Arka arkaya iki Elif Şafak kitabı okuyorum. Genelde yazarları arka arkaya okumak iyi değildir. Farklı tatlar için üst üste aynı türde yemeğin yenmemesi gibi bir şey. Katı bir kural değil. o yüzden çiğnedim kendimce koydum mu koyamadım mı tam olarak belli olmayan bu kuralı.
Elif Şafak’ın üslubuna hayranım. Her cümlesini içer gibi okurum. Daha kitap bitmedi yazıya başladım İskender’i okurken de öyle yapmıştım. Sevdiğim bir kaç cümleyi alıntı yapacağım yine. Bu cümleler kitabın konusu hakkında en ufak bilgi vermeyen cümleler olacak ki sizlerde okuduğunuzda farklı bir tat alın diye. Hatta bazen bu alıntıları farketmeden satırlar üzerinde göz gezdirip gideceksiniz.
Okumayı seven güzide arkadaşlar. Okumayı sevdiğinizi biliyorum, bu satırları da okuduğunuza göre seviyorsunuz demektir.
Kitabın 82 sayfasında okumuş insanların çocuklarının harflere, kitaplara sonra okumaya ve okula olan nefret dolu duygu temelllerinin okuma tutkusuna sahip babaların ihmalleri ile atıldığını anlatan bir paragraf var. Paragrafı olduğu gibi almak istemiyorum. Çünkü o zaman yazarın emeğine haksızlık olur.
Çocuk babasının odasına girer. Üst üste yığılmış kitaplara, mürekkep hokkasına kağıtlara bakar ve koklar. Kokmuyor. Hoş kokmadığını görür. Bu satırlarda babasının bu denli kağıtlara düşkün oluşunu anlamaya çalışan (okuma yazma henüz yokken) bir çocuğun kağıdı kitabı mürekkebi tanıma çabası çok güzle anlatılmış.
“Kitaplara yukarıdan aşağıdan tersten düzden bakıp harfleri bir şeylere benzetmeye çabalıyordu. Çabaları sonuç vermediğinde harflere duyduğu nefret katbekat artıyor içindeki öfke dalgası kabardıkça kabarıyordu.”
Arkadaşımın babası profesör ve kendisi okumayı sevmiyor. Üniversiteyi zorla bitirdi. Kitaplardan nefret eder. Sanırım onun çocukluğunda da babasının onunla oynamak ilgilenmek yerine kitaplarla ilgilendiği zamanlar olmuş, olabilir. Ona bu satırları okutacağım ve soracağım.
“Her tiyatro sahnesi büyük bir aynaydı, izleyicilere tutulmuş Ve her ayna büyük bir tiyatro sahnesiydi, hayatın göbeğinde kum muş İnsanlar, geçmişin çıbanlarından artakalan çukurlan paha biçilmez taşlarla kapatan, bugünün kisvesindeki yırtıklan caîcafh unvanlarla yamayan, rüyalarındaki geleceğe baktıklarında gözleri kamaşan insanlar, tiyatro sahnelerinde aynalan görürdü; aynalar- da da tiyatro sahnelerini. Aynalardaki suretlere dokunmak kabil değildi. Uzanan eller, aynaların sırlarına dokunur dokunmaz had- lerini hatırlayarak gerisingeri çekilirlerdi. Sert yüzeyde kıvranan tırnakların çıkarttığı o iç gıdıklayıcı ses kalırdı geride. Oysa sağırdı aynalar.”
“Dört ana unsuru tartışırken, neden ateşe ötekilerden daha fazla yer ayırdığım bilmiyordu. Semenderin hikâyesine takılmıştı aklı. Semender içine atıldığı ateşte bir müddet yanmadan durabilirdi çünkü kendi vücudunun nemiyle en yalandaki alevleri söndürmeyi başarabilirdi. Ne var ki, vücudunun nemi tükendiğinde, sönen alevlerin canlanması ve ateşin her yanı kaplaması kaçınılmazdı. O vakit Semender ölmeye mahkûmdu. Demek ki, Semender, vücudunun nemi tükenmeden ateşten çıkartılırsa bir kahraman, nemi tükendikten sonra ateşten çıkartılırsa bir kül yığını olacaktı. Demek ki, aslolan zamanlamaydı, zamandı. İnsanlar, zamana değil de ana baktıkları için, Semenderin ateşi altedebileceğini sanıp boş hayallere kapılıyorlardı. An kopukluktu, zaman süreklilik. Zaman nizamdı, an düzensizük. Akü zamanın ellerinde yeşerirdi, sezgiyse anın. Şeytan arım efendisiydi, Tann’ysa zamanın. Kitabın üçüncü ve son kısmını ruhun ölümsüzlüğünü ve Yaradan’ın yüceliğini açıklamaya ayırmıştı. Burada ruhun ölümsüzlüğüne inanmayanların dünyaya saçtıkları nifak ve kötülük tohumlarını anlatıyordu. Ruhun ölümsüzlüğünü görmek istemeyenlerin başında kabil gelir….”
Aslında kitapta alıntı yapılacak çok fazla şey vardı. Ancak malumunuz tanıtım yazısı amacına değil de daha çok korsan’a dönüşmesi endişesinden dolayı daha fazlasını almadım. Bazen birkaç sayfalık hikayeler yer alıyor onları da paylaşmayı çok isterdim ama siz zaten kitabı okuyunca farkedeceksiniz. Eğer yorum yazarsanız kendi alıntılarınızı da beni ve bu sayfayı daha sonra okuyacak olanları mutlu edersiniz.
Açılmayan PDF dosyalarına google drive üzerinden talep göndermeyin bunun yerine yorum yazın. Google üzerinden gönderdiğiniz taleplere dönüş yapamıyorum.