Hayriye-i Nabi eserinin özeti

Bundan 5-6 yıl önce Edebiyat fakültesinde son sınıf öğrencisiyken hocamız bize Nâbi’nin hayriyesini okutup özetlememizi istemişti. Özeti yaparken çalakalem almış olduğum notlar geçti dün elime. İstedim ki sitemde bunu yazayım benim gibi siz de yeni baştan uğraşmayın. Nabi’in Hayriyesini de mutlaka okuyun. Okumayın demiyorum. Yanlış anlaşılmasın. Gelelim girizgahtan sonra eserin özetine.

Hayriyye’nin giriş kısmı öncelikle besmele ile başlamaktadır. Şair bu bölümde Allah’a şükr eder. Hayriyye’yi yazma imkanı verdiği İçin Allah’a şükür ile başlar.

Hayrıyyenin İlk Beyti:

Hamd ol Allah-ı Azimü’ş-şâna

Mübdî’-i Dâ’ire-i imkâna

Daha sonra nabi insanı ve diğer canlıları ele alır insanın diğer canlılardan daha üstün yaratıldığına denir eşrefi mahlukat olarak yaratıldığından bahseder. Anasır-ı Erba yani dört temel maddeye ateş toprak hava ve suya, bir de hayvanata, nebatata ve madenlere değinir.  Hz. Adem’e, meleklerin Hz. Adem’e secde edişini, kısacası ilk insanın yaratılışından bahseder. İnsanların farklı farklı olduğunu, insanların neden siyah ve beyaz olarak yaratıldığını anlatır.

Hayriye-i Nabi’de Peygamber Efendimiz (sav)’e özel bir yer ayırmıştır eserinde. Onun insanlığın en güzeli ve en şereflisi olduğunu anlatır. Bu bölümde Nâbi ayet ve hadislerden iktibaslar yapmıştır. Eserin geneline baktığımızda bu bölümün diğer bölümlere nazaran dilinin ağır olduğunu görüyoruz. Bu giriş bölümünün sonunda ise Peygamberimize salavat getirilmesini öğütlemiştir.

Sonraki bölümde Nabi oğlu Eba’l Hayr Muhammed Çelebi‘ye öğüt verir. Dünya ve hayat sevincini onda görür. Eba’l Hayr’ın ne zaan doğduğunu ve eseri ne zaman yazıdğını dile getirir. Nereli olduğunu ve nerede daha çok kaldığını şu beyitlerle ifade etmiştir. 

Vatanum şehr-i dil-ârâ-yı Ruha

Vakt-ı tahrir makarrum Şehba

Edirne ve İstanbul’da da ikamet ettiğini dile getirir. Bölümün sonunda suyu ve havası güzel olan Halebe gittiğini söyler.

Bundan sonraki bölümde nesebinin âli bir soy olduğunu dile getirir. Eserinin adını Hayri-name olduğunu bu bölümde anlatır. Hatta oğluna bu eseri canından bile ayrı tutmamasını öğütler. Eserin herkese ulaşmasını ve herkesin bu eserden istifade etmesini istediğini söyler. Karşılık olarak da onlardan, eserden faydalananlardan sadece dua etmelerini ister.

Diğer bölümde ise islamın şartlarına değindiğini görürürüz.  Şehadet getirmeye ayrı, namaz kılmaya ayrı, oruç tutmaya ayrı…. başlıklar ile dile getirmiştir.

İlk önce kişinin şahadet getirmesini ister. Daha sonra Allah (cc)’nin emrettiğini yerine getirmektir. Fazlara, vaciblere, sünnetlere uyulmasını ister. Çünkü bunların hepsinin ayrı ayrı sırları vardır. Cennetin kapısında şahadetin yazılı olduğunu anlatır.

Namazın güzelliğini anlatır. Namaz müminin miracıdır. Namaz kılmayı şu şekilde ifade eder. Kişi kıyamda iken elif gibi olur. Rüku’da iken dad gibi olur. Secdede iken ise mim harfi gibi olur. Bu harfleri birleştirerek namaz kılmayan “Adem” olur mu? der.

Orucun faziletleri anlatılır. Daha sonra oruçlunun ağız kokusunun Allah katında misk gibi olduğunu söyler. Hac ibadetinden de bahseder. Hacdan başka yere sefer yapılmasının beyhude olduğunu söyler. Dünyanın ortasının ka’be olduğunu, ins ve cinin kabesi olduğunu söyler. Hacerülesved, zemzem, safa, ihram, umre, mina gibi hac ibadetine ait olan unsurları dile getirir.

Zekat vererek malın hayırlı ve bereketli olacağını vurgular. Zaten tüm mal Allah’ındır. Vereceğin zekat fakirlerin hakkıdır. Malın temiz iken kirletilmemesi gerekir. Zamanında zekatın verilmesini söyler. Kimsesizlere, fakirlere, yetimlere sahip çıkılmasını ifade eder. Fakirler istemekten utanırlar onları senin gidip bulman gerekiyor diye söyler.

Bunlardan sonra Hayriye-i Nabi’de ilim öğrenmeye değinir. İlim öğrenmenin güzelliklerinden bahseder. İlim öğrenmenin müslüman kadın ve erkeğe farz kılındığını, ilimin sahilsiz bir deniz olduğunu söyler. İlim olarak da hadis, fıkıh ve tefsirin yettiğini söyler.

Allah’ın marifetinden bahseder. Cahil olmamasını ister. Her ilim konusunda biraz bilgisinin olması gerektiğini söyler.  Okumasını istediği kitaplar Mesnevi ile Muhyiddin-i Arabî’nin eserleridir.

Nâbi daha sonra İstanbul’u ve İstanbul’dakileri över. Her kemal sahibinin İstanbul’da tanındığını ifade eder. Hüner sahipleri burada tanınır. Tezhip, hat, nakş, tasvir yeni bütün sanatlar İstanbul’da şereflenip yücelirler. Ayasofya Camii’nden bahseder. Taşra ile İstanbul’un içinde bulunduğu durumu ifade eder. Şehirde evini yapmasını öğütler. Taşrada marifetten eser kalmadığını dile getirir.

Yazıda mecburen kısa kısa yazmak zorunda kaldım çünkü bildiğiniz üzere Hayriye-i Nabi hacimli bir eserdir. Burada yapmak istediğim şey eserin konularından bahsetmekti. Ancak bunu sırasıyla yapmak daha güzel olacaktı. Kısa cümleler ile siz bendelimiyim.com ziyaretçilerine anlatmaya çalıştım. Anlatım bozuklukları olabilir hoşgörünüze sığınıyorum.

Daha sonra Nabi güzelliklerden bahseder. Şehvetin kötülüğüne değinir. Yüzdeki ve boydaki güzellikleri ifade etmiştir. Ama bu güzellikleri güzel şekilde kullanmak gerektiğini öğüler. Kulağı boş yere başka şeyler için yormamak gerektiğini ifade eder. Eğlence ve gülmeye yönelenleri uyarır. Latife yapmanın lezzetinin zamanının az olduğunu ve günahının çok olduğunu vurgular. Güler yüzlülüğün güzelliğini, ekşi suratlı olmanın çirkinliğini ifade etmiştir. Kibirlenmenin kötülüğünü ifade eder. El etek öptürmemek gerektiğini ifade eder. Edepsizlik şeytanın vasfıdır der. Davetsiz bir yere gidilmemesini öğütler. Özellikle içik meclisine oturmamasını ister. Kimsenin ayıbını yüzüne vurmasını istemez. Kimseyi küçük düşürmeyi de istemez.

Yalan söylememek gerektiğini ifade eder. Sihircilikle uğraşmamak gerektiğini ifade ederek gaybı yalnız Allah’ın bilebileceğini söyler. Sihirbazlarının sonlarının kötü olduğu konusunda uyarıda bulunur. Kıyafetle şöhret yapmamak gerektiğini tembihler.

Hayriye-i Nabi‘de baharın güzellliklerini anlatır. Allah’ın baharı ne güzel yarattığını, Allah’ın sanatına bakarak onun güzelliğini görmek gerektiğini, Allah’ın yarattıklarına güzellikle bakmak gerektiğini söyler.  Bahardaki kuş seslerini musikiye benzerek musikinin güzelliklerinden bahseder.

Şiir konusundaki görüşleri ise şöyledir. Türk edebiyatında Nef’i ve Baki gibi kişileri örnek almasını ister. Fars Edebiyatında ise Talib, Saib, Örfi, Selim, Feyz-i Hindi vb. örnek almamız gerektiğini söyler. Hatta Hafız’a Enveri’ye de bakılmasını ve üstad tutulmasını söyler. Bu sanatçıları anlamak ve bu edebiyatı öğrenmek için Arapçaya ve Farsçayı çok iyi bilmek gerektiğini vurgular.

Sabır kısmında evlilik kurumuna özellikle değinir. İyi güzel ahlaklı birini almasını tavsiye eder Nabi. parası, malı, mülkü için evlenilmemesi gerektiğini söyler. Evlilik kurumunun sağlığı için eş seçiminin iyi yapılması gerektiğini öğütler. Rus, Çerkez, Abaza, Efrenç, Macar, Gürcü kızlarının vasıflarını söyler. 

Tarım ile ilgili bilgi verir. Arpa ile buğdaya önem verip öküzü değerli kılar.

Paşalık kurumu ile bilgi verir. Ancak bunlara yönelmemeyi ister.

Oyunlar konusunda da bilgi verir. Oyunlara dalmamayı öğütler. Kuran, zikir, salavat varken kişi dinlenmek için sadece satranç oynamalıdır der. 

Haceg-i Divanında epeyce zahmetli olduğunu ifade eder. Yaşı ilerlemesine rağmen yola çıkacaağını ifade eder. Seyahatlerin çok olduğunu ve eziyetli olduğunu anlatır. 

İnsanlar arasında söz getirip götürmenin kötülüğünü anlatır. Bu söz getirip götürenlerin herhangi bir mecliste duyduğu sözü başkasına götürdüklerinden bahseder.

Tıp ve hikmet ilimlerine oğlunun yönelmesini ister. Özellikle Peygamberimiz (sav)’in sağlıkla ilgili hadislerini söyleyerek bu konuyu işler.

Hayriye-i Nabi‘nin sonunda Nabi dua ederek bitirir. Allah’a şükreder. Eseri bitirmeyi nasip ettiği için. Oğluna da uzun bir ömür diler. Hayriye-i Nabi‘nin son beyti ise şöyledir.

Çün Ebu’l Hayr konuldu nâmun

Hayr ide Hazret-i Hak encamun

 

Bunlar da hoşunuza gidebilir...

1 Cevap

  1. Merve dedi ki:

    I like it

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

WP Twitter Auto Publish Powered By : XYZScripts.com