Fuzuli, Aşk derdiyle hoşem terk-i nasihat kıl refik Gazel Tahlili

Bu yazıda Fuzuli’nin Aşk derdiyle hoşem terk-i nasihat kıl refik gazelini tahlil etmeye çalışacağız. Fuzulinin şiirinin temasını ve Fuzuli’nin dünya görüşünü inceleyerek başlamamızda fayda var. Şiiri anlamak için sanatçısının dünyaya bakış açısını da göz önünde bulundurmak gerekir. Hele de divan şairleri için bu kaçınılmazdır. (Fuzuli Türkçe Divanı’nda 14. numaralı gazeldir.)
Fuzuli neden Fuzulî Mahlasını almıştır.
Fuzûlî kelimesi, hem “kendini ilgilendirmeyen işlere karışıp lüzumsuz sözler söyleyen kimse”, hem de “yüce, üstün, erdemli” anlamına gelmektedir. Şair bu mahlası niçin seçtiğini Farsça divanının önsözünde şu şekilde açıklamaktadır: “Şiire başlarken günlerce bir mahlas almak yolunda düşündüm. Seçtiğim mahlasa bir müddet sonra bir ortak çıktığı için bir başka mahlas alıyordum. Nihayet benden önce gelen şairlerin ibareleri değil mahlasları kapıştıklarını anladım. Karışıklığı ortadan kaldırmak üzere Fuzûlî mahlasını seçtim. Bu adı kimsenin sevmeyeceğini ve bu sebeple almayacağını tahmin ettiğim için adaşlık endişesinden kurtuldum. Ayrıca ben, Allah’ın inâyetiyle bütün ilim ve fenleri nefsinde toplamış bir insan olarak geçiniyordum. Mahlasım bu amacı da içine alır.”
Âlim bir şair olan Fuzûlî şiir hakkındaki görüşlerini Türkçe divanının önsözünde şu şekilde açıklamıştır: “İlimsiz şiir esası yok dîvar olur ve esassız dîvar gāyette bî-i‘tibâr olur.” Mukaddimede daha sonra aşk şiirleri yazdığını, fakat bunların uzun ömürlü olmayacaklarını anlayınca gece gündüz çalışarak bütün ilimleri öğrendiğini söyler. Fuzûlî’ye göre şiir insanı yücelten ilâhî bir lutuftur. Allah şiir kabiliyetini çok az kuluna nasip etmiş, süse ihtiyaçları olmadığı için peygamberlerine bile vermemiştir.
Güzellik ve aşk anlayışıyla birlikte devrinin ruh ve bedenle ilgili düşüncelerini Ṣıḥḥat u Maraż’da, tasavvufî nitelikte nasihatçiliğini Rind ü Zâhid’de, tasavvuf felsefesiyle dünya ve hayat görüşünü ise bunun yanında başta Leylâ vü Mecnûn mesnevisi olmak üzere divanlarındaki çeşitli şiirlerde ortaya koymuştur.
Fuzûlî’yi Türk edebiyatının en büyük simalarından biri yapan husus samimiyeti, coşkunluğu, sadeliği, duyarlılığı ve ifade kudretidir. Fuzûlî aşkı, ıstırabı, dünyevî zevk ve zenginliklerin boşluğunu ve hiç kimsenin pençesinden kurtulamayacağı ölüm düşüncesini olağan üstü bir lirizm ve sanat gücüyle ifade etmiştir.
Fuzûlî’nin şöhreti, nüfuz ve tesiri daha kendisi hayatta iken bütün Türk-İslâm ülkelerine yayılmaya başlamıştır. Türk-İslâm âleminde onun adı sadece büyük bir şairi değil aynı zamanda velîlik mertebesine yükselmiş bir Hak âşığını çağrıştırmaktadır.
TDV İslam Ansiklopedisi Fuzuli maddesini okuyabilirsiniz.
