Türk Dili ve Edebiyatı ÖABT Ders Notları: Orhun (Orhon) Türkçesi

TÜRK DİLİNİN TARİHİ DÖNEMLERİ

Türkçe, günümüzde yaşayan diller arasında; en eski yazılı eserlere sahip olması, çok geniş coğrafyada konuşulması, konuşan insan sayısının ve sözcük sayısının çok olması bakımından ‘büyük ve zengin’ bir dildir. Buradaki ‘zenginlik ve büyüklük’ kavramlarının dil yetisinin değil, dil kullanımının bir göstergesi olarak algılanması ve değerlendirilmesi gerekir (1).

Türk dilinin tarihi gelişim süreci bilimsel verilerle takip edilemeyecek kadar köklü bir geçmişe sahiptir. Türk dilinin ilk tarihi metinleri sözlü edebiyat dönemine ait eserlerdir. Türk dilinde yazılı edebiyat dönemi MS VII. yüzyılda yazılmış olan Köktürk Abideleri ile başlamaktadır. Bu Abidelerdeki dilin edebi nitelikte olması, Türk dilinin bu yazıtlardan öncelere dayanan çok köklü bir geçmişinin olduğunun göstergesidir.

TÜRKÇENIN GELİŞİM EVRELERİ (MEB)

■* Milli Eğitim kitaplarında Türk dilinin dönemleri şu şekilde ayrılmıştır:

1. İlk Türkçe

2. Ana Türkçe

3. Eski Türkçe

4. Batı Türkçesi

5. Kuzey-Doğu Türkçesi

 

 

turkdilitarihievreleri

Akademik Kaynaklara Göre Türk Dilinin Tarihi Gelişim Tablosu

turkdilikaynaklari

ESKİ TÜRKÇE DÖNEMİ
ESKİ TÜRKÇE DÖNEMİ İLE İLGİLİ ÖZELLİKLER

♦ Bugünkü bilgilerimiz doğrultusunda Eski Türkçe dönemi, Türk yazı dili tarihinin başlangıç noktasıdır.

♦ Türk dilinin yazılı ürünler vermeye başladığı ilk dönemdir. Başka bir ifadeyle, Eski Türkçe dönemi öncesinde Türkler tarafından yazıya geçmiş, Türk diliyle yazılmış herhangi bir belge bulunmamaktadır.

♦ Eski Türkçe dönemi (VII-XIII. yy), Türk dilinin yazıya geçirildiği Köktürkçe (=Orhun Türkçesi), Uygurca ve Karahanlı yazı dillerini kapsar.

♦ XIII. yy’a kadar Türk dünyasının doğu kolunda iki ayrı bölgede iki ayrı yazı dili oluşmuştur. Bunlardan biri Ötüken’de ve daha sonra Doğu Türkistan’daki Tarım Bölgesi’nde kullanılan Köktürkçe ile Uygurca, diğeri de Kaşgar’da ortaya çıkan Karahanlı Türkçesidir.

♦ Köktürk ve Uygur Türkçeleri ile Karahanlı Türkçesi arasındaki farklar, bağlı oldukları kültür daireleri ile değişik Türk boylarına ait ağız farklılıklarının ortaya çıkardığı seslik, biçimlik ve söz dağarcığı farklılıklarından ibarettir.

♦ Eski Türkçe dönemi Köktürkçe ile başlamaktadır.

Köktürkçe, ‘Türk’ adının Türklere ait tarihî kaynaklarda ilk olarak geçtiği, Türkçenin ilk yazılı kaynaklarının bulunduğu ve Türkçenin yapısını gerçek bilgilerle ilk defa tespit edebildiğimiz dönemdir.

İLK DÖNEMLENDİRME VE SONRAKİ DÖNEMLENDİRME ÇALIŞMALARINDA ESKİ TÜRKÇE

XIII. yüzyıla kadar ortak yazı dili olarak kullanılan Türkçe kültürel, sosyal değişimler (göçler, savaşlar, din değiştirme vb) sonucunda da birçok yazı diline ayrılmıştır. Bütün bu nedenlerden dolayı Türkçenin dönemlere ayrılmasında bir çok Türkolog farklı sınıflandırmalarda bulunmuştur.

turk-dili-donemlendirme

♦ Gronbech, Ligeti, Ahmet Caferoğlu, Nuri Yüce, Samoyloviç gibi ilk dönemlendirme çalışmalarını yapanlar, Eski Türkçeyi Vl-X. yüzyıllar arası kabul etmiş ve içerisine sadece Köktürkçe ve Uygurcayı almışlardır. Orta Türkçeyi ise X-XX. yüzyıllar arası olarak kabul etmiş ve dönemi Ka-rahanlı Türkçesi ile başlatmışlardır. Buna sebep ; olarak da Karahanlıların İslamiyeti kabul etmelerini göstermişlerdir.

♦ Andras Rona-Tas, Lars Johanson, Marcel Erdal, Aysu Ata gibi son dönemlendirme çalışmalarını yapanlar ise Eski Türkçeyi, VII-XIII. yüzyıllar olarak değerlendirmiş ve içerisine Köktürkçe, Uygur Türkçesi ve Karahanlı Türkçesini almışlardır. Din değişikliğinin dili değiştiremeyeceğini savunarak, Moğol istilasının sonucunda yeni dillerin ortaya çıktığını söylemişlerdir.

♦ K. Grpnbech’in “Der Turkische Sprachbau” adlı eserinde Türk dilini Orhun Türkçesinden başlatarak üç döneme ayırır:

1. Eski Türkçe: Orhun ve Uygur Türkçesi

2. Orta Türkçe: Karahanlı (Kaşgar) Türkçesi, Çağatay Türkçesi, Kuman, Eski Osmanlı Türkçesi (Eski Anadolu Türkçesi)

3. Yeni Türkçe

a. Güney Türkçesi: Osmanlı Türkçesi, Azerbaycan Türkçesi ve Türkmen Türkçesi

b. Batı Türkistan Lehçeleri: Özbek, Hive

c. Doğu Türkistan: Kaşgar, Kuça, Turfan, Komul, Tarançi

d. Kuzey Türkçesi: Koybal, Altay, Abakan, Soyon, Uryanhay

e. Kıpçak Türkçesi: Kırgız, Volga Lehçeleri, Başkurt, Karayim

Ahmet Caferoğlu ise “Türk Dili Tarihi” adlı çalışmasında Köktürk ve Uygur Türkçesini Eski Türkçe Dönemi içerisinde incelemiş, Orta Türkçe dönemini de Karahanlı Türkçesi ile başlatmıştır. Türk dünyasının doğu kolundaki Türkçelere “Müşterek Orta Asya Türkçesi” adını vermiştir. Köktürk Yazıtları’nın oluşturulmasından önceki ve bu yazıtların dikilmesinden sonraki bilimsel çalışmalarda Türk dilinin tarihsel gelişiminin 7 ana döneme ayrılıp incelenmiştir.

