Yazmak: His Kayıt Makinası
Yazmak insana faniliğini unutturan İlahi bir güç, ama bugünlerde bana yazdıklarımı yayınlama kudretini vermedi. Bloguma uzun aralıklar halinde yazılar ekliyo olmam size çok sık yazmadığım intibası uyandırmış olabilir. Aslında yazıyorum. Defterler, kağıtlar dolusu ama kağıttan bilgisayara aktarmak benim için büyük eziyet.
Basılı kağıtın teni kadar sıcak olmasa da bu parlak ekran, yine insanda doğurduğu his yukarıda da söylediğim gibi faniliği unutturan bir his. Şimdi her şeyi söz uçar yazı kalır’a bağlamak istemiyorum ama öyle işte.
Yazmak, sadece kendini anlatmak eylemi midir? Yoksa anlatamadığımız için mi yazıyoruz?
Yazarken dinleyicinin kendi söz sırasını beklememesi sadece dinlemesi/okuması mı bizi bu kadar cezbediyor.
Her şeyi hatırlayabilirsiniz. Olayları, insanları, yerleri, renkleri, sesleri… gördüğünüz duyduğunuz ne varsa hatırlayabilirsiniz ama hissettikleriniz. İşte onları asla hatırlayamazsınız. Bir duygu o an yaşanır ve biter. Heyecanınızı asla eskiden hissettiğiniz gibi dipdiri hatırlayamazsınız. Nitekim hiçbir duygu da birbirine benzemez aynısını hissetsek bile ama bu da başak bir yazının konusu olmak üzere kapatılıyor şimdi.
Renkler sesler kayıt edilebiliyor. Hatırlanabiliyor; duygular ise ancak yazarak hatırlanabilir. Bir çiçeğin bir rengin size hissettirdiklerini ancak yazıyla kayıt altına alabilirsiniz. Ancak yazıyla hatırlayabilirsiniz.