İştikak nedir? Söz sanatları

İştikak, aynı kökten türemiş iki veya daha fazla sözcüğün aynı ibare içinde bulunmasına denir. Bir metinde “ilm” kökünden türemiş “âlim”, “ma lûm’’, “talîm” gibi aynı kökün türev(=müştak)leri olan sözcüklerin bir arada kullanılması bu sanatı oluşturur. Burada sözü edilen metin, bir mısra ya da beyit olabileceği gibi, bir cümle yahut bir paragraf da olabilir. Muallim Nacî yazılış ve söyleyişteki benzerlik nedeniyle aynı köklen türemiş sözcükler olmadıkları hâlde bu izlenimi veren sözcüklerin bir ibarede toplanmasına şibh-i iştikak (iştikak benzeri) adını vermektedir.
Bazı belagat kaynakları iştikakın da cinas konusu içinde değerlendirilmesinin daha doğru olacağını yazar. Gerçekten de bu sanatın örnekleri incelendiğinde bunların bir kısmının cinas başlığı akında değerlendirilmesinin daha uygun olabi-lebileceği görülmekledir.

Diğer söz sanatlarında olduğu gibi iştikakın bir sanal niteliği taşıması için sözde doğal olarak bulunması ve özellikle kullanılmış olduğu izlenimi vermemesi gerekir.
Hâl ü müstakbeli ne olsa gerek
Sevmedi, sevmemişdi, sevmeyecek
Muallim Nacî
Beytin ikinci mısraında Türkçe aynı köklen türemiş üç sözcük vardır. Dolayısıyla bu beyitte iştikak vardır.
Sâfî-dil isen it lebinün zikrini sûfî
Gel gör ne safa-bahş olur câm-ı musaffa
İbni Kemâl
“Sofi! Eğer gönlü teiniz biri isen -içki içerken- onun dudağını an da saf. billûr gibi olan kadeh ne mutluluk verirmiş, gör!” anlamındaki beyitte başarılı bir iştikak örneği verilmiştir. Burada “safâ” ile aynı kökten türemiş iki kelime olan “safî” ve “musaffa” tek teyitte toplanmıştır. “Sûfı” ise aynı köklen türemiş bir sözcük olmadığı hâlde ses benzerliği yüzünden diğer üç sözcük ile aynı köklen türemiş bir sözcük izlenimi vermektedir. Dolayısıyla teyitle “iştikak” yanında bir de “şibh-i iştikak” vardır.
Ol kad-i bâlâ belâsından nice olam halâs
Çün nasîb olan ezelde mübtelâlıkdur bana
İbni Kemal
“Elesı Bezmi”ne yapılmış bir telmihin de yer aldığı bu teyitle Arapça “belâ” ile “mübtelâ” arasında, aynı köklen türemiş sözcükler oldukları için bir “iştikak” vardır. Beyitteki Farsça “bâlâ” kelimesi ile söz konusu iki kelime arasında ise “şibh-i iştikak” vardır.
Gül ârızınla olsa mu’ârız aceb değil
Bir berk yüzlü ne edeb ü ne hayâsı var
Emri
“Gül senin o değerli yanağın ile çatışsa bunda şaşılacak ne var. Gül asık yüzlüdür; ne edebi ne de utanması vardır.” anlamındaki beytin ilk mısraında yer alan “ârız” ile “mu’ârız” kelimeleri arasında “iştikak” vardır.
Dermişsin irem kuyına ol serve irişem
Sağlıkla rakîbâ sen ana irme irişme
Emrî
İlk mısradaki “irisem” ile “İrem” sözcükleri ve ikinci mısradaki “irme”, “irişine” sözcükleri arasında iştikak vardır. Birinci mısradaki “İrem (İrem Bağı)” isim olarak kabul edildiğinde ise. bu sözcük ile diğer iki sözcük arasında bir “şibh-i iştikak” olduğu söylenebilir.
Gördüler ki rûyunı görmek nasîb olmaz ebed
Gözlerün ey şûh bu derd ile bîmâr oldılar
Emrî
Beyitteki “görmek”, “gördüler” ve “göz” arasında iştikak vardır.
Ey dost nazar eyle ki uşşak arasında
Ahmed gibi bir âşık-ı gam-hârı kimün var
Ahmed Haşa
Âşıklığıyla övünen şair, bu beytinde “aşk” kökünden türemiş iki sözcük kullanmaktadır; “uşşak” ve bu sözcüğün tekil şekli olan “âşık”.
Çün çeşme vü pınar periler durağıdur
Çeşmümden ey nigâr-ı perî-vâr kaçma gel
Ahmed Paşa
Şair, “Madeni ki çeşme ve pınar başları perilerin meskenidir, o hâlde ey peri gibi olan güzel; su gibi gözyaşı döken gözümden kaçma gel. ona görün.” demektedir. Beyitte geçen “çeşni (-göz)” ile “çeşme” kelimeleri arasında iştikak vardır.