Ahmet Caferoğlu, Türk dilinin tarihî devirlerini şu şekilde vermektedir:

1. Altay devri (Ana Altayca, Türk-Moğol dil birliği)

2. En Eski Türkçe devri (Proto Türk dil birliği)

3. İlk Türkçe devri (Miladın ilk asırları)

4. Eski Türkçe devri (VI. -X. yüzyıllar, Köktürk, Uygur devri)

5. Orta Türkçe devri (XI. -XV. yüzyıllar)

6. Yeni Türkçe devri (XVI. -XX. yüzyıllar)

7. Modern Türkçe devri (XX. yüzyılın başından itibaren…)

Aysu Ata’nın dönemlendirmesi:

1. Eski Türkçe Dönemi (VII.-XIII. yy):

a. Köktürk Türkçesi

b. Uygur Türkçesi

c. Karahanlı Türkçesi

2. Orta Türkçe (XIII. -XX. yy):

a. Doğuda — Harezm ve Çağatay Türkçesi

b. Batıda — Eski Oğuz ve Osmanlı Türkçesi

3. Yeni Türkçe Dönemi (XX. yy’ın ilk çeyreği – —)

Yeni Türkçe dönemi, XX. yy’ın ilk çeyreğinde başlayıp bugünkü Türk dil ve lehçelerinin ortaya çıktığı dönemdir.

Milli Eğitim Kitapları’nda Köktürkçe, Uygur Türkçesi ve Karahanlı Türkçesi Eski Türkçe Dönemi içerisinde değerlendirildiği için biz de bu çalışmada Milli Eğitim müfredatına göre sınıflandırma yapacağız.

ORHUN TÜRKÇESİ (KÖKTÜRKÇE)
KOKTURKLERIN TARİHİ, YAŞADIKLARI BÖLGE KOMŞULARI VE TOPLUMSAL YAPISI
Tarihte “Türk” adını resmî devlet adı olarak ilk defa kullanan Köktürklerdir. Köktürklerin ortaya çıkışı 540’lı yıllardadır. I. Köktürk Kağanlığı’nı oluşturan boyların ise 450’li yıllardan itibaren Moğolistan’da Al-tay Dağlarının güney eteklerini yurt edindikleri arkeolojik verilerle onaylanmıştır.
Köktürk Kağanlığı 552 – 745 yılları arasında varlığını sürdürmüştür. Köktürkler Çin’in Sien-pi kökenli Kuzey Zhou, Kuzey Qi, Sui ve Tang hanedanları ile uzun süre savaşmıştır. Kardeş kavgaları, iç savaşlar ve Çinliler ile yapılan büyük mücadeleler devletin yı-kılmasna neden olmuştur. Türk tarihinde önemli yeri olan bu Kağanlık Asya tarihinde de kalıcı izler bırakmış olan önemli bir uygarlıktır.

Köktürk Tarihi (552 – 745)

kokturk-tarihi

I. Köktürk Kağanlığı

gktrk_devleti(Doğu-Batı Kağanlıkları)Bilge Kağan’ın ağzından Köktürk Kağanlığının kurulması şu şekilde anlatılır:


üze kök terjri asra yağız yer kılındukta ekin ara kişi oglı kılınmış kişi oglınta üze eçüm apam bumın kağan iştemi kağan olurmış olurupan türük bodunırj ilin törüsin tuta birmiş iti birmiş tört bulup kop yağı ermiş sü süiepen tört buluğdaki bodunug kop almış kop baz kılmış başlıgıg yüküntürmiş tizligig sökürmiş …


“Üstte mavi gök altta kara toprak yaratıldığında, ikisinin arasında insanoğlu yaratılmış. İnsanoğulları-nın üzerinde atalarım dedelerim. Bumın Kağan (ve) İştemi Kağan tahta oturmuş. Tahta oturarak, Türk halkının devletini, yasalarını yönetmiş düzenlemiş. Dört taraf hep düşman imiş, ordular sevk ederek dört taraftaki halkı hep almış, hep bağımlı kılmış. Başlılara baş eğdirmiş, dizlilere diz çöktürmüş. ” (2)

kokturk-dogu-bati-kaganligi

Verilen tabloda aşağıya doğru inen oklar hükümdarların çocuklarını, sağa doğru giden oklar ise hükümdarların kardeşlerini göstermektedir. Kırmızı oklar ise yönetime geçen kişileri belirtmektedir.

Köktürk Kağanlığı, VI. yüzyılın ortasında, Asya’nın doğusunda Çin devletinin, batısında Sasa-ni- İran devletinin sınırladığı İç Asya bozkırlarında, doğuda Avarlar, batıda Eftal / Ak Hunlar ile yapılan mücadeleler sonucunda ortaya çıktı. İlk Kağanları doğu kanadını yöneten Bumin Kağan, batı kanadını yöneten kardeşi İştemi Kağan’dır. iştemi Kağan 576 yılına kadar merkeze bağlı olarak yabgu unvanı ile devletin batı kısmını idare etti. İştemi’nin bütün faaliyetleri doğudaki kağanlık adına idi. Bu bize, Türk devletlerinin baştan beri yönetim olarak ikiye bölündüğünü ve merkezleşen doğu kısmının batı kısmına karşı üstünlüğü göstermektedir.

♦ İli derleyen ve bu nedenle iliğ Kağan diye de adlandırılan Bumin Kağan’ın ölümünden sonra yerine oğlu Ko-lo/ Kara Kağan geçmiştir ancak iktidarı kısa sürmüştür. Ko-lo/ Kara Kağanın kısa süreli iktidarından bir yıl sonra devletin başına Mukan Kağan geçmiştir. Muhan Kağan’ın Moğol soylu Kitanları yenmesiyle ve yapılan fetihlerle Köktürk Kağanlığı’nın sınırları, güneyde Çin Seddi’nden kuzeyde Buz Denizi’ne, doğuda Kore’den batıda Karadeniz’e kadar uzanmış Orta Asya’yı bir uçtan bir uca kaplar.

♦ Mukan’dan sonra tahta Ta-po/ Taspar Kağan geçti. Ta-po, Budizmi kabul eden ve Çin’i baskı altında tutan yönleriyle sivrilmiştir.

♦ Doğuda bunlar olup biterken batıda devletin sınırlarını Kırım’a kadar genişleten İştemi Kağan ölmüş yerine geçen oğlu Tardu Kağan 603 yılına kadar hükümdarlığını sürdürmüştür.

♦ Tardu’nun ölümünden sonra Batı Köktürkle-ri, güçlerinin zayıfladığının bir göstergesi olan, yabguluk ve şadlık adları altında Aşena ailesine mensup kişilerce yönetildikten sonra 630 yılında Çin egemenliğine girmiş, 659’da Çin’in işgaliyle Batı Köktürk Kağanlığı da tarihe karışmıştır. Bundan sonra On Oklar adını alarak Türgiş boyunun önderliğindeki boylar federasyonu şeklinde yüzyılın sonuna kadar 50 yıllık süren bir Çin hakimiyeti altında yaşamışlardır. Bu 50 yıl süren esaret hayatında Türk budununun toparlanma çalışmaları ve Çin’e karşı başkaldırma hareketleri (isyanlar) olmuştur. Bu isyanların en ünlüsü de 639’da Gök-Türk prensi ” Kür Şad”’ın ihtilal denemesidir.

♦ Doğuda Ta-po’nun ölümü üzerine tahta çıkan To-lo-pien (ya da sonraki adıyla Apa Tarkan) hükümdarlığı toyda / kurultayda yapılan ken-geş’te (müzakere) onaylanmamış yerine Ta-po’nun yeğeni Şa-po-lio / İşbara Kağan hükümdar ilan edilmiştir. Çin politikalarının da tesiriyle batı kağanı Tardu, To-lo-pien’i desteklemesiyle çıkan iç karışıklıklardan dolayı doğu ile batı arasındaki ilişkileri bir daha düzelmemek üzere bozulmuş, iki budun artık birbirlerine düşman hale gelmiştir.

Doğu Köktürk Kağanlığı da 630 yılında kişisel çekişmeler sebebiyle yıkılmış ve Kağan Çin’e götürülmüştür. Kağan’ın esarette ölmesiyle de I. Köktürk Kağanlığı tamamen yıkılmıştır. (630). (3)

II. Köktürk Kağanlığı

(Kutluk Dönemi)

kutlukdevletiYazıtlarda II. Köktürk Kağanlığı’nın kuruluşu şu şekilde anlatılmıştır:

türük tegrisi türük ıduk yiri subı ança etmiş erinç türük bodun yok bolmazun tiyin bodun bolçun tiyin kağim ilteriş kaganıg ögüm ilbilge katunug tegri tö-püsinte tutup yügerü kötürti erinç kagırn kağan yeti yegirmi erin taşıkmış taşra yorıyur tiyin kü eşidip ba-lıkdakı tagıkmış tagdakı inmiş tirilip yetmiş er bolmış terjri küç birtük üçün kagırn kağan süsi böri teg ermiş yağısı kor) teg ermiş ilgerü kurıgaru sülep tirmiş kub-ratmış kamagı yeti yüz er bolmış yeti yüz er bolup elsiremiş kagansıramış bodunug kügedmiş kuladmış bodunug türük törüsin ıçgınmış bodunug eçüm apam törüsinçe yaratmış boşgurmış

“Türk tanrısı (ve) Türk kutsal yer ve su (ruhları) şöyle yapmışlar şüphesiz: Türk halkı yok olmasın diye, halk olsun diye babam İlteriş Kağanı, annem ilbilge Hatunu göğün tepesinde tutup (daha) yukarı kaldırdılar şüphesiz. Babam Hakan on yedi erle baş kaldırmış, “ (İlteriş) baş kaldırıyor” diye haber alıp şehirdekiler dağa çıkmış, dağdakiler şehre inmiş, derlenip toplanıp yetmiş kişi olmuşlar. Tanrı güç verdiği için babam Hakanın askerleri kurt gibi imiş, düşmanları koyun gibi imiş. Doğuya ve batıya sefer edip (adam) derlemiş toplamış. (Sonunda) hepsi yedi yüz kişi olmuşlar. Yedi yüz kişi olup devletsiz kağansız kalmış halkı, cariye olmuş, kul olmuş halkı Türk örf ve âdetlerini bırakmış halkı atalarımın dedelerimin töre-since (yeniden) yaratmış eğitmiş.” (4)

kutlukhanlari

♦ Verilen tabloda aşağıya doğru inen oklar hükümdarların çocuklarını, sağa doğru giden oklar ise hükümdarların kardeşlerini göstermektedir. Kırmızı oklar ise yönetime geçen kişileri belirtmektedir.

♦ 630-680 yılları Köktürklerin hakimiyetlerini kaybettikleri hazin bir devir olmuştur. Köktürk abideleri’ nde belirtildiğine göre, bu fetret devrinin yaşanmasına;

a) Devlet adamlarının kifayetsizliği,

b) Türk kaviminin tedbirsizliği,
c) Çin’in kurnazca politikası ve yıkıcı propagandası, yol açmıştır.

Köktürk tarihinin bu 50 yıllık fetret devrinin sonunda Asena soyundan Kutlug istiklal savaşına girişti. Kutlug, önce Çin’in kuzeyindeki Türkler arasında gizlice teşkilatlandı. Çevredeki ileri gelen beyleri göreve davet etti. Bu davete iştirak edenlerin sayısı kısa zamanda 5. 000’i buldu. Bunların içinde ünlü devlet adamı Tonyukuk da bulunmaktaydı.

♦ Kutlug ile Tonyukuk önce Türklerce kutsal bilinen Hunların ve I. Köktürk kağanlığının başkenti, stratejik önemi haiz olan Ötüken’i ele geçirdiler. Burada, ilk önce inek Gölü kıyısındaki Oğuzlar bertaraf edildi. Bu savaştan sonra Kutlug han ilan edildi ve İlteriş (=ili, ülkeyi toparlayan) unvanını aldı. Kardeşi Kapgan’ı şad, Tonyukuk’u da devlet müşaviri (aygucı) yaptı.

Bundan sonra artık, yeni devletin ihtiyacı olan yiyecek, giyecek ve özellikle de at gibi zaruri madde ve vasıtaları elde etmek amacıyla Çin’e akınlar düzenlendi. Bu akınlar genellikle Şeddin kuzeyindeki Çin garnizonlarına yönelik oldu. Kutlug 682-687 yılları arasında toplam 46 sefer düzenledi, Çin vali ve kumandanlarını mağlup etti.

♦ Bu arada, kuzeydeki Türk ve diğer kavimlere karşı da birçok akınlar düzenlenerek onlar da kontrol altına alındı. Böylece Köktürk devleti yeniden kurulup teşkilatlandı. İlteriş, 692 yılında Ötüken’de kurt başlı bayrağı altında öldü.

♦ İlteriş öldüğünde biri 8 (Bilge) diğeri 7 (Köl Tigin) yaşında olmak üzere iki oğul bırakmıştı. Kardeşi Kapgan (=”Fatih”) hakan oldu. Kapgan Kağan Türk tarihinin yetiştirdiği büyük fatihlerden ve uzak görüşlü devlet adamlarından biridir. En büyük siyaseti, Çin’i baskı altında tutarak Asya’daki bütün Türk kavimlerini Köktürk bayrağı altında toplamaktı.

♦ 27 yaşında kağan olan Kapgan’ın ilk seferi 693 yılında Çin üzerine oldu. Ling-çu ve Ordos eyaletlerine esaslı darbeler indirdi, Çin’i haraca bağlayarak, ipek, darı ve ziraat aleti aldı. Sonra Kögmen dağlarını aşarak Kırgızları kontrolü altına aldı. Çin’e 100 bin kişilik bir orduyla akın düzenleyip denize kadar ulaştı. Aynı yıl Kapgan kağanın oğlu inal ile Bilge’nin komutasındaki batı orduları grubu, Altayları aşıp “Türk bodun”dan olduğu halde yanlış hareket yapan Türgiş (On-oklar) leh dize getirdiler. Bütün bu bölgedeki Türk unsurlarını Köktürklere bağladılar.

♦ Daha sonra, Maveraünnehr seferine çıktı. Orada ilk defa müslüman Araplarla karşılaştılar. Köktürk yazıtlarında bunlara Tezik (Tony. s. 45) denilmektedir.

♦ Doğuda, kağanın kumandasındaki Türk ordusu akınlarına devam ederken, 702’de Çin’e tam 20 sefer düzenlendi. Bu arada, devletin sınırları genişledikçe hakimiyet altındaki toprakları kontrol etmek güçleşmişti. Bir taraftan Çin’in tahriki, diğer yandan Kapgan kağanın gittikçe şiddetlenen sertliği memlekette karışıklıkların çıkmasına zemin hazırladı. 714 yılında devletin asıl kitlesi olan Oğuzların isyanı zorla bastırıldı. Kapgan kağan bu seferden Ötüken’e dönerken Bayır-kuların pususuna düşürüldü ve öldürüldü. (22 Temmuz 716).

♦ Kapgan Kağan’ın yerine oğlu inal (Bögü) geçti. Fakat, bu zor dönemde karışıklıkları o da önleyemedi. Üstüste gelen mağlubiyetler halkın hakana olan güvenini yitirmesine yol açtı. İnal Kağan ve yakınları, Bilge ve Köl Tiğin’in hazırladıkları bir ihtilalle öldürüldüler.

♦ Bilge, kardeşi Köl Tigin’in ısrarı üzerine kağan oldu (716-734). Köl Tiğin de ordu komutanlığına getirildi. Bilge ve Köl’ün yaptıkları ihtilalde, -mü

şavir olmasına rağmen Bilge’nin kayınpederi olduğu için- öldürülmeyen Tonyukuk tekrar müşavirliğe getirildi.

Bilge Kağan Çin ile iyi geçinmek niyetinde idi. Çünkü, Köktürkler dağınıktı ve güçlerinden çok şey kaybetmişlerdi. Fakat, Çin boş durmuyordu. Basmıllarla birleşerek Köktürkleri bertaraf etmek istiyordu. Tonyukuk’un dahiyane planı ile önce Basmıllar üzerine gidildi. Sonra Çin’e şiddetli bir saldırı düzenledi. Şan-Tan savaşında Çin ordusu perişan edilerek Beşbalık ele geçirildi. Batıdaki Türgişler tekrar itaat altına alındı, ilteriş, Kapgan ve Bilge zamanında devlete tam 46 yıl hizmet eden Tonyukuk 725’te öldü. Bu dahi ve stratejist devlet adamı hakanlığın adli-yesini ve ordusunu tanzim etmişti. Zamanındaki dini ve kültürel cereyanları takip etmiş, hakanları ona göre yönlendirmişti. Alman bilim adamları bu yüzden ona “Köktürklerin Bismarck’ı” demişlerdir. Tonyukuk ölünce hatırasına, kendi ağzından yazılmış olan bir kitabe Orhun’da, Bayın-çokto mevkiinde dikilmiştir.

731’de Köl Tigin (47 yaşında iken) ölünce, ağabeyi Bilge tarafından Adına bir kitabe dikilmiştir. Bilge’nin ağzından yazılan bu kitabeyi Köl Ti-gin’in atisi (yeğen) Yolluğ Tigin 20 günde yazmış, Çinli ustalar ise taşa kazımışlardır.

İki büyük yardımcısını kaybeden Bilge’nin, bundan sonra 734 yazında Kitan ve Tatabılara karşı kazandığı bir zafer dışında herhangi bir faaliyeti görülmemiştir. Kendi adına, kendi ağzından yazılmış bir kitabe diktirmiştir. 25 Ekim 734’te, 50 yaşında iken nazırlarından Buyruk-çor tarafından zehirlenerek öldürülen Bilge Kağan, 19 sene şad, 19 sene kağanlık yapmıştır. Çin kaynaklarına göre, “Türk milletini çok sevmekle temayüz etmiş bir kağandı”.

Bilgenin ölümü üzerine önce Türk Bilge Kağan, sonra kardeşi Tengri Kağan tahta geçti. 740 yılında tahtta yine bir Tengri Kağan vardı ve bu bilgenin oğlu idi. Hakan çocuk denecek yaşta olduğu için idare, annesi (Tonyukuk’un kızı) P’o-fu’nun eline geçti. Bu hatun da devlete hakim, karışıklıklara engel olamadı. Basmıllar, Kabuklar ve Uygurlar anlaşarak vaziyete hakim olarak, Aşena hanedanından gelen Basmıl başbuğunu kağan ilan ettiler (742). Köktürk hakanı Ozmış ve sonra da onun küçük kardeşi son Köktürk hakanı Po-mei’yi öldürdüler. Bu arada müttefiklerin arası açıldı. Basmıl kağanı ortadan kaldırılarak Uygur başbuğu Yabgu K’eh-li Tu-fa Kutluğ Bilge Köl unvanı ile kağan ilan edildi (745). Böylece, Türk tarihinde, 552-745 yılları arasında tam 193 yıl devam eden Köktürk hanedanı sona ermiş, yerine bir başka Türk hanedanı olan Uygurlar geçmiştir. (5)

ORHUN HARFLİ YAZITLAR

Orhun (Türk-runik, Runik, Köktürk) harfleriyle yazılmış yazıtlar, Talat Tekin’in “Köktürk Alfabesiyle Türkçe” başlıklı makalesinde altı grup altında şu şekilde değerlendirilmiştir:

1. Köktürk Yazıtları: II. Köktürk Kağanlığı (682-745) döneminde dikilmiş yazıtlardır.

1. Kül Tigin (KT- 732)

2. Bilge Kağan (BK- 735)

3. Tonyukuk (T- 720-725 veya 732’den sonra)

4. Çoyren Yazıtı (Ç- 688-692) – Orhun harfli ilk yazıt olarak kabul edilir. –

5. Küli Çor (KÇ-İhe Hüşötü 719-723)

6. Ongin (O- Işbara Tarhan 732-735)

2. Uygur Yazıtları: 745’te II. Köktürk Kağanlığı tamamıyla yıkılıp onun yerine 840’a kadar devam eden I. Uygur Kağanlığı döneminden kalan runik harfli metinlerdir. Bu grubun malzemesini ise şunlar oluşturur:

• Mayan Çor (MÇ- Şine Usu 759-760)

• Taryat (Terhin-753)

• Karabalgasun (808-821)

• Suci (820-840)

• Tez Yazıtı (750?)

• II. Karabalgasun (825-840)

3. Yenisey Yazıtları: Yenisey ırmağının yukarı taraflarında bugün Rusya’nın Hakas otonom bölgesindeki irili ufaklı mezar taşlarıdır. Yeni bilimsel araştırmalar sonucunda bu yazıtların Kırgızlar tarafından IX-X. yy’larda dikildiğini ortaya koymaktadır.

4. Hoytu-Tamir Yazıtları: Yazıtların yazılma tarihleri hakkına kesin bilgilere ulaşılamamış, ancak Köktürk çağına ait oldukları düşünülmektedir. Yazıtların sayıları on kadardır. Yazıtların içerisinde siyasi tarih bakımından bazı önemli cümleler bulunmaktadır.

5. Talaş Yazıtları (Batı Türkistan Yazıtları): Kırgızistan’da Talaş ırmağı kenarında yer almış olan bu yazıtlar, yazılış düzeni bakımından diğerlerinden ayrılır. Talaş Yazıtlarında satırlar yukarıdan aşağıya ve sağdan soladır. Ayrıca bazı harflerin şekillerinin değişik olması bakımından ilgi çekmektedir. Bu yazıtların dışında Talaş vadisinde bir ağaç çubuk üzerine yazılmış Köktürk harfli kısa bir metin de vardır.
“runik” denmesinin nedeni, bu harflerin runik adı verilen eski İskandinav kitabelerinin yazımında kullanılan harflere benzemesidir. Köktürk yazısı, Köktürk Kağanlığı yıkıldıktan sonra aynı coğrafya üzerinde hüküm süren Ötüken Uygur Kağanlığının kullandığı yazı da olmuştur.

İlk okunan Orhun yazıtları olan Kül Tigin ve Bilge Kağan Yazıtları’nda 38 harf vardır. Bu harflerin 4’ü ünlüdür, a-e, ı-i, o-u ve ö-ü ünlü çiftleri tek bir işaretle gösterilir.
6. Doğu Türkistan Yazmaları: Yazmalar Doğu Türkistan’ın çeşitli bölgelerinde bulunmalarından dolayı bu isimle anılmaktadır. Bu yazmalar içerisinde edebi mahiyet ve hacim bakımından en önemli olanı Irk Bitig’dir. Irk Bitig, fal kitabı anlamına gelen 114 sayfa ve 65 paragraftan oluşmuş bir eserdir. Bu eserin ilk yayımlayanı W. Thomsen’dir.

[ Orhun harfleriyle yazılmış Doğu Türkistan yazmaları arasında içerik ve hacim bakımından en önemli eser Irk Bitig (fal kitabı) ’dir. ]

runik-alfabe

 

Orhun (Köktürk, Türk-runik) alfabesi, Türkçenin ♦ yazımı için Türkler tarafından kullanılmış, bugüne kadar bilinen ilk alfabedir. Bugün özellikle Batıdaki Türkologlarca bu alfabeye “Türk-runik alfabesi” veya “runik” denmesinin nedeni, bu harflerin runik adı verilen eski İskandinav kitabelerinin yazımında kullanılan harflere benzemesidir. Köktürk yazısı, Köktürk Kağanlığı yıkıldıktan sonra aynı coğrafya üzerinde hüküm süren Ötüken Uygur Kağanlığının kullandığı yazı da olmuştur.

İlk okunan Orhun yazıtları olan Kül Tigin ve Bilge Kağan Yazıtları’nda 38 harf vardır. Bu harflerin 4’ü ünlüdür, a-e, ı-i, o-u ve ö-ü ünlü çiftleri tek bir işaretle gösterilir.

Orhun (Köktürk, Türk-runik) alfabesi, Türkçenin bugüne kadar bilinen ilk alfabesidir. 4’ü ünlü olmak üzere 38 harften oluşur.

 

 

 

 

YAZITLAR (BİLGE KAĞAN, TONYUKUK, KÜL TİGİN, YENİSEY)

Bugün elimizde bulunan belgelere göre Türk dilinin en eski yazıtı, VII. yüzyıla ait Çoyren (Çoyr, 688-692) yazıtı olarak kabul edilmektedir; ancak Türk dilinin en az tahribata uğrayan, en uzun ve en fazla anlaşılabilen ilk yazıtları Orhun Yazıtları’dır (Kül Tigin, Bilge Kağan, Tonyukuk). Orhun Yazıtları Türk dili ve tarihinin en önemli yazılı metinleri olarak kabul edilmektedir.

YAZITLARIN YERİ

Orhun Abideleri, bugünkü Moğolistan’da, Bay-kal Gölünün güneyinde, Orhun nehri vadisinde, Koşo Saydam gölü yakınlarındadır. 48. enlem ve 107. boylam arasında kalan bölgede bulunmaktadır.

Anıtların olduğu bölgede dikilitaşlar haricinde, son derece değerli kalıntılar da bulunmuştur. Yüzlerce heykel, balbal, şehir harabeleri, taş yollar, su kanalları, koç ve kaplumbağa heykelleri, sunak taşları bu kalıntılardan birkaçıdır.

Heykeller arasında Bilge Kağan’ın, eşinin, kardeşinin heykelleri de bulunmuştur. Ne yazık ki bunların bazı parçaları kaybolmuş, kalan kısımları da kırık dökük bir durumda ele geçmiştir.

YAZITLAR NASIL BULUNDU

Orhun harfleriyle yazılı kitabelerden tarihçi Cü-veyni “Talih-i Cihanküşa” isimli eserinde söz etmişti. Eski Çin kaynaklarında da Türklerin böyle anıtlar diktikleri yazılıydı. Fakat XVIII. ve XIX. yüzyıllara kadar ilim dünyası bu anıtların nerede ve ne durumda olduklarını öğrenemedi.

1709 yılında Rusya ile İsveç arasında yapılan Poitava Savaşı’nda, İsveç subaylarından Strahlen-berg Ruslara esir düştü ve Sibirya’ya sürüldü. 13 yıllık sürgün hayatında Kuzey Rusya’yı baştan başa dolaşan Strahlerıberg, Yenisey nehrinin yukarı mecrasında eski Türklere ait bazı kitabeler bulmuştur. (1721-1722) Bunlar, Orhun kitabelerinden iki yüzyıl önce yazılmış Yenisey Yazıtlarıdır. Bu İsveçli subay ülkesine döndükten sonra anılarını yazar ve Yenisey kitabelerinden söz eder. Bunun üzerine tarihçilerin Türklerden kalan eserlere ilgisi artar ve böylelikle burada bulunan yazıtlar üzerine bilimsel çalışmalar yapılmaya başlanır.

♦ 1889’da Nikolay Mihayloviç Yadrintsev başkanlığındaki bir heyet Orhun ırmağı kıyılarına araştırma için gider. Bunlar, Kül Tigin ve Bilge Kağan yazıtlarını bulur ve aynı yıl bu buluşu duyururlar.

♦ 1891 ‘de Ruslar da aynı bölgeye Radloff başkanlığında bir heyet gönderir, heyet yazıtların resimlerini çekmiş ve kopyalarını çıkarmıştır. 1891 yılında yazıtların bulunduğu Orhun bölgesine araştırma heyetiyle giden V. Radloff heyetle birlikte geri dönmemiş, yazıtlardaki Çince metinleri de çözmek amacıyla Pekin’e gitmiştir.

♦ 1893 yılında DanimarkalI dilbilimci VVilhelm Thomsen tarafından, Rus Türkolog Vasili Rad-lof’un da yardımıyla çözülmüş ve aynı yılın 15 Aralık günü Danimarka Kraliyet Bilimler Akademisinde bilim dünyasına açıklanmıştır. Bilim dünyasında Radloff Atlası olarak bilinen atlas da bu şekilde yayımlanmıştır. (6)

♦ Yelizaveta Klements de Tonyukuk anıtını 1897 yılında bulmuştur.
Orhun Abideleri’nin metnini çözerek yayımlayan ilk kişi DanimarkalI dilci Wil-helm Thomsen’dır.

YAZITLARIN İÇERİKLERİ, ÖZELLİKLERİ VE TÜRK EDEBİYATINDAKİ YERİ VE ÖNEMİ

A. YAZITLARIN İÇERİKLERİ

Türk dili ve tarihinin ilk ve en önemli belgeleri olarak kabul edilen Orhun Abideleri, Türk toplumlunun dili ve kültürü hakkında fikir sahibi olabilmemizi sağlayan en önemli kaynaklardan biridir. Türkçenin yayılma alanları Türklerin hareketli bir millet olmaları, birçok kültür ve toplumdan etkilenmeleri sonucunda tarihi süreç içerisinde birçok değişikliğe uğramıştır.

Devletin idarecileri bu kültürel özellikleri hangi temellere dayandırdıklarını, nasıl yaşattıklarını ve gelecek nesillere bu doğrultuda neler yapmaları gerektiğini anlatmak için Orhun Kitabeleri’ni diktirmiştir. Orhun Kitabeleri, devlet idarecilerinin adını taşıyan Kül Tigin Abidesi, Bilge Kağan Abidesi ve Tonyukuk Abidesi olmak üzere üç kitabeden oluşmaktadır.

Orhun Abideleri’nde kullanılan deyimlerin, özlü sözlerin, öğüt içeren yargıların işlekliği Türkçenin sadece bu dönemle sınırlı olmadığını ispatlar. Köktürk Kağanı Bilge Kağan ve kardeşi Kül Tigin için dikilen yazıtlar ile İlteriş Kağan’dan itibaren devlet adamı olan Tonyukuk adına dikilen iki yazıt, Türk-runik alfabesi ile yazılmış yazıtlar arasında en büyükleri ve en az tahribata uğramış olanlarıdır.

Yazıtlar, I. Köktürk Kağanlığı’ndan başlayarak Köktürk devletinin öyküsünü aktarırlar. Bir başka deyişle o devletin siyasî ve kültür tarihini yansıtırlar.

B. YAZITLARIN ÖZELLİKLERİ

Türkçenin ilk yazılı belgeleridir.

VIII. yüzyılın ilk yarısına ait Orhun Yazıtları Bilge Kağan, Kül Tigin ve Tonyukuk adına dikilmiştir.

İsimlerine bu yazıtlar dikilen kişiler devletin üst kademelerinden oldukları için de yazıtlardaki dil, devletin resmi dilidir.

Yazıtlar mezar anıtıdır.

♦ içerik bakımından birbirlerine çok benzerler.

♦ Kelime sayıları bakımından sınırlıdır. Abideler Köktürklerin dilindeki kelimelerin ancak bir kısmını yansıtırlar.

♦ Orhun Türkçesi, dil özellikleri açısından en eski tarihi lehçedir. Yazıtlar da “Öz Türkçe” ile oluşturulmuştur.

♦ Yazılı nutuk özelliği taşırlar.

C. YAZITLARIN TÜRK EDEBİYATINDAKİ YERİ VE ÖNEMİ

♦ VIII. yüzyılda Köktürk alfabesiyle yazılmış olan Köktürk yazıtları, Türk edebiyatının ilk yazılı örneği kabul edilir.

♦ Dikilitaşlar hem maddî hem manevi bakımdan Türk tarihinin en değerli anıtlarıdır.

♦ Yazıtlarda Türk töresinden, geleneğinden, yurtseverliğinden, yüksek kültür ve medeniyetinden, siyasi yapısından bahsedilmektedir.

♦ Yazıtlar içeriklerinde bulunan bir çok bilgiyle tarih, coğrafya, edebiyat ve birçok sosyal bilime kaynaklık etmektedir.

♦ Türk edebiyatının ilk nutuk (söylev) örneğidir.

♦ Türk adının ilk kez geçtiği yazılı metinlerdir.

♦ Yazıtların bir kısmı Çince yazılmıştır. Yazıtlarda Türk-Çin mücadeleleri anlatılmış, halka birlik mesajı verilmiş; halk Çin istilalarına karşı uyarılmıştır.

Türkiye ‘de Köktürk anıtlarını ilk tanıtan ve neşreden bilim adamı Necip Asım ‘dır. Şemsettin Sami de Orhun Abidelerini neşretmeye teşebbüs etmiş; fakat bir yıl sonra vefat etmiş işi yarım kalmıştır.

1995 yılında Türkiye Cumhuriyeti önemli bir proje başlatmıştır. TİKA (T.C. Türk İşbirliği ve Kalkınma Ajansı) ile Moğolistan Eğitim, Kültür ve Bilim Bakanlığı tarafından yürütülen bu projenin adı “Moğolistan’daki Türk Anıtları Projesi” (=MOTAP)’dir. Osman Fikri Sertkaya, Cengiz Alyılmaz ve Tsendiin Battulga ‘nm bu kapsamdaki çalışmaları, 2001 yılında Moğolistan’daki Türk Anıtları Projesi Albümü adıyla TİKA tarafından yayımlanmıştır. Bu eser, Türkiye’de yayımlanan ilk katalog çalışmasıdır.

M. Ergin, Orhun Abideleri adlı eserinde Orhun Yazıtları hakkında şu sözleri dile getirmiştir:

Türk adının, Türk milletinin isminin geçtiği ilk Türkçe metin.

♦ İlk Türk tarihi.

♦ Taşlar üzerine yazılmış tarih.

♦ Türk devlet adamlarının millete hesap vermesi, milletle hesaplaşması.

♦ Devlet ve milletin karşılıklı vazifeleri.

♦ Türk nizamının, Türk töresinin, Türk medeniyetinin, yüksek Türk kültürünün büyük vesikası.

♦ Türk askeri dehasının, Türk askerlik sanatının esasları.

♦ Türk gururunun ilahi yüksekliği.

♦ Türk feragat ve faziletinin büyük örneği.

♦ Türk içtimai hayatının ulvi tablosu.

♦ Türk edebiyatının ilk şaheseri.

♦ Türk hitabet sanatının erişilmez şaheseri.

♦ Hükümdarane eda ve ihtişamlı hitap tarzı.

♦ Yalın ve keskin üslubun şaşırtıcı numunesi.

♦ Türk milliyetçiliğinin temel kitabı. Bir kavmi bir millet yapabilecek eser.

♦ Asırlar içinden milli istikameti aydınlatan ışık.

♦ Türk dilinin mübarek kaynağı.

♦ Türk yazı dilini ilk, fakat harikulade işlek örneği.

♦ Türk yazı dilini başlangıcını miladın ilk asırlarına çıkartan delil.

♦ Türklüğün en büyük iftihar vesilesi olan eser.

♦ İnsanlık aleminin sosyal muhteva bakımından en manalı mezar taşları.

♦ Dünyanın bugün belki de en büyük meselesi olan Çin hakkında 1250 sene evvelki Türk ikazı.

KÜL TİGİN YAZITI

♦ Kül Tigin yazıtı, 27 Şubat 731’de ölen Kül Tigin adına kardeşi hükümdar Bilge Kağan tarafından 732’de diktirilmiştir.

♦ Taşın yazıcısı Yollug Tigin’dir.

♦ Moğolistan’da Orhun Nehri yakınlarında bulunmaktadır. Kül Tigin ve Bilge Kağan Yazıtı arasındaki uzaklık yaklaşık olarak bir kilometredir. Yazıtlar runik Köktürk yazısı ile yazılmıştır.

♦ Kül Tigin anıtı, kaplumbağa şeklinde oyulmuş bir kaideye oturtulmuş. Bulunduğu zaman bu kaidenin yanında devrilmiş durumdayken, sonradan yerine dikilmiştir.

♦ Kül Tigin yazıtı mermerden yapılmış dört yönlü bir taştan ibarettir. Bu taşın boyu 3. 75 metredir. Üzerindeki yazıların boyu ise 2. 75 metre, doğu ve batı yüzleri altta 1. 32 metre, üstte 1. 22 metredir. Kuzey yüzü 46 cm, güney yüzü ise 31 cm. dir.

♦ Cetvelden çıkmış gibi düzgün ve güzel harflerle yazılmıştır.

♦ Üst kısım kemer şeklindedir, yukarıda ise beş kenarlı olmaktadır.

♦ Doğu cephesinin üzerinde kağanın işareti bulunmaktadır.

♦ Yazıtın batı yüzünde Çince bir yazı ile Köktürk-çe bir satır bulunmaktadır. Diğer yüzdeki yazıtlar ise tamamen Köktürkçe’dir. Yazılar sağdan sola, yukarıdan aşağıya doğru yazılmıştır. Bu yönlere bakan yüzler dışında iki yüz arasında -kuzeydoğu, güneydoğu ve güneybatı yönlerinde- ise üçer beşer cümleden oluşan metinler yer almaktadır.

♦ Bu yazıtta konuşan Bilge Kağan’dır. Bilge Kağan, Köktürk Devleti’nin kuruluşu ve tarihi ile ilgili önemli bilgiler verir. Kardeşi Kül Tigin’in ölümünden çok etkilendiğini ve devlet yönetiminin hangi merkezden yapılması gerektiğini anlatır.

♦ Sahibi Bilge Kağan’dır. Kitabede Kül Tigin’in halkı için yaptıkları Bilge Kağan’ın ağzıyla övgüyle anlatılır. Atalarından İstemi Kağan ve Bumin Ka-ğan’dan da bahsedilmektedir. Onlardan sonra tahta çıkan yöneticilerin başarısızlıkları anlatılır.

♦ Bilge Kağan bu yazıtı uğrak yere diktiğini belirterek ulusuna bir takım mesajlar vermeyi amaçladığını söyler. Bu nedenle sözlerinin unutulmaması gerektiğini, yazıtın dikiliş amacının geleceğe yönelik olduğunu belirtir. (7)

Kül Tigin Yazıtı’nı diktiren ve Yazıtta Türk halkına seslenen Bilge Kağandır. Runik Köktürk yazısı ile yazılmıştır. Taşın yazıcısı Yollug Tigin’dir.

Yazıtta Köktürk alfabesiyle yazılmış Çince bir satır olduğu için diğer yazıtlar gibi tamamen Köktürkçe değildir.

koltiginyaziti

Kül Tigin anıtı kullanılan alfabe dışında tema, yapı, dil ve anlatım, içerik, hitap edilen kesim, yazılmış amacı ile tarihi ve kültürel önemi bakımından Mustafa Kemal Atatürk’ün 10. Yıl Nutku’na benzemektedir.

 

 

 

 

 

 

BİLGE KAĞAN YAZITI

“Türk milleti için gece uyumadım, gündüz oturmadım; ölesiye, bitesiye çalıştım. Aç milleti tok, az milleti çok, yoksul milleti bay kıldım…”
Bilge Kağan

♦ Bilge Kağan 734 yılında ölmüş, bu anıt 735 yılında Bilge Kağan adına oğlu Tenri Tigin tarafından diktirilmiştir.

♦ Anıttaki yazılar yine Bilge Kağan’ın konuşmalarıdır.

♦ Bilge Kağan ve Kül Tigin’in anıtında Bilge Ka-ğan’ın konuşmasından başka, yeğeni Yuluğ (Yollug) Tigin’in kitabe kayıtları da yer alır.

♦ Her iki yazıtı taşlar üzerine kazıyarak yazan Köl Tigin’in yeğeni Yolluğ Tigin’dir

♦ Bilge Kağan yazıtının büyük bölümü Kül Tigin yazıtıyla aynıdır. Bu yazıtta da Kül Tigin yazıtında olduğu gibi devletin nasıl büyüdüğü anlatılmakta, ayrıca Kül Tigin’in ölümünden sonraki olaylar ilâve edilmektedir.

♦ Bilge Kağan’ın türbe ve heykel kalıntıları da bulunmuştur. Fakat hem anıt, hem heykeller daha çok tahrip edilmiş durumdadır.

♦ Kül Tigin anıtının bir kilometre uzağında ve yerleşme şekli bakımından aynıdır. Yalnız birkaç santim daha uzundur.

♦ Her iki yazıt da dört yüzlü tek parça taş olup kaplumbağa kaide üzerine oturtulmuştur. Yazıtların batı yüzleri Çincedir.

♦ Kül Tigin ve Bilge Kağan yazıtlarında millî gurur ve heyecanı dile getiren pek çok cümle vardır.

TONYUKUK YAZITI

Tonyukuk, Bilge Kağan’ın babası İlteriş Ka-ğan’ın, amcası Kapgan Kağan’ın ve Bilge Ka-ğan’ın baş bilicisi, baş buyrukçusu yani baş veziri idi.

♦ Tonyukuk’un bu anıtı ihtiyarlık devrinde kendisi tarafından diktirilmiş olabileceği ve Yazıtta konuşanın da yine kendisi olduğu ileri sürülmektedir.

♦ Tonyukuk yazıtı, F. Klementz tarafından 1897’de Moğolistan’da, Tola ırmağı kenarında bulunmuştur.

♦ Tonyukuk, kendisi için diktirdiği taşlarda Kök-türklerin Çin esaretinden nasıl kurtulduğunu, kurtuluş savaşını nasıl yaptıklarını, kendisinin neler yaptığını anlatır. Tonyukuk anıtının birinci taşında 35, ikinci taşında 27 satır yazı vardır.

♦ Kül Tigin ve Bilge Kağan yazıtlarında canlı, heyecanlı, parlak ve etkileyici bir üslup hâkim iken Tonyukuk yazıtında daha ciddî, seçkin sözler ve ifadeler yer almaktadır.

♦ Kül Tigin ve Bilge Kağan yazıtlarında Tonyu-kuk’tan söz edilmediğine göre, herhâlde vezir, kendi yazıtında adı geçenlere ciddî bir cevap vermektedir.

♦ Tonyukuk yazıtının kimin tarafından yazıldığı bilinmemektedir. Bu yazıt hiç şüphesiz Tonyukuk hayattayken tertip edilmiştir. Kendisi bizzat yazmamış olsa da taş oymacılarına metni yazdırmış ve yazıtın düzenlenmesiyle de uğraşmış olmalıdır.

♦ Tonyukuk yazıtında diğer iki büyük yazıtta yer almayan işaretler bulunduğu gibi yazının istikameti de farklıdır.

♦ Bilge Kağan ve Kül Tigin yazıtları, satırların dizilişi bakımından aşağıdan yukarıya, Tonyukuk yazıtı ise bunun tersi istikamettedir. Yazıldıktan sonra “dik” konumda yerleştirildiklerinde bu satırların sırası bu mezar taşlarında “sağdan sola”doğrudur.

YENİSEY YAZITLARI

♦ Yenisey yazıtları, ilk olarak 1721 ve 1722 yıllarında Strahlenberg ve Messerschmidt tarafından Yenisey nehrinin yukarı mecrasında bulunur.

♦ Yenisey yazıtları, Güney Sibirya’da bugünkü Hakas ve Tuva Cumhuriyetleri bölgesinde kalan Yukarı Yenisey vadisinde, bu ırmağa veya kollarına dökülen Tes, Tuba, Uybat, Abakan; Kem-çik, Çaa Köl, Bayın Köl, Uyuk, Turan Elegest gibi akarsuların yakınlarında bulunan Köktürk harfli yazıtlardır.

♦ Yazıtların üzerlerinde tarih bulunmadığı için ne zaman yazıldıkları tartışmalıdır.

♦ V. Thomsen Yenisey yazıtlarındaki harflerin Köktürk yazırlarına göre daha ilkel olması sebebiyle, alfabenin Yenisey bölgesine Köktürk bengü taşlarından önce, VI. veya VII. yüzyılda ulaşmış olduğu görüşündedir. H. N. Orkun ve A. Caferoğlu da harflerin iptidaîliği sebebiyle Yenisey yazıtlarının Köktürk bengü taşlarından önce meydana getirildiğini öne sürmüşlerdir.

♦ Eski Kırgızların Yenisey yazıtlarının bulunduğu bölgede yaşamış olmalarından dolayı, Yenisey yazıtları çoğunlukla Kırgızlara ait kabul edilir. Fakat bütün Yenisey yazıtlarının Kırgızlara ait olduğu konusunda kesin kayıtlar yoktur. Yazıtların hiçbirinde Kırgızlara aidiyeti belirten bir ifade bulunmamakta, aksine diğer Türk boylarına ait olduğu anlaşılan yazıtlar yer almaktadır. Tuba yazıtlarında “Türgiş kavminin içinde ben beğ idim”; Bank yazıtlarında “Altı Oğuz kavminden on üç (yaşımda) ayrıldım” gibi ifadeler geçmektedir (8).

♦ Bu bağlamda Yenisey yazıtlarının çoğunlukla Kırgızlara ait olduğunu; lâkin bazılarının da Türgiş, Oğuz gibi diğer boylara ait olabileceğini söyleneblir.

♦ Yukarı Yenisey vadisi, Köktürk harfli metinlere en çok rastlanılan bölgedir. Köktürk harfli metinler, Köktürk bengü taşlarından çok önce bu bölgede keşfedildiği gibi, keşifler bugün de devam etmekte ve yazıtların sayısı her geçen gün artmaktadır. Bu sebeple Yenisey yazıtlarına ad yanında numara vermek özellikle son yayınlarda yaygınlaşmıştır.

♦ Yazıtları ilk defa okunuşları ve tercümeleriyle (1895) Radloff yayımlamıştır. Eserinde 40 Yenisey yazıtı vardır. Hüseyin N. Orkun’da ise bu sayı (1940) 47’ye, Sergey Malov’da (1952) 51’e çıkmıştır. D. D. Vasilyev’in Korpus’unda (1983) 145 Yenisey yazıtı tavsif edilmektedir. Özönder ise 185 Yenisey yazıtının adını vermektedir. Görüldüğü üzere Yenisey yazıtlarının birçoğu üzerinde çalışılmış; fakat henüz tamamı işlenmemiştir. (9)

Yenisey Yazıtları Hap Bilgi:

İlk olarak 1721 ve 1722 yıllarında Strahlenberg ve Messerschmidt tarafından Yenisey nehrinin yukarı mecrasında bulunmuştur.

Türkologlar Köktürk Yazıtları’ndan önce oluşturulduğunu ileri sürmüşlerdir.

Yenisey yazıtlarının çoğunlukla Kırgız-lara ait olduğu; lâkin bazılarının da Türgiş, Oğuz gibi diğer boylara ait olabileceği genel bir görüştür.

Yazıtlar ilk defa okunuşları ve tercümeleriyle 1895’te Radloff tarafından yayımlamıştır.

ORHUN TÜRKÇESİNİN FONETİK VE MORFOLOJİK ÖZELLİKLERİ

Orhun Türkçesinin Başlıca Seslik ve Biçimlik Özellikleri

Ünlüler

1. Orhun Türkçesinde 8 ünlü bulunmaktadır. Yenisey yazıtlarında yer alan /e/’yi gösteren işaretle bu sayı 9’a çıkmaktadır.

2. Ünlüler konusunda Türk dilinin en tipik özelliği olan artlık-önlük (kalınlık-incelik) uyumu Köktürkçede tamdır. Düzlük-yuvarlaklık uyumu ise tam değildir. Bu uyuma girmeyen ekler vardır.

Ünsüzler

1. Bugün Türkiye Türkçesinde söz başında /d/’li ve /g/’li söylediğimiz Türkçe kökenli sözler, /t/’li ve /k/’lidir: kör- “görmek”, temir “demir”

2. Orhun Türkçesinde birden fazla heceli sözlerin sonunda ve sözcük içindeki hecelerin başında bulunan /g/ sesi bugünkü Türkiye Türkçesinde düşmüştür: atlıg “atlı”, algalı “alalı”

3. Tuva, Karagas ve Halaç Türkçelerinde /d/ olarak korunan, Çuvaşçada İri, Yakutçada /t/, Hakas, Şor ve Sarı Uygur Türkçelerinde /z/’ye gelişen bunların dışındaki Türkiye Türkçesi dahil diğer Türk lehçelerinde /y/’ye gelişen, söz içi ve sonundaki /d/ sesi korunur: adak “ayak”

4. Orhun Türkçesinde söz başında /b/’li sözlerden 3’ü, Türkçede /v/’lidir: bar- “varmak”, bar “var”, bir- “virmek (vermek) Ayrıca Kök. bol-> T. Tü. ol- “olmak”tır.

5. Söz başındaki /b/ sesi, söz içinde genizsi /n, r]/ ünsüzünün etkisi ile genizsileşerek /mAye dönüşür: begiz > megiz. Ancak/b/ kaldığı örnekler de vardır. Böyle sözcükler günümüzde Türkiye Türkçesinde Ibl ile kullanılır.

6. Orhun Türkçesindeki söz içi ve söz sonu /b/ sesi, Türkiye Türkçesinde /v/’dir: eb “ev”, se-bin- “sevinmek”

7. Orhun Türkçesinde geniz ünsüzü /g/ söz içinde ve sonunda sık sık /g/ ile nöbetleşir. Bu ses değişmesi 2. kişi iyelik ekleri ile kişi eklerinde görülür. (10) (11)

Orhun Türkçesi’nin Morfolojik Özellikleri

orhun-morfolojikozellikleri-1

orhun-morfolojikozellikleri-2

orhun-morfolojikozellikleri-3

Başka  bir yazıda  ya da ÖABT Türk Dili ve Edebi Ders Notu yazısında görüşmek dileğiyle başarılar dilerim. Yorumlarınızı eksik etmeyin.

 

 

Bunlar da hoşunuza gidebilir...

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

WP Twitter Auto Publish Powered By : XYZScripts.com