ızdırabı hem de tasavvufi göndermeleri derinlikli biçimde işler. Zülf, gamze, gönül, cefa, vefa, tûtiyâ gibi klasik mazmunlar ustalıkla işlenmiş; her beyitte başka bir hâl, başka bir aşk tablosu sunulmuştur. Gazel boyunca ilahi aşka benzetilen beşerî aşk, hem yakıcı hem yüceltici bir tecrübe olarak resmedilir.
Yorum gönder