Okuyorum: İskender – Elif Şafak

Kitap henüz bitmedi ama bir şeyler söylemek için bekleyemedim. Bu kitabı ve Şehrin Aynalarını da okuduğumda Elif Şafağk’ın bütün kitaplarını okumuş olacağım. Başta şunu söylemeliyim. Gerek kurgusal anlamda gerekse anlatım tarzında yazar asla kendini tekrar etmiyor. Bugüne kadar okuduğum her kitabım bambaşka bir tat aldım. Kitap töre cinayetlerini konu alıyor desem eksiklik olur. Kitabı okuyun daha pek çok şeyden bahsettiğini anlayacaksınız. Bir cümleyle kitap özetlenir mi hiç?

Kitap okurken yaptığım şeylerden biri de kitaptan notlar almaktır. Bazen kimse anlam veremez aldığım notlara sevdiğim bir benzetme, bir deyim, bir karakterin bir özelliği bile benim için alıntı olabiliyor. Kağıt Helva’yı okuduğumda hayal kırıklığına uğramıştım, alıntıların alıntılarımla uymamasına şaşırmıştım. Anladığım ile anlatılan arasında farkların olması normal olmalı.
Yazının burasından sonra kitapta beğendiğim yerleri paylaşacağım. Konuyla ilgili ipuçlarını vermeyeceğim sadece sevdiğim betimlemeleri alacağım.
“Ne zaman üç ya da daha fazla kişi dar bir alanda uyusalar, er ya da geç soluk alıp verişleri eşzamanlı oluyordu. Belki de bu, Tanrı’nın bize didişip durmaktan vazgeçtiğimiz takdirde eninde sonunda birbirimize uyum sağlayacağımızı anlatma şekliydi.” (s.76 – İskender)

“Kelimeler de insanlar gibi gezerlermiş meğer uzaklara hem de çok uzaklara ulaşırlarmış” ( Adem’in muhtarla konuşması sırasında Ademin Annesi Ayşe’nin kaçışından muhtarın haberdar olması üzerine ademin derin düşüncelerinden biri.)

“Alex, sen de ben de biliyoruz ki sen asla özgür bir adam olmayacaksın. Serbest kalsan dışarıda sokakta olsan da işlediğin suçun içinde hapissin her zaman” (Alex burada ingilizlerin İskender’e seslenme şeklidir. Memur andrew’in hapiste İskendere söylediği söz. İskender bu sözü ilk kez doğru bir laf etmişti diyerek yorumluyor.

” İnsan ömrü kısaydı, bir kurçuğunkinden farksız. Ya da ipekböceğininkinden. Ademoğulları, Havvakızları tuhaf mahluklardı. Kurtçuğa benzetsen alıır, ipekböceğine benzetilmekten keyif duyarlardı. Böceklerden iğrenir ama parmağına uğuböceği konsa hayra alamet sayarlardı. Sıçanlardan tiksinir. Sincaplara bayılırlardı. Akbabalır itiçi, kartalları heybetli bulurlardı. Sinekleri hor görür,  ateşböceklerine bayılırlardı. Bakır ve demire ehemmiyet vermez, altına taparlardı Ayaklarının altındaki taşlara dönüp bakmazken mücevherler için delirirlerdi. 
Cemile’ye öyle geliyordu ki insanlar her hususta birkaç gözde seçiyor, geri kalanların kıymetini bilmiyorlardı. Halbuki hayat bir devridaim idi. O beğenmedikleri nesneler de en az beğendikleri kadar elzemdi. Bu alemdeki her parça, bir başkasını geliştirmek, iyileştirmek, değiştirmek için yaratılmıştı. Ne sivrisinek ateşböceğinden önemsizdi, ne de pirinç altından.”
Sanırım yeterince alıntı yaptım. Kalanını kendime saklıyorum. Defterimin tozlanmaya aday sayfaları arasında yıllar sonra okunup hatırlanmak üzere. 
Kitabı bir saat önce bitirdim. Dün başlamıştım oldukça sürükleyici bir kitaptı. Tavsiyem bir çırpıda okuyun ki olay örgüsü karışmasın. Karakter şemasını başta vermesi çok iyi olmuş ilk sayfalara başlarda sık sık bakıyor insan ama herkesin öyküsü anlatıldığında ikinciye bakma ihtiyacı hissetmiyor.
Sonraki yazılarımda “tırnak arası” etiketi altında okumakta olduğum kitapları ve buradan sevdiğim tırnak arası alıntıları yazacağım. Sevdiklerimi sevmeniz ümidiyle hoşçakalın. Mutlu okumalar.

Bunlar da hoşunuza gidebilir...

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

WP Twitter Auto Publish Powered By : XYZScripts.com