Osmanlıca, Cenap Şehabettin – Riyah-ı Leyal – Günümüz Türkçesiyle

Merhabalar Cenap Şehabettin’in Riyah-ı Leyal isimli şiirinin Osmanlıca metnini ve günümüz türkçesine çevirisini bu yazımızda sizlerle paylaşıyoruz. İyi okumalar. Daha fazla Osmanlıca metni sitemizde bulabilirsiniz. Bunun için sitenin sağ üst kısmında bulunan arama kısmına “Osmanlıca” yazarak tüm metinlere ulaşabilirsiniz.
İyi okumalar!
Riyâh-ı Leyâl
Ey gizli kebûterlerin âheste sürüdü,
Ey mirvaha-yî lâne-yi mürgân
Ey bâd’ı hırâmân;
Âfâka inince gecenin sütre-yi dûdu
Başlarsın ufuktan seyelâna
Bâlîn-i cihâna.
Ol dem ki olur, ey tarab-âmûz-i hayâlât,
Bir nây-i zümürrüd gibi nâlân
Destinde nihâlân…
Ol dem, ki olur dest-i bilûrunda semâvât
Bir çeng-i dil-âvîz-i müzehheb,
Bir ûd-ı mükevkeb…
Ol dem getir ondan bana ey bâd-ı peyem-res,
Ondan bana sen gizlice bir ses,
Ey bâd-ı peyem-res,
Ol dem getir ondan bana sen gizlice bir ses,
Ol dem götür, ey bâd-ı şeban-gâh,
Benden ona bir âh!..
Bir ninni ile rûh-ı leyâli uyutursun;
Ervâha eder davet o ninni
Bir hâb-ı mugannî!
Bir hâb-ı mugannî ile ruhu avutursun;
Bir hâb-ı mugannide gönüller
Ru’yâları dinler!
Ey bâd-ı mugannî ki hadâikte verirsin
Her nağmeye, her sâza muâdil
Yapraklara bir dil…
Ey bâd-ı muattar ki semâdan getirirsin
Her zühreye bir nefha-yı hoş-bû,
Bir bûse-yi dil-cû…
Bir ses getir ondan bana ey bâd-ı peyem-res,
Bir şeb getir ey bâd-ı peyem-res,
Ondan bana bir ses!..
Ey bâd-ı peyem-res, getir ondan bana bir ses;
Yâhud götür, ey bâd-ı şeban-gâh,
Benden ona bir âh!..
Ey dağların en sâf ü tabîî nakarâtı,
Tekrîr-i sürûdunla ağaçlar
Cûlar gibi çağlar!
Dağlarda akan çeşmelerin hoş nağamâtı
Eyler seni ey bâd-ı tabîat,
Dağdan dağa da’vet!
Ey zemzeme-fermâ-yı ser-âheng-i sahârî,
Her sûdan edersin dil ü câne îsâl-i terâne!
Senden alır elhânını ebhâr ü mecârî;
Her sâhile bir neş’e verirsin,
Bir ses getirirsin…
Bir ses getir ondan bana ey bâd-ı peyem-res.
Bir şeb getir ey bâd-ı peyem-res,
Ondan bana bir ses!..
Ey bâd-ı peyem-res, getir ondan bana bir ses;
Yâhud götür, ey bâd-ı şeban-gâh,
Benden ona bir âh!..
Mizmâr-ı serâdan gelen âsûde nevâlar
Cûlardaki sâzende hayâlât,
Dağlardaki esvât,
Ebhâr ü sevâhildeki beyhûde sedâlar
Vermez dil-i şeb-hîzime ârâm;
Etmez beni hoş-kâm!
Ben neyleyim elhân-ı yek-âheng-i cihânı?
Ey lâne-yi seyyâl-i mezâhir,
Ey bâd-ı meşâcir,
Anlat bana bir dildeki âheng-i nihânı,
Gönder bana bir zemzeme-yi sâf,
Bir nağme-yi şeffâf…
Bir ses getir ondan bana ey bâd-ı peyem-res.
Bir şeb getir ey bâd-ı peyem-res,
Ondan bana bir ses.
Ey bâd-ı peyem-res, getir ondan bana bir ses;
Yâhud götür ey bâd-ı şeban-gâh.
Benden ona bir âh!..
Servet-i Fünun