Âkil ü ma’kûl ü akl u âşık u ma’şûk ıı ışk
Cümle sensin pes nereden geldi bunca kil ü kâl
Ahmedî
Tasavvufun “vahdet-i vücud (-varlık birliği)” anlayışını yansıtan bu beyitte şair, Tanrı’ya seslenerek şöyle diyor: Madem akleden, bu akledilmeye konu olan ve bizzat akıl, âşık olan, âşık olunan ve bizzat aşkın kendisi olan sensin; o hâlde bunca laf söz nereden geldi. “Âkil”, “makûl” ve “akl” sözcüklerinin üçü de aynı Arapça kökten türemiş kelimelerdir. Yine “âşık”, “ma’şûk” ve “aşk” sözcükleri de aynı Arapça kökten türemişlerdir. Ayrıca beyitteki “kil” ve “kal” sözcükleri de aynı kökten türemiş kelimelerdir. Sair bu beyitte aynı kökten türemiş sözcükleri kullanırken bir zorlamaya düşmemiş; dile getirmek istediği tasavvufı düşünceyi etkileyici bir tarzda ifade etmiştir.
Atan anan hakı yitirdün ise
Yeşil tonlar geyesin tonanasın
Yunus Emre
Yunus un “Anne baba hakkını yerine getirdin ise cennette yeşil elbiseler giyer süslenirsin.” dediği bu beyitle “ton” ismi ile “tonanasın” inli arasında iştikak vardır.
Divan Şiirinden İştikak Söz Sanatı Örnekleri
Her ki görür Hâhk’ı her lahzada mahlûkdan
Aşkı hergiz ayrı görmez âşık u maşûkdan (Ruşeni)
Âşık oldur maşukun şevkında ser-gerdân ola
Aşk ile buldum vefalar özge sohbet ehliyem (Ümmi Sinan)
Bir gazel dedim gözün vasfında sihr ettim yine
Der gören bunu diyen şâir değil sehhârdır (Zati)
Yok bende bir amel sana şâyeste âh eğer
A’mâlime göre vere adlin cezâ bana (Fuzuli)
Ahsen-i ahlâk ile meşhûr idi
Câbire cebr itmede mecbûr idi (Hakani)
Sudan topraktan olmaz böyle terkib
Meğer sen akl u candasın mürekkeb (Ahmedi)
Ol kişiden kıl taleb esrâra vâkıf olmağı
Olmaya ilmine âlim âlemin allâmesi (Zati)
Sana kıyâm diyü gelicek rakibürle
Ey kâmeti kıyâmetüm itme sakın kıyâm (Gelibolulu Suni)
Ma’cûn-ı müferrihde bile şimdi ferah yok
Mihnetkede-i dehrde şâdân kimi gördün (Agah)
Nesîm-i cân fezâdur ehl-i zulme âhı mazlûmun
Cihân-sûz olduğun şaymaz sitemkâr olduğun var mı (Âgah)
Vaşf eylese evşâfa sezâ vaşf-ı ‘izârun
Medh eylese her güne ehil namza o lâyık (Âsaf)
Cihân envâra müstağrik olup rûy-ı cemâlinden
Hezârân lutfa muğrik oldu hep ‘ıyd-ı vişâlinden (Behrî)
Matlab-ı a’la visâlün maksad-ı aksâ kapun
Cânlarun maksüdısın diller seni kılur taleb (Celîlî)
Çün dehre kadem basdı her demde kudûmın Hak
‘İzzetle ide mes’ûd rif’atle ide es’ad (Fennî)
Görelden çeşmüm ol nakşı güzel şûretlü nakkaşı
Münakkaş eyledi rûy-ı zemîni sürh ile yaşı (Zati)
Ol kişiden kıl taleb esrara vâkıf olmağı
Olmaya ‘ilmine ‘âlim ‘âlemün ‘allâmesi (Zatî)
Zâhide din uğramak isterse Tanrı hışmına
Nâzır olsun bir nazar ol çeşm-i câdudan yana (Zati)
Mihr-i hüsn-i dil-berün vasf olmaya bir zerresi
Haşre dek halk-ı cihan olsa eger vaşşâf ana (Zati)
Şi’ri şu’arâ şi’rine olurdu müşabih
Ola idi eger kim ruh-i dil-ber gibi her ruh (Zati)
Kudreti yitişmedi virane gönlüm yapmağa
Her dil-i virânı ma’mur eyledi mi’mâr-ı ‘id (Zati)
Bir gazel didüm gözün hakkında ey Mûsi-kelâm
Bir gören sihr eylemiş Zâti ‘aceb sahir midür (Zati)
Mışr-ı hüsnün şahısın bi-vezn idersin zulmi lık
Hey kıyâmet ‘arşa-i mahşerde mizan yok mıdur (zati)