Bir yokmuş, bir yokmuş
Size bir hikaye anlatacağım.
Raviyanı ahbar ve nakilanı asardan rivayet olunurmuşçasına dinlenile.
Uzak ülkelerden birinde Zabıt Katipliği sınavları vardır. Sınavdan önce komisyon üyelerinin telefonu çalar da çalar. O sıralarda adalet dağıtılan bir kurumda sürekli olarak çalışanlar tayin istemektedir. Sınava girerler kazanırlar ve hiç tayin dönemi olmadığı halde bir telefonla tayinleri çıkar. Dilekçe verirler ve anında cevap gelir. öyle ki 18 saat içinde tayinleri çıkan insanlar da duyulmamış vakıalar değildir.
Komisyon üyelerinden biri bir gün kaleminde “Herkes tayin istiyor burada duracak adamları almak lazım. Tayin isteyecek kimseler aslında girmesin tayin isteyeceği yerde girsin madem sınava” diye kendi çapında atarlanır.
Bir gün bir telefon çaldı. Telefonu bir hakim açtı. Bu hakim komisyon üyesi idi. O sırada odada elindeki evrakı imzalatmak için bir katip gelmişti. Telefon katibin gelmesinden ve havale edilecek evrakları hakimin imzası için uzatmasından sonra çaldığından katip de odada idi.
– Evet sayın üyem. Tamam sayın üyem. elimizden geleni yapacağız sayın üyem. Çocuğun ismi neydi sayın üyem.
Elindeki kalemle masanın üzerindeki bir not kağıdına bir isim yazılır. Arayan üyenin Hsyk, Yargıtay, Danıştay her yerden olabileceğini düşünür o sırada zabıt katibi.
Kağıda yazılan isim nedir bilinmez.
Gökten 3 elma düştü.
Dedem Korkut geldi ve soy soyladı boy boyladı. Görelim ne soylamış: Telefonla gelen telefonla istediği yere gider. Bu devran böyle sürer gider.
Bir dönem liyakat ilkesi böyle zedelendiği için fetö kurumlara sızdı. Yarın başkaları da sızabilir. Bu yüzden sistemi herkes için adaletli olacak şekilde düzeltmeleri gerekiyor. Yoksa ülke olarak bir arpa boyu yol gidemeyiz.