Şiir Tahlili

Aşk derdiyle hoşem terk-i nasîhat kıl refîk
Ben ki tiryâkî mizâcem zehr kâr etmez bana
Aşk derdiyle hoşum, nasihat etmeyi bırak dostum. Ben ki tiryaki mizaçlıyım, zehir işlemez bana. Aşk derdiyle mutluyum, bana nasihat etme. Zehir işlemez bana, ben alışkınım

Gam diyarında ecel peyki güzar etmez mana
Yok sanur varum meger kim i’tibar etmez mana
(Gam diyarında ecel habercisi bana uğramıyor. Galiba bende olan şeyi yok zannediyor da i ‘tibar etmiyor.)
Beyitte Fuzuli aşk ıstırabı içinde kıvrandığı halde bir türlü ölemediğini yani ecelin ona gelmediğini söylüyor. O kadar ıstırap içindedir ki ecel dahi fuzuli’nin canının olup olmadığından şüphe eder. Canının olup olmadığını farkedemez. Aşıklar için za’fın son derecesi istenir. Onlar daima canlarının yani maddelerinin vücutlarından çıkmasını isterler. Fuzuli bu beyitte kendisinde artık madde ve masivadan bir şeyler kalmadığını anlatıyor.
Yar cevr etmez mana ağyar ta’lim etmeden
Billah ağyar etdügi ihsanı yar etmez mana
(Sevgili bana cevretrniyor. Ancak ağyar , başkaları ona öğretiyorlar. Ondan sonra cevrediyor. Allah’a yemin ederim ki , ağyarın bana ettiği iyiliği yar etmiyor.)
Aşıka sevgilinin cefası lazımdır. Çünkü cefa edince onu biliyor, tanıyor ve onunla meşgul oluyor dernektir . Bu istenen bir şeydir. Ya hiç tanımayıp bilmese . Asıl fena olan odur. Yukarıda geçen şu beyt bunu teyid ediyor.
Ey Fuzulf hub olanlardan tegdfüldür yaman
Ger cefa hem gelse anlardan bir ihsandur sana
Yar aşıka cefa edecek, ona sevmeyi öğretecek, her şeye rağmen kendisini sevdirecek ki aşık, aşkı kemaliyle anlasın Hicran , aşıkı Hakk’a yaklaştırır. Çünkü aşk heyecanı daima artar. Visal olursa aşk ıstırabı kalkar.
Dağıdur her lahza raht-ı ayşumı ahum yeli
Hansı na-hak zulmdür kim ruzigar etmez mana
(Her lahza ahırnın rüzgarı zevk ve safaya ait ne varsa , fırtına şeklinde esip , darmadağın ediyor. Rüzgarın bana etmediği hangi haksız zulüm vardır.)
Bu beytte “ruzigar” kelimesi iki manaya kullanılıyor. B iri rüzgar, ikincisi zaman . İkinci mısrada daha ziyade zaman ma’nasınadır. Lakin Fuzfili’ye asıl zülmeden kendisidir. Kendi ahıdır. Zaman, onu mustarip ediyor, ah ettiriyor.
Aşk zevkiyle hoşem terk-i nasihat kıl refik
Men ki tiryaki-mizacem zehr kar etmez mana
(Aşk zevkinden memnunum. Ey arkadaşım bana nasihatı terket. Ben tiryaki mizaçlıyım bana zehir tesir etmez.)
Fuzull , mecazi ve hakiki ne olursa olsun aşk için yaratılmıştır. Arkadaşı ona nasihat ediyor. Bu aşk zehirdir, bundan vazgeç diyor. Fuzfüi’de şu cevabı veriyor: Ben tiryaki mizaçlıyım , yapılışını , yaratılışını böyledir.
“Tiryak” bir ma’nada afyon bir ma’nada da panzehirdir. Afyonkeşe de panzehir yaratılış” olana da zehir kar etmez . Aşkın zehire benzetilmesi insanı benliğinden sıyırıp fenafillaha eriştirdiği içindir.
Çarhdan aşurmadan yadunla ah-ı ateşin
Kadr edüb gerdun şererden zer nisar etmez mana
(Seni anarak ateşli ahımı felekten aşırmadan, bu dönen felek bana kadr ve itibar gösterip kıvılcımlardan başıma altın saçmaz.)
Ateşli ah , güneşin doğuşunda ve batışında ufukta görülen manzaradır. Fuzuli’nin ahını çarhdan aşırması , güneşin batmasıdır. Güneş batınca yıldızları birer kıvılcım gibidir. Birisini taltif eden emirler ve padişahlar ona altınlar hediye ederler. Yıldızlar da dağıtılan altınlara benzetiliyor. Bir de aynı manzara havai fi şekte görülüyor. Ateş halinde göğe yükselen fişek bir yerde patlar ve kandil yere kıvılcımlar yağdırır. İkisi de bu beyitte vardır.
Felek bana zulmedip ateşli ahlar etmeye mecbur etmedikçe , bana bir Iütuf eseri göstermez demek istiyor.
Bu ateşli ah , sevgiliyi anarak edilen ahtır. Göklere yükselen ah aynı zamanda sevgilinin kametidir.
Nakd-i can tarac-ı gamdan saklamak düşvardur
Işk ta seng-i melametden hisar etmez mana
(Aşk , etrafıma melamet taşından bir kale vücuda getirmedikçe can parasını aşk ıstırabının yağmasından kurtarmak çok güçtür.)
Aşk ıstırabı , gam can servetini yağma edecek. Fakat can , madde ve masiva olduğu halde bir müddet lazımdır. Çünkü salik h ayatta iken irfanı elde edecektir. Ve bu irfan için önüne açılan kitap, kainat kitabıdır, masivadır.
Ve sonra aşık hayatta olduğu müddetçe aşkı ve onun ıstır,abını tadacaktır. Bu, aşıkın istediği bir ıstıraptır. Bu aşk ıstırabına dayanıp canı yağmadan kuıtarmak için aşıkın etrafını meiamet taşlarından yapılmış bir hisar, bir kale sarmalıdır. Melamet taşları ne kadar çok olursa aşıkın mukavemeti o kadar çok artar . Can , bir servettir, paradır, onunla irfan satın alınır. Kolayca elden çıkarmamalıdır. Madde , masiva ne kadar fazla kuvvetlenirse onu yenen ma’na kudretinin kıymeti o kadar yükselir.
Yad-ı la’lünle Fuzuli gözleyüb rah-ı ‘adem
var bir tedbiri amma aşikar etmez mana
(La’le benzeyen dudağını anarak Fuzuli yokluk yolunu gözlüyor; ümit ediyor. Bir tedbiri var amma bana sırrını açmıyor.)
Lal , dudak tasavvufta ‘ademdir, fenafillahtır. Yokluğa ulaşmadır. Teklik yani vahdete ulaşmak. Yaratıcı ile bir olmak onda yok olmaktır. Vahdet-i Vücut olmaktır. Fuzuli onu anarak, fenafillahı onda görerek yokluk yolunu gözlüyor.
Evvela, yokluk göz ile gözlenmez çünkü yoktur. La’lini anarak diyor, çünkü la’l de görünmez, ancak yad edilir. Bu ‘adem yolunu gözlemekle bir şeyler yapmak istiyor amma bana açıklamıyor. Çünkü yok ki açıklasın Lalden, ademden bahsederken var ve aşikar kelimelerini kullanması bir tezattır. Sonra ekseriya dudaktan bahsedilen beytlerde fi’il , ekseriya menfi ve istifhamdır. Aşıklarda gaye fenafillaha erişmektir. Fuzuli bunu çok sanatkarane
bir şekilde ifade etmektedir.