Öykü: Ne Olacak Şimdi

Dağbeli Köyünde hasat zamanıydı, İbrahim ve İsmail iki kardeş durmadan çalışmaktaydı. Yılda zaten 2 ay iş oluyordu, tek geçim kaynakları çiftçilik olduğundan bu işe dört elle sarılmışlar can hıraş çalışmaktaydılar. İbrahim’in eşi Meryem onlara durmadan su getiriyordu. Güneşin ısıttığı toprak üzerinde en küçük haşarattan tutun insana kadar tüm canlılar susuzluk çekiyordu. İbrahim ve İsmail küçük yaşta anne babasını kaybetmişti. Böyle olunca da İbrahim evlendikten sonra kardeşini yanına almış eşi kardeşi ve İbrahim birlikte yaşamaya birlikte çalışmaya başlamıştı. Hayat köy yerinde tek başına ayakta durulamayacak kadar zordu. Çoğu iş beden gücüne dayalı olduğu için hep birlikte çalışarak ancak geçinebiliyorlardı.
Günlerden bir gün Meryem’in kasabadaki ailesi haber yolladı. Meryem’in ablası sözleniyordu. İbrahim hasadın ortasında işlerin ön yoğun olduğu günlerde gelen bu habere sevinemedi. İşler aksayacaktı. Zaten köyde yılda iki ay çalışabiliyorlardı. Gitmemek olmazdı. Gitmek ise hiç olmuyordu. Hasat bitmeden yağmur yağacak olsa bütün mahsülün çürüyüp heba olmasına sebep olabilirdi. İki ay içinde bitirilmeliydi bütün işler. Bir gün bile bekleyemezdi. Üstelik işçiler tutulmuş iş başında bırakın şimdi işi biz söze gidelim de gelince yine başlarız çalışmaya diyemezdi.
İbrahim düşündü ve kardeşi ile eşini Sina Kasabasına göndermeye karar verdi. Kılıcını da yayına almasını söyledi. Böylece yolda başlarına bir şey gelmesi ihtimaline karşı kardeşinin kendini ve eşini korumasını istiyordu.
Araf deresi köprüsüne geldiklerinde Meryem derede yıkanıp paklanıp üzerindeki tozu toprağı atmak istediğini iletti. İsmail de yenge sen derenin diğer tarafına git ben de köprünün diğer tarafında yıkanıp temizlenirim böylece birbirimizden uzakta oluruz dedi.
Derken oradaki işçilerin fısıldaşmaları ve şeytanın vesvesesiyle İbrahim de kardeşinin ve eşinin peşinden gidip onları takip etmeye karar vermiştir. Aradan zaman geçince yola çıktığı için onlara geriden ancak yetişebilirdi.
Birden bir imdat çığlığı duydu İsmail. Dikkatlice dinledi daha tam soyunamamıştı ama donuyla koşmaya başladı. Abisinin ona verdiği kılıcı da yanına aldı. Çığlık yengesinin çığlığıydı. Kendisine emanet edilmiş yengesinin sesini duyar duymaz koştu. Derenin diğer tarafına geçti yengesi boğuluyordu. Birden tereddüt bile etmeden suya atlayıp yengesini baygın şekilde kurtardı. Bu sırada abisi İbrahim onlara yetişti. Önce kardeşinin kıyafetlerini buldu. Kıyafetleri görünce içine kurt düştü. Kendisine ihanet edildiğini düşündü.
Kılıcı aldığı gibi etrafa koşmaya bağırmaya küfürler yağdırmaya başladı. Sesi duyan İsmail abisinin kendisine verdiği kılıç elinde olduğu halde ortaya çıktı. Abisi İsmail’i çalılıktan yarı çıplak çıkar görünce ırz düşmanı olduğunu düşündü. Ona hakaretler etti. Az ilerde yerde çıplak yatan eşini görünce öfkesine yenildi. Kılıcını çekti. Abisinin bu hakaretine İsmail de öfkelendi. Kendisine güvenmemesine içerledi. O da elindeki kılıcı kaldırdı. Aynı anda iki kardeş birbirinin kellesini uçurdular. Bu sırada baygın yatan Meryem ayıldı. Olanlara Meryem şahit oldu.
Meryem üzüntüden ne yapacağını şaşırdı. Bir yanda masum İsmail diğer yanda sevgili kocası İbrahim birbirini öldürmüştü. İkisinin de kopmuş başını yerden alıp ağlamaya başladı.
Birden dumanlar içinde bir ak sakallı yaşlı adam ortaya çıktı. Dedi ki “Ey kızım sen masumsun, İsmail ve İbrahim’in de suçu yok. Onların kafasını bedenlerine geri tak.” Meryem kendisine söyleneni yaptı. Birden bedenler canlandı.
Üzüntüden Meryem kafaları yanlış takmıştı. İbrahimin kafasını İsmail’e İsmail’in kafasını da İbrahim’e takmıştı. İkisi de tekrar canlandı. Birbirlerine baktılar. Durumu anlamaya çalıştılar. Meryem olan biteni anlattı. İsmail’in kendisini boğulmaktan kurtardığını. İki kardeş yanlış anlaşılmayı çözdüler ancak yeni bir sorun vardı.
İsmail’in bedeni İbrahim’in kafasını
İbrahim’in bedeni İsmail’in kafasını taşıyordu.
Şimdi Meryem’in eşi kimdi. Meryem hangisiyle nikahlıydı.
Bunu ancak kadı çözebilirdi. İki kardeş İbrahim ve İsmail yanlarında Meryem de olduğu halde kasabaya gidip kadıyı buldular ve ona durumu anlatıp sordular.
Nikah kimde?
Adem Kadı bemyebaz sakallarını elleriyle sıvazlayarak düşündü. Bir çıkar yol bulamamıştı. Akıl mı, kalp mi, beden mi, ruh mu, beden kimde ruh kimde, kimin ruhu kimin bedeninde, kim kimin eşi karışmıştı. Her iki kardeşin de kafası karışmış konu hakkında son sözün kadıya ait olduğnu vebal almak istemediklerini söylüyorlardı. Kadı bir duvardan diğerine uzanan upuzun kitaplığına doğru yürüdü. Tozlu raflar arasından eski kaplı bir kitap çıkardı. Eliyle tozunu hafifçe silerek masasına koydu.Sayfaları çevirdi çevirdi… sakalını elleriyle sıvazladı. işin içinden çıkamadığı her halinden anlaşılıyordu.
– Bir kaç gün müsaade verin ben bu konuyu araştırayım. Size haber yollarım, dedi.
Kadı’nın ismi Adem’di. Çok bilgili bir kişiydi. Sadece yöre halkı değil daha uzak yerlerden de Adem Kadı’ya akıl danışmaya gelirlerdi. Adem Kadı gecelerce araştırma yaptı. Bir türlü işin içinden çıkamıyordu. Adeta kendisini kütüphaneye kapatmıştı. Bütün kitaplarını baştan başa taradı ancak İbrahim ile İsmail’in durumuna uyacak bir hüküm, bir bilgi bulamadı. Bulamadıkça da Adem Kadı kederleniyordu. İlk defa kapısına gelen birisine yardımcı olamamıştı.Bütün kasaba bu konuya dikkat kesilmiş acaba Adem Kadı ne diyecek diye bekliyordu.
Adem Kadı, Kütüphanesinin yetersiz olduğunu düşündü. Bağdat’a gitmeye oradaki kütüphanelerde araştırmaya karar verdi. Hanımına yola çıkacağını, yolculuk için hazırlık yapmasını söyledi. Bir cuma günü katırlara yüklerini yükledi. Atını semerlettirdi. Cuma namazından sonra yola çıkacaktı. Cuma namazı saati yaklaştığı için camiye doğru yöneldi. Kederler içinde yürüyordu. 5 gün geçmiş halen Meryem Kadın’ın fıkhen kocası kim tespit edememişti. İbrahim miydi? İsmail mi?
Artık iyice yaşlanmıştı. Biraz dinlenmek için gölgesinde çoçukların oynamakta olduğu ağacın yanına vardı. Bir taşın üzerine oturdu. Oynayan çoçuklara dikkat kesildi. Kasabada herkes İsmail ve İbrahim kardeşlerin durumunu konşuyuor olacak çoçuklar bile artık oyunlarında onları oynuyordu. Bir çoçuk Adem Kadı olmuştu. Diğer üç çoçuktan biri Meryem Kadın, diğer ikisi ise İbrahim ile İsmail olmuştu. İbrahim ve İsmail kardeşler Çocuk Adem Kadı’ya soruyordu.
– Meryem hangimizin karısı?
Çoçuk Adem Kadı:
– İkinizin de değil dedi. Adem Kadı, daha da dikkat kesildi çoçukların oyunlarına. Kendisini taklit eden çoçuk söze devam etti.
– Çünkü ikiniz de öldünüz. Sonra da – Meryem kadın taklidi yapan çoçuğu işaret ederek- bu kadın gelip size başlarınızı taktı. Siz tekrar dirildiniz. Ölünce nikah düşmez mi akıllım, dedi.
Adem Kadı heyecanla yerinden kalkıp, o yaşta bir insanın gösteremeyeceği çeviklikle yerinden fırladı. Kendi taklidini yapan çoçuğu kucaklayıp alnından öptü. Sorunun cevabı bulunmuştu.
Bu hikayeyi bir bilmece üzerine yazdım. Urfalı bir arkadaşım nikah kimde şeklinde bir soru sormuştu. Bu soruyu hikayeleştirmek istedim umarım okurken keyif almışsınızdır. Ufak tefek hatalar olabilir anafikri koruyarak başka şeklide yazarsanız buradan paylaşın yeni versiyonları şeklinde paylaşalım. Yazma antrenmanı yapmak gerekiyor daha iyisini ortaya koyabilmek için. Saygılar.