Edebiyat Tarihi Açısından Milli Edebiyat Akımı

Milli Edebiyat kavramının cevaplamakta zorluk çektiği sorulardan birisi bu hareketin hangi tarihler arasına yerleştirileceği meselesidir. XX. yüzyıl Türk edebiyatında en çok bahsi geçen bir akım olmakla beraber belli kuruluş zamanı ve beyannâmesi bulunmadığı, hatta mensuplarını tek bir grup olarak düşünmek kolay olmadığı için milli edebiyatın ne olduğu hususunda tartışmalar daha o zamanlar başlamış, Cumhuriyet’ten sonraki yıllarda da devam etmiştir.
Her edebiyat tarihçisi eserlere, olaylara kendi bakış açısıyla bakarak farklı bir tarihlendirmeye gitmekte ve farklı bir tarihsel alanı işaret etmektedir. Bunun nedeni Milli Edebiyat akımının başlangıcım tayin etmekte ele alınacak ölçütün tutarsızlığıdır. Zira Milli Edebiyat bugün de kimi yazar ve şairler tarafından sürdürülmektedir. O halde çözülmesi gereken ilk mesele millî edebiyatın ne zaman başladığı konusunda ortak bir fikre ulaşmaktır
Edebî eserler hakkında “millî” vasfının kullanılması daha 1880’li yılların bazı yayınlarında eser adlarının altında “millî oyun, millî dram, millî roman” şeklindeki açıklamalarda görülmektedir. Ancak buradaki millî kavramının tercüme veya adapteye karşılık yerliliği ifade ettiği veya konusunun Osmanlı dışında yahut azınlıklar arasında geçmediği mânasında kullanıldığı anlaşılmaktadır.
Akımın taraftarlarından Ali Canip (Yöntem), Nüzhet Haşim, Köprülüzâde Mehmed Fuad gibi yazarların eserlerinde ve bunlara dayanarak bilgi veren edebiyat tarihlerinde Millî Edebiyat akımı genellikle Türkçülük hareketiyle paralellik göstermekte, Mehmet Emin’in (Yurdakul) 1897 Yunan savaşı sırasında yazdığı “Cenge Giderken” manzumesinin bu yeni akıma yol açtığı, daha sonra Selânik’te çıkan Çocuk Bahçesi’nde Rıza Tevfik ve Ömer Nâci’nin aruz-hece tartışmalarıyla devam ettiği, II. Meşrutiyet’in ardından yine Selânik’te yayımlanan Genç Kalemler dergisinde Ömer Seyfeddin, Ali Canip ve Ziya Gökalp’in akımın teorisini kurarak, şiir ve hikâyelerine uygulayarak geliştirdiği kaydedilmektedir.
“Millî Edebiyat’ın büyük bir edebiyat hareketi olarak ortaya çıkışı Mehmet Emin Yurdakul, Ömer Seyfettin ve Ziya Gökalp’in ortak çabaları sonucu oluşturdukları millî kaynaklara dönüş hareketi olarak kabul edilmelidir. Bunun için Millî Edebiyat akımı bize göre Mehmet Emin Yurdakul’un Anadolu’dan Bir Ses Yahut Cenge Giderken şiirinde söylediği; Ben bir Türk’üm, dinim, cinsim uludur. dizesiyle başlar.”
fikri başlangıç
Milli edebiyat konularının II. Meşrutiyet’ten sonra bilimsel bir şekilde ele alınması ise Ömer Seyfeddin’in, “Millî bir edebiyat vücuda getirmek için evvelâ millî lisan ister” tezini ileri sürdüğü “Yeni Lisan” isimli makalesiyle başlar.
Ömer Seyfeddin, bu bu yazısında “Millî Edebiyatımız” ara başlıklı bölümde bir millî edebiyatımızın hâlâ bulunmadığını, bunun için önce millî bir dilin gerektiğini söyler. Yazı dilinin İstanbul Türkçesi esas alınarak kurulacağına, bunun için Türkçe’ye girmiş bütün Arapça ve Farsça kelimeleri bırakıp Orta Asya Türkçesi’ne gitmeye gerek olmadığına, yalnız terkiplerin mutlaka Türkçe olması ve aruzun terk edilerek Türk milli vezni olan hecenin kullanılması gereğine işaret etmiştir.