Ağlayan çocuk, bağırarak telefonla konuşan adam, klimadan şikayet edecek yaşlı teyze… Her şey hazırdı yolculuk için. Bir camkenarı yolculuğu daha başlamıştı benim için.
Yol kenarlarındaki köyleri seyrettim. Hepsi ihtiyar evlerden oluşuyor, tüm evlerde ihtiyarlar, ihtiyarlık sokaklarda kol geziyordu. Yolları bile yaşlanmıştı köylerin. Elektrik direklerinin bile siyaha çalıyordu ağacı. Bir zamanlar torunların şen şakrak oynadıkları sokak aralarına hasretle bakıyorlardı, altları kırışmış gözleriyle.
Eski bir evin balkonunda oturuyor benim yaşadığımdan daha fazla ömrü birlikte geçirdiği her hallerinden belli iki ihtiyar. Yaşlı kadın silkeliyor balkondan yılların yorgunluğunu, yaşlı adam derin bir nefes çekiyor sigarasından, artık hayatta olmayan yaşıtlarını düşünerek. Bir zamanlar çocukların koşturduğu geniş balkonda şimdi daha yavaş akıyor zaman. Karı koca sanki son misafir azraili bekliyor gibiler. Son nefesten önce bir kez daha torunları/çocuklarını görebilmek arzusu okunuyor gamlı gözlerinden. Gözler ki artık griye çalan gözbebekleriyle daha bir acıklı bakıyor etrafına. Her an son defa bakıyor gibi bakıyor gözleri. Yaşlılar ölümü hatırlattığı için mi terkedilmiş en sevdikleri tarafından. Yaşlılık ölümü hatırlatır, ölüm ki insanı insan eder.
Yol boyu yolları seyrettim. İnsanları her biri ayrı yöne akan yollar gibiydi. Kimisi varacağı yere varmış, kimisi hala yolda idi. Kiminin kimsesi yoktu. Kimseler kimseleri tanımadı, tanışmadı, birer yabancı gibi geçip gitti ömürlerinin içinden